Türkiye’de en iyi çalışan sistem; cenaze işleri...
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Dün cenazemiz vardı yazamadım, NTV Program Koordinatörü Ömer Özgüner’in babasını kaybettik.
Yılmaz Amca, Ömer kadar bizim de babamızdı.
Okulu kırdığımızda Yılmaz Amca’dan kaçardık, ondan gizli sigara içerdik, ondan saklanarak kahveye girerdik.
Hep hayatımızdaydı Yılmaz Amca, bundan sonra yok.
İçimizde babasını kaybeden ilk Ömer oldu.
Dün anladık ki hayatımızda bir dönem kapandı, yeni bir dönem başladı; büyüklerimizin hastalıklarıyla boğuşacağımız, hastanelerin kapısını aşındıracağımız, daha sık cenazelere gideceğimiz yeni bir dönem.
Çocukluktan çıkıp gerçekten büyümeye başladığımız bir dönem.
İnsan bu dönemde hayata dair yeni şeyler de öğreniyor, mesela ilk ders Türkiye’de cenaze işlerinin mükemmele yakın bir derecede tıkır tıkır işlediğiydi.
Pazar günü 17.00’de kaybettik Yılmaz Amca’yı, pazartesi 14.30’da toprağa verdiğimiz ana kadar geçen sürede, her adımda herkes ne yapacağını biliyordu.
Morgtaki güvenlikten, mezarlıklar müdürlüğündeki görevliye kadar, mezarı kazandan mezar bekçisine kadar sistem şaşırtıcı şekilde tıkır tıkır işliyor.
Mezarlıklar Müdürlüğü duvarında “Görevliye para teklif edilmesi bile görevlinin işinden atılmasına neden olur” yazıyor.
İş o kadar ciddi yani...
Bürokratik hiçbir engel yok.
Bugün git yarın gel yok, onay için 5 masa dolaşmak yok.
112 ambulans görevlileri cenaze evine geldiklerinin farkında, yaptıkları işte hiçbir yabancılaşma yok son ana kadar saygıda kusur etmiyorlar.
Morgtaki, mezarlıktaki her şey kayıt altında...
Kimse zorluk çıkarmıyor, her şey kolayca hallediliyor.
Bu kadarını hiç beklemiyordum...
Galiba Türkiye bürokrasisi şöyle diyor: Vatandaşa ömrü boyunca o kadar çektiriyorum ki hiç değilse son yolculuğunda rahat etsin.
Her şeyin ağır aksak gidip cenaze işlerinin problemsiz olmasının başka bir izahı yok çünkü...
Babadan oğula kalmayan sucuk
Ben bu reklamı sevdim, sıcak, sempatik.
İki sevilen ekran yüzünün seçilmesi de doğru;
Oğluna sucuk yapmayı öğreten baba rolünde Kadir Çöpdemir...
Pınar Sucuk’un sloganı ‘illa ki’ diyerek babayı onaylayan çocuk rolünde ise Canım Ailem’in ‘koca yanak’ı Alpay Şayhan...
Sonunda sucuğu dayanamayıp yiyor baba, çocuğun “babadan oğula kalmayan sucuk” sloganıyla da bitiyor reklam.
Kadir Çöpdemir’in sucuğu tarif ederken komikliği, Alpay’ın sevimliliği tekrar tekrar izlenir kılıyor reklamı.
Pınar Sucuk’çular iyi iş çıkarmış.
Bunları yapmalıyım...
Afife Tiyatro Ödülleri’nde bu yıl en iyi erkek ve en iyi kadın oyuncu ödüllerini alan Mehmet Gürhan’ı Maskeliler’de, Mine Tugay’ı Karatavuk’ta izlemeliyim. Özellikle dört dalda ödül alan Maskeliler’i mutlaka görmeliyim.
Sevgili Habertürk’çülere bir not; Latin Amerika’nın Açık Damarları değil o kitabın adı Latin Amerika’nın Kesik Damarları. Dış haberler editörüne kalırsa bu iş, “The Open Veins of Latin America”dan birebir çevirir işte böyle.
Chavez’in Obama’ya hediye ettiği gibi, Eduardo Galeano’nun kitabını ben de Fatih Altaylı’ya hediye etmeliyim...
İbrahim Seten’e “yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışma” diye bir mesaj atmalıyım.
Ben diyorum ki Vatan’ın spor sayfalarında fotomontaj yapmayın, Lincoln’e Fenerbahçe forması giydirmeniz yanlış.
Gelin böyle gazeteciliği tarihe gömelim.
O bana diyor ki, “Ama Hürriyet Spor da yalan haber yapıyor, kendi çöplüğüne bak”...
Yahu böyle tartışma olur mu?..
Yine de Lincoln photoshop’unun maksadını aştığını kahbul ettiği için İbrahim’e teşekkür etmeliyim.
Hüner Coşkuner’in son albümünü koyup fasıl gecesi yapmalıyım.
Klasikler serisinin üçüncüsünde yine unutulmaz şarkıları nefis yorumlamış.
Kadehinde Zehir Olsa, Veda Busesi, Senede Bir Gün...