Bir arkadaşımın erkek kardeşi (esmer, yağız, yakışıklı bir delikanlı olur kendisi) Bağdat Caddesi’ndeki popüler kafelerden birinde arkadaşıyla oturuyormuş...
İki genç erkek bir masadalar, arkalarındaki masada ise üç türbanlı kız var.
Bir süre sonra garson elinde kapalı bir fincanla çocukların yanına gelmiş, "Arka masadaki kızlar gönderdi bu fincanı, falımıza bakarlar mı diye soruyorlar" diyerek...
Voaaav, bakar mısınız kızlara...
İlk kez böyle bir tanışma yöntemi duyuyorum.
Türbanlı olmalarına rağmen bu kadar cesur olmaları hoşuma da gitti benim.
Ama bizim çocukların hoşuna gitmemiş.
"Bakmayız" diyerek geri göndermişler fincanı.
"Neden öyle yaptınız" diye sordum. "Biz laik, modern gençleriz abi ne işimiz var türbanlı kızlarla" yanıtını verdiler.
Ne kadar ayıp!
Ülkedeki gerilim iklimi gencecik çocuklara centilmenliği bile unutturuyor...
Oyuncakçı dükkanı
Geçen gün bir arkadaşım elinde bir oyuncakla çıktı geldi, iki tane serçe bir taşın üzerine tünemiş, düğmesine basınca başlıyorlar ötmeye.
Öterken kafalarını sağa sola çevirip kanatlarını da açıyor kuşlar.
Nasıl sinir bozucu bir oyuncak anlatamam.
Arkadaşımızın 1,5 yaşındaki kızı ilgilenince almış oyuncağı, tabii çocuğun ilgisi 3 dakika sürdü, biz yarım saat kurcaladık o ayrı...
Çocuğun evi zaten oyuncak dolu.
Ve geçenlerde yine aynı yavrucağa oyuncak almak için bir oyuncakçı dükkanına girdiğimizde fark ettim ki Türkiye’de satılan oyuncakların neredeyse hiçbiri Türkçe konuşmuyor.
Mesela telefonlar var, düğmelerine basınca numarayı da söylüyor; one, two, three diye...
Çiftlik hayvanları var sonra, resmine basınca hepsi kendi adını haykırıyor; cow, pig, horse...
Bütün bebekler, mammy-daddy diye ağlıyor...
Ayılar, köpekler, filler, timsahlar İngilizce konuşuyor.
Çocuk şarkıları Fransızca...
Türkçe konuşan bir oyuncak yok mu dedim.
İnanmayacaksınız koca dükkanda ilaç niyetine bir tane bulamadılar.
Çin malı oyuncaklar karşısında iflas bayrağını çekeli çok olmuş çünkü Türk oyuncakçılığının.
Fatoş Oyuncakçılık bile kapanmış.
Çin’den üçe beşe, zehirli zehirsiz ne gelirse artık onunla oynuyor bizim çocuklar.
Elin Fransız’ının, İngiliz’inin Türkçe konuşan oyuncak yapacak hali de olmayacağına göre...
Zaten dünyada oyuncağa en az para harcayan Türk çocuklarıymış, Afrikalılar’dan sonra.
Bir Japon çocuğun yıllık oyuncak harcamasını Türkiye’de 60 çocuk ancak yapabiliyor.
Modern şehirli anneler çocuğumuz hiç değilse bir-iki kelime İngilizce öğreniyor diye şikayetçi değil durumdan...
Peki çocukları kendi dilinde oyuncakla oynayamayan bir başka ülke var mıdır dünyada?..
Etiler’de köy düğünü
Pazar günü saat 12.30’da başladı Etiler’de köy düğünü...
Belli ki damat tarafının durumu iyi, 5 davulcu 5 zurnacı birden tutmuşlar düğün için. Ortalığı ayağa kaldırıyorlar.
İyi de kardeşim burası senin köy meydanın değil ki, İstanbul’un göbeği.
Evet belki köyünde o günün en önemli olayı olabilir senin düğünün, bu yüzden davulu zurnayı herkese duyurmak isteyebilirsin... Ama emin ol dünkü pazar günü Etiler’de yaşayan ve davul-zurnayla kafasını şişirdiğiniz binlerce İstanbullu için hiç önemli değil senin düğünün.
Ne yazık ki İstanbul en büyük zararı, köyden kente taşınan bu tür taşra gelenekleriyle gördü.
İstanbul’da her isteyen açıkhavada davullu zurnalı düğün yapabilir mi? Bunun bir cezası yok mu?
Keşke hemen cepten arayıp belediye başkanı İsmail Ünal’a telefondan dinletseydim zurna sesini... Etiler’in ortasında da köy düğünü oluyorsa bitmiştir bu şehir.