Paylaş
Ayıptır söylemesi cuma öğlen Kuum Beach’te, denizin içine attığım iskemlede yarı beline kadar suya batmış keyif yapıyordum...
Tam o sırada bir dalga geldi beni de masanın üzerindeki telefonumu da ıslattı.
Alaçatı’da tamirci yokmuş, Çeşme’ye götürmem gerekiyormuş. Kim uğraşacak dedim, kaldırdım bir kenara...
Telefonum o günden beri çalışmıyor...
Tam 3 gündür kimse bana ulaşamıyor!
Peki hayatımda ne değişti?
1- Bana mutlaka ulaşması gerekenlerin bir şekilde ulaşabildiğini öğrendim...
2- Her gördüğümüz şeyin fotoğrafını çekmeye gerek yokmuş...
3- Sigara kullananların dudak tiryakiliği gibi, cep telefonu da el tiryakiliği... Çoğu zaman istemsiz bir şekilde telefona el attığımı fark ettim...
4- Cep telefonun yokken insanların cep telefonunu kurcalamasına daha bir sinir oluyorsun...
5- Sosyal medyasız da oluyormuş be...
THY iç hatlarda yemek servisini kaldırmalı…
55 dakikalık uçuşta yemek servisi mi olurmuş...
Nerede görülmüş böyle bir şey... İstanbul’dan Ankara, İzmir, Antalya ortalama 55 dakikayla 70 dakika arasında değişiyor uçuş süreleri...
Ortalaması 1 saat diyelim...
Uçağın pistten havalanmasıyla, tekerleklerini koyması arasında geçen bu sürede emin olun kimse açlıktan ölmez.
Ama THY yolcusunu böyle alıştırdığı için, 1 saatlik uçuşta bile sandviç, ayran, kola, yetmedi çay-kahve ikram ediyor.
Hosteslerin 1 saatlik sürede servisi yapıp, çöpleri toplamaya bile zamanları olmuyor neredeyse...
Garibim hostesler ışık hızıyla servis yapıp, topluyorlar.
Geçenlerde bir uçuşta inişe geçtiğimizde hâlâ çöp toplamaya çalışıyorlardı...
Ne gerek var bu şova ve de zahmete?
Uçakta sandviç yemezsek kimseye bir şey olmaz...
THY 1,5 saatin altında uçuşlarda yiyecek-içecek servisini kaldırmalı, sadece su ikram etmeli...
Buradan elde ettiği kârı da biletlere indirim olarak yansıtmalı...
15-20 lira daha ucuza mı uçmak istersiniz, 55 dakikalık uçuşta sandviç yemek mi?
Ben gözüm kapalı ilkini tercih ediyorum.
Vale kullanana bravo...
Türkiye güzeli Açalya Samyeli Danoğlu, sevgilisiyle dışarı çıkmış, yemiş içmişler.
Sonra da vale çağırıp evlerine gitmişler. Gazeteler haberi “Sevgilisini valeye emanet etti” gibi iğneleyici başlıklarla verdi...
Tam aksine alkışlanacak bir iş yapmış genç adam...
Alkollü direksiyon başına geçmemiş ve vale çağırmış...
Hep demiyor muyuz;
Alkol alacaksanız ya taksiyle dışarı çıkın ya da dönüşte vale çağırın diye...
Açalya Samyeli Danoğlu ve sevgilisi de öyle yapmışlar, medya iğneleyeceği yerde alkışlamalı.
50 yıl önce, 50 yıl sonra...
50 yıl önce Almanya’nın kapısına işçi olarak dayanmış...
Bu süre içinde en pis işleri yapmış.
İtilmiş, dövülmüş...
Evleri yakılmış... Öldürülmüş...
Dükkanlarda “Köpekler ve Türkler giremez” diye aşağılanmış biz Türkler...
50 yıl sonra kapımıza dayanmış Suriyeliler’i itiyoruz, kakıyoruz...
Evlerini yakıyoruz.
Dövüyoruz, kovuyoruz.
Şehrimizde istemiyoruz.
Üstelik onlar çalışıp para kazanmak için isteyerek de değil, savaştan kaçıp canlarını kurtarmak için kapımıza dayanmışken...
17 Ağustos ne oldu?
Geçen yıl bu zaman Marmara Depremi’nin yıldönümü olan 17 Ağustos’ta konser verilir mi diye tartışıyorduk...
Ne saçma bir tartışma olduğunu yazdığımı hatırlıyorum.
Çünkü yıllardır 17 Ağustos’ta sanatçılar konserler veriyordu.
Ama geçen yıl, Gölcüklü olan Demet Akalın konserini 17 Ağustos yüzünden iptal ettiğini söyleyince bu tartışma çıkmıştı...
Demet Akalın kahraman ilan edilmişti... Sahneye çıkan sanatçılar eleştirilmişti...
Bu yıl ne oldu peki?
Demet Akalın 17 Ağustos gecesi Hatay’da Arsuz Coctail’de sahneye çıktı.
Türkiye böyle bir ülkedir işte; ilkeler ve prensipler istendiği zaman rafa, istendiği zaman yürürlüğe konur...
Şemsiye taşıyan erkek mi, şemsiyesiz erkek mi?
Eğer burası Londra olsaydı, Farah Zeynep Abdullah’ın sevgilisi Gökhan Tiryaki’nin elinde şemsiyeyle mekandan ayrılmasını çok iyi anlardık.
Tamam arada sel götürüyor ama burası İstanbul ve evden çıkarken yanına şemsiye almak için fazlasıyla kurak bir şehir...
Buna rağmen İstanbul’da şemsiye taşıyan erkek nasıl bir imaj yaratır sizde?
Fazlasıyla temkinli...
Pimpirikli...
Kılı kırk yaran, titiz...
Emekli memur amca tadında...
Kadınlar havaya bakıp yanına şemsiye alan erkeği mi tercih eder, şemsiye taşımayanı mı?
Bence ilki daha konservatif, ikincisi daha serseri ruhludur...
Racona ters midir değil midir, delikanlılığın kitabını yazan Alişan’a sormak lazım...
Tabii belki de bunların hiçbiri söz konusu değil, Tiryaki’nin elindeki, mekan tarafından verilmiş ve aracına kadar kullanacağı mekanın şemsiyesi olabilir...
Paylaş