Fakat 14 Mart 1909’da yayınlanmaya başlayan Şehbal dergisi gerçek anlamda ilk magazin dergisi olarak kabul edilir.
Dergi, sadece İstanbul’u anlatmıyor, okuyucusunu diğer Osmanlı kentlerinde gezdiriyor ve oradaki yaşantılardan örnekler veriyordu.
1933’te Sedat Simavi’nin yayınlamaya başladığı Yedigün, magazin basınının bugününe ilişkin ilk ipuçlarını veriyordu.
Türkiye’nin ilk dedikodu yazarı ise Adalet Cimcoz oldu.
Ünlü seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur’un kızı olan Adalet Cimcoz, yıllarca sinemada Türkan Şoray, Filiz Akın, Belgin Doruk’u seslendirmesinin yanı sıra "Fitne Fücur" imzasıyla yazdığı dedikodu yazılarıyla da tanındı.
Hafta, Aydede, Salon, 20. Asır, Tef gibi dergi ve gazetelerde yazdığı Fitne Fücur köşesi, Türkiye’nin ilk dedikodu-magazin köşesidir.
Kim, kimle, nerede, ne yaptıysa onun gözünden kaçmıyordu.
Yazılarında dönemin tanınmış sinema oyuncuları ve ses sanatçılarıyla ilgili ilginç bilgiler veriyordu.
Fikret Adil’in güzel el falı baktığı, Ferdi Tayfur’un yeni danslara ayak uyduramadığı gibi renkli ayrıntılarla köşesini okutuyordu.
Bu ilginç bilgilere bu kadar kolay ulaşmasının nedeni ise, Cimcoz’un Türkiye’nin beş yıl boyunca yaşamayı başarmış ilk özel galerisi Maya’nın sahibi olmasıydı.
Tüm sanatçıların yakın dostuydu.
O zaman da sanatçılarla magazinciler arasında polemikler yaşanırdı.
1952 Ankara Güzeli Birsen Demirtaş, kendisiyle ilgili bir yazı kaleme alan Cimcoz’a, "Siz hayatınızda hiçbir zaman samimi olamazsınız, yıkıcı bir hayat felsefesine maliksiniz" diyen bir mektup bile yazmıştır.
* * *
Yani anlayacağınız batı cephesinde değişen bir şey yok.
Ne magazin yeni bir şey ne de magazincilerle sanatçıların ilişkisi...
Tek fark, eskiden sanatçılar gazetecilere nazik mektuplar yazarmış, şimdi dayak atıyorlar.
Sanatçılar magazincilerle düzeyli bir şekilde yan yana yaşamayı öğrenmeliler.
Tabii aynı şekilde magazinciler de...
Çünkü her iki taraf da birbirini besliyor, birbirine muhtaç.
Biri olmadan diğeri olamaz.
100 yıl önce olduğu gibi, 100 yıl sonra da bu durum değişmeyecek.
* Magazin tarihiyle ilgili bilgiler, Şafak Altun ve Cenk Sarıoğlu’nun yazdığı "Türk Popüler Tarihinde İlkler" adlı kitaptan alınmıştır. Kitapta futbolda ilk transferden, Türkiye’nin ilk hava korsanına kadar yüzlerce ilginç bilgi yer alıyor...
Hangi Ertegün doğru?
Ahmet Ertegün’ü hayatım boyunca görmedim, yan yana gelmişliğimiz bile yok, bir kez olsun telefonda bile konuşmadım.
Yani hiç tanımıyorum.
Sizin gibi ben de okuduklarım kadar biliyorum Ertegün’ü.
Ama Ertegün hakkında anlatılanlar siyahla beyaz kadar farklı.
Hıncal Uluç beklendiği üzere, Ertegün’ün ardından eleştirel bir yazı yazdı ve Ertegün’ü, "Low Profile" ilan etti.
Amerika’da başarılı olmak için Türklüğünü sakladığını, bir tek Türk’ün elinden tutmadığını yazdı.
Bu haftaki Şamdan dergisinde Erkan Özerman ise tam tersi bir portre çizdi.
Ertegün’ün Amerika’da Türkiye için nasıl çalıştığını, konserlerden, organizasyonlara ve davetlere kadar elinden geleni yaptığını yazdı Özerman...
Taban tabana zıt iki Ertegün portresi, biri siyah diğeri beyaz...
Dedim ya Ertegün’ü hiç tanımıyorum, Uluç’un yazdığı mı, Özerman’ın yazdığı mı doğru bilmiyorum.