İçimi acıtıyor artık Tarkan’a yazılanlar.Yeni albümü sonrasında gazeteler demediğini bırakmadı...
Her olumsuz köşe yazısı bir diğer yazarı gaza getirdi, her kötü başlık bir sonraki kötü haberi tetikledi.
Yok kilo almış, yok güzellik yarışmasındaki kıyafeti kötüymüş, yok mega balonmuş, otel konserlerine geri dönmüş, dansları eskimiş, albümü kötüymüş.
Olumsuz haber ve yorumların dozu her geçen gün artarak devam ediyor.
Şimdi Tarkan’ı yerden yere vurmak moda.
Ne kötü! İnsanların hayallerine bile saygımız yok!
Neydi Tarkan’ın hayali?
Yurt dışına yerleşmek, İngilizce öğrenmek ve günün birinde İngilizce albüm çıkarmak.
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama Tarkan bu hayalini gerçekleştirdi.
Kaldı ki Tarkan bu albümü sizin için çıkarmadı ki...
Böyle bir albümün Türkiye’de yüzbinlerce satmayacağını herkes biliyordu da, bir Tarkan mı bilmiyordu...
Gerçekten de birşeyler yapmak isteyen insanları paçasından tutup aşağıya çekmekte, onların heveslerini kırmakta, moralini bozmakta üzerimize yok...
Aynısı Kurtlar Vadisi ekibine de yapılmadı mı, Sharon Stone ve Andy Garcia için "modası geçmiş, emekli oyuncular" denildi.
Şimdi de Tarkan’ın yaptığı işin değeri küçültülmeye çalışılıyor.
Amerika’ya gidip boyundan büyük iddialarda bulundu ya, ’snobluk’ yaptı ya, Türk halkından koptu ya, şimdi haddini bildirin ona!
Küçültün onu, intikamınızı alın, hatta durmayın 20 yıl öncesine döndürüp düğünlerde şarkı söyletene kadar üzerine gidin.
Sanki o zaman daha mutlu olacağız!!!
Peki Tarkan’ın hayallerini gerçekleştirmek için, kendine albüm yapma hakkı yok mu?
Kötü olabilir, satmayabilir, Tarkan da yarın öbür gün geri dönüp baktığında dağı aşamayan karınca misali "bu uğurda öldüm" der.
Ama bu çabaya medyada bir Allahın kulu saygı göstermiyor.
Yurdumun köşe yazarları Tarkan’dan her şarkısının iyi olmasını bekliyor, sanki kendileri her gün iyi yazı yazıyorlarmış gibi...
İpekçi ve simitçi
Dokuz ay önce yazmışım, Cemil İpekçi’nin THY hosteslerine hazırladığı kıyafetleri sevmediğimi...
Hip hop’çı Sean ’P.Diddy’ Combs’un, Tommy Hillfiger adına McDonalds çalışanlarına hazırladığı üniformalarla kıyaslayarak.
Dokuz ay sonra Cemil İpekçi bu kez simitçileri giydirdi.
Kadir Topbaş’ın kravatlı-takım elbiseli taksi şoförlerinden ve lalelerinden sonra, İstanbul’u güzelleştirme çabalarının son halkası bu:
Bordo bereli simitçiler!
Herhalde yeni giydirildiği gündü, Beyoğlu’nda rastladım bir tanesine.
Üniformanın daha ütüsü bile bozulmamıştı ama buna rağmen sakil duruyordu üzerinde.
Berenin dışında üniformanın kol manşetlerini ve yaka çizgilerini de borda tasarlamış Cemil İpekçi.
Önlükler de ağırlıklı olarak bordo!
Üstü ’şişhane’ böyle, gelelim altına; ’kaval’ bölümüne...
Simitçinin ütüsüz kendi pantolonu düştü düşecek, altında da boyasız eskimiş potinler!
Hal böyle olunca komik bir manzara ortaya çıkıyor.
Cemil İpekçi işi yarım bırakmış da kaçmış gibi...
Tabii bir de sıcaklar bastırıp o berenin terden sucuk gibi olduğu, üniformanın ütüsünün bozulup yaka bağrın açıldığı, bordo önlüğün kirden simsiyah olduğu manzaraları düşünmek bile istemiyorum.
Baykam’ın spermleri
Bedri Baykam yıllar önce spermlerini sildiği bir peçeteyi, otobiyografisini yazdığı kitabının tanıtımında sergilemiş.
Fotoğrafını görünce ’Baykam’ın bu çalışmasını’ çok sevimsiz buldum!
Bir de altına not düşmüş; "3 Şubat 1971, saat 14.10 çıkışlı" diye...
35 yıl önceki bir spermli peçeteyi saklamak, sanatçı kimliği dışında nasıl bir halet-i ruhiyeyi yansıtır bilmiyorum ama 1993’te Dadaist barı açarken kadınlara yaptırdığı yağlı güreş kadar biyografisinde önemli bir köşe taşı olacaktır bu olay da...
Sanatçıların bu, provokatif olmak adına takındıkları "her şeyi yaparız" halleri böyle itici sonuçlar doğuruyor zaman zaman.
Baykam, İtalyan sanatçı Manzoni’nin konserve kutusunda dışkısını sergilemesini örnek vererek savunmuş kendisini.
Perşembe gecesi Kadir Çelik’in sunduğu Objektif’te Zekeriya Beyaz, Arif Verimli ve Yeni Şafak tv eleştirmeni Bekir Hazar’la sert bir tartışmaya girdik.
Habertürk’teki canlı yayınım nedeniyle ikinci yarısına yetiştiğim Objektif’in ilk bölümünde konuklar O Şimdi Hanımefendi’yi yerden yere vurmuş.
İkinci bölüme ben katılıp, "O program yayınlansın" deyince kıyamet koptu.
Orada söylediklerimi özetleyeyim;
Toplumda bütün kötülüklerin anası olarak televizyon görülmeye başladı, bu tehlikeli bir durum.
Polat’a özenip arkadaşını bıçaklayan üç-dört psikopattan hareketle Kurtlar Vadisi şiddeti özendiriyor diyemeyeceğiniz gibi; O Şimdi Hanımefendi programını izleyip gay olacak üç-dört kişiden hareketle de program kötü örnek oluyor diyemezsiniz.
Yayınlanmamış bir programa sansür uygulayamayazsınız. İçeriğini tam görmediğimiz ve yayın saatini bile bilmediğimiz bir programın yayından kalkması yargısız infazdır.
İyi ki Beyaz Hoca RTÜK üyesi değil, Mehmet Ali Erbil’i de, Huysuz Virjin’i de, Kurtlar Vadisi’ni de yasaklardı. Ben yayında bunu söyleyince "yasaklardım" dedi zaten.
Programa bu kadar tepki gösterilmesi ancak homofobik olmakla açıklanabilir.
Beyaz Hoca’nın dediği gibi manevi değerlerimizi öne çıkaran programlar yok değil. Hatta sadece bunun üzerine yayın yapan kanallar bile var! Neden program çeşitliliğine tahammülünüz yok?..