Paylaş
* Sormaya bile çekiniyorum, ne kadar oldu Deniz?
- 16 Kasım 2014’ten bu yana buradayım. Neredeyse bir yıl dolmak üzere.
* Daha önce de 7,5 ay var, bu neyin cezasıdır böyle?
- İnan ben de bilmiyorum... Neresinden baksan hukuksuzluk, neresinden baksan adaletsizlik ama ben hâlâ buradayım. Beni günah keçisi ilan ettiler. Ben aklanacağım günü bekleyerek hayata tutunuyorum.
* Anayasa Mahkemesi de mahkûmiyet kararını yeniden değerlendirmeyi reddetti...
- Bu süreçte şaşırmamayı öğrendim. Çok kırgınım adalete. Yeniden yargılanmak istiyorum. “Hukuksuz yapılan dinlemeler ve atılan iftiralarla benim yıllarımı harcamayın” diyerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdum. Düne kadar merakla AYM kararını bekliyordum. Burada umut her şeydir. Şimdi umutlarımı bir ileriye taşımam gerekiyor.
* Bütün iç hukuk yolları tükendi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne mi gidiyorsun?
- Elbette gideceğim... Ben de, dünya dönüyor dediği için mahkûm edilen Galile’nin söylediği gibi suçsuzluğumu haykırıyorum: Dünya hâlâ dönüyor! Ne yaparsanız yapın ben suçsuzum. Bu cezayı alacak bir suç asla işlemedim. AYM’nin ret kararına karşı AİHM için bütün hazırlıkları yapmıştık zaten, şimdi başvuracağız...
BURADA BAYRAMLAR BURUK GEÇER
* Peki en kötü senaryoya göre tahliyen ne zaman gözüküyor?
- 2017 Haziran.
* 1,5 yıldan fazla zaman var. Bir yıl denetimli serbestlikten sonra kalan bu mu?
- Evet... Denetimli serbestlik 2 yıla çıkarılırsa Haziran 2016 gibi, 3 yıla çıkarılırsa da hemen çıkabilirim. Ama bu benim davamla ilgili bir durum değil, bütün mahkûmları ilgilendiren bir durum.
* Bu kaçıncı bayramın olacak cezaevinde?
- Kasım 2014’ten sayarsan ikinci bayramım. Bir de yılbaşı yaşadım burada...
* Seni burada ayakta tutan nedir?
- Beni hayata bağlayan, sevenlerimin vicdanındaki aklanmamdır. Sevenlerim bu iftiranın, bu çamurun bana yapışmadığına inanıyor. Yüzlerce mektupla bana bunu iletiyorlar. Yoksa ayakta duramazdım. Bana yazan, cevap verip veremediğim herkese teşekkür ediyorum. Ne olur devam etsinler. Bunlar bir bardak su gibi ama çölde kalmış olana...
* Nasıl geçer cezaevinde bayram?
- Bayramlar çok acıklı geçer burada... Buruk geçer... Anneler, çocuklar, eşler gözyaşlarına boğulur. Bayrama hazırlanan kadınların hepsinin makyajları akar... Hani Edip Cansever, “Bakmayın etrafımda çok insan dolandığına. Sırılsıklam yalnızım aslında” der ya, öyledir bayramlar burada. Ben de her bayram sırılsıklam yalnızım burada...
* Cezaevinde bir günün nasıl geçiyor, anlatsana...
- Sabah 8’de kalkıyoruz, sonra sayım için avluya çıkıyoruz. Ve sayım veriyoruz.
* Kaç kişi kalıyorsunuz koğuşta?
- 24 kişilik koğuşumuz. Şu anda 10 kişi kalıyoruz.
* Ortak koğuş mu, hepiniz ayrı koğuşta mısınız?
- Hayır, ikişer kişilik odalarımız var.
* Sıkılmıyor musunuz?
- Gülenay diye yakın bir arkadaşım var. Onunla misafirliğe gelip gidiyoruz birbirimize.
GİTAR ÇALMAYI ÖĞRENİYORUM
* Sabah sayım verdikten sonra...
- 9.00-9.30 gibi kahvaltıya oturuyoruz. Hep birlikte sohbet ediyoruz...
* Günlük gazeteler geliyor mu size?
- Evet, geliyor. Haftalık olarak gazete sipariş verme hakkımız var. Birbirimizle anlaşıyoruz ve her birimiz değişik gazete siparişi vererek neredeyse bütün gazeteleri okuyoruz. Zaten kahvaltıdan sonra en eğlenceli bölüm bu. Gazeteleri hep beraber okuyup haberler, köşe yazıları üzerine yorumlar yapıyoruz.
* Sonra?
- Türk kahvemizi içiyoruz. Öğlen kütüphaneye gidiyorum. Burada kitap okumanın yanı sıra çeşitli kurslar da var.
* Gardiyanlardan gitar çaldığını öğrendim...
- Evet, doğru. Hatta ilk başta benim gitar kursu verdiğimi zannetmiş mahkûm arkadaşlar, pek çoğu geldi. Ama gitar kursu veren değil, öğrenmeye çalışan benim. Tiyatro, drama kursu da var. Bazen de ben şarkılar söylüyorum... Şiir yazıyorum... Günümün çoğunu burada geçiriyorum. Akşam 17.00’ye kadar çalışıyorum burada.
ÇIKTIĞIMDA GÖKYÜZÜNE DOĞRU ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA BAĞIRACAĞIM
* Devamında...
- 18.00’de yeniden sayım var avluda. Akşam sayımı. Ona hazırlanıyoruz. 19.30’da kapı kapanıyor, odalara çekiliyoruz sonra...
* Sana bir ayrıcalık tanınıyor mu burada?
- Öyle haberler çıktı, bana burada özel imkanlar sağlandığı bile söylendi ama hiç öyle bir şey yok. Öğleden sonra gittiğim kütüphanede bir bilgisayar var, benim de bir şifrem var... Ameliyat olduktan sonra yürümem lazımdı, koridora bile çıkamadım ben. 4 metrekarelik odada yürümeye çalıştım.
* Şifren olduğunu söyledin, internet şifresi falan değil herhalde?
- Şaka mı, ben hapisteyim! Burada sağır, dilsizsin. Şifreyi giriyorum, sadece basit bir program açılıyor. Yazdıklarımı, çizdiklerimi oraya kaydediyorum. Günün birinde tahliye olursam onları kaydedip gideceğim.
* Müzik dinleyebiliyor musun?
- En büyük hasretlerimden biri bu. Ne yazık ki dinleyemiyorum. En çok aç olduğum konu bu. Kulaklığımı takıp müziğimi dinleyebilsem keşke... Bir tek televizyonumuzda müzik kanalı olarak Kral TV var burada.
* Sağlık sorunların çözüldü mü?
- Şu anda daha iyiyim ama burası insan tüketen bir yer; dolayısıyla üzüntünüz sağlığınıza yansıyor.
* Şubat ayında hastaneye yatıp bir ameliyat geçirmiştin...
- Evet, ameliyat sonrasında yumurtalıklarımdan kist alındı ve patoloji sonuçları çok şükür temiz çıktı. Şimdi kontrol altındayım.
* Dışarıya çıktığında ilk yapacağın şey ne olacak?
- Gökyüzüne doğru çığlık çığlığa bağıracağım, avazım çıktığı kadar özgürlüğe haykıracağım. Sonra çimleri öpeceğim, burada toprağa, çime, gökyüzüne hasret insan. Beton bir hayat burası. Sevdiklerime koşacağım, sarılacağım... Denizi çok özledim, bir denizin kıyısında tükenene kadar yürümek istiyorum. Haydut isimli bir köpeğim var, onu da çok özledim. Dostlarımla adam gibi sohbet etmeyi özledim.
Ülkemi terk etmek bana yakışmazdı
30 Mayıs 2014’te yakalama kararı çıktıktan sonra Deniz Seki 6 ay boyunca gizlendi.
Bu süre içinde iki-üç kez ev değiştirdi ve Kasım 2014’te Büyükçekmece Alkent’te yakalandı.
Bu 6 ay boyunca hakkında sürekli haberler çıktı, yok Paris’te görüldü, yok Yunanistan’a kaçtı denildi...
Benim Deniz Seki’yle ilgili en merak ettiğim şeylerden biri, bu 6 ay boyunca ne yaptığı ve daha önemlisi neden yurtdışına kaçmadığıydı...
“Ben senin yerinde olsam kesin yurtdışına kaçardım, neden yapmadın?” dedim Deniz’e...
“Cengiz şunu anlamıyorsun” dedi ve devam etti:
“Suçlu olan kaçar. Ben suçsuz olduğuma o zaman da inanıyordum, sonuna kadar da inanıyorum. Ben bir süre AYM kararını bekledim.
O gizlendiğim 6 ay boyunca da bu işin bir çıkışı olmalı diye düşündüm.
Kimseyle kontağınız yok, kimseyle temas kuramıyorsunuz.
Ve kendi kendime ‘Suçsuzum, böyle bir şey olamaz’ diyordum.
Ben o 6 ay boyunca polisten kaçmadım, cezaevinden kaçtım.
Çünkü buraya ikinci kez girmenin ölümden beter olacağını biliyordum.
Ama buna rağmen yurtdışına kaçmayı kendime yediremedim. Çünkü suçsuzdum.
Elbette o 6 aylık süreçte yurtdışına kaçacak imkanları yaratır, belki gidebilirdim. Yurtdışına çıkış engelim falan da yoktu, cebimde 10 yıllık vizeler vardı, kaçmadım, kaçamadım.
Yapamadım...
Ülkemi terk etmek bana yakışmazdı.
Çünkü ben bu ülkenin, bu toplumun sanatçısıyım, bu toprakların ruhuyla müzik yapıyorum, yurtdışında yaşamayı tercih edecek son kişidir sanatçı.”
Yargılandığım özel yetkili mahkemeler ortadan kalktı
Deniz Seki’nin isyanı bitmiyor, bu kadar ağır bir cezayı aldığı için de hukuk sistemini asla affetmiyor.
“Adaletin bana bir özür borcu var” diyor ve ekliyor:
“Adımın yanına hiç yakışmayacak sıfatlar eklendi...
Ben ne yapmadığımı çok iyi biliyorum. Suç işleyip işlememek elinizde ama mahkûm olmanız elinizde değildir. Hukuk ve adalet arasındaki farkı düşünüyorum burada zaman zaman...
Sadece kararlar üzerinden gidersek; mahkeme bana “Yanındaki arkadaşınla paylaşmışsın, bu hukuken temin etmeye girer, temin etmek de hukuken ticarettir” dedi.
Ama temin etmekle suçlandığım üç kişi, hayatları boyunca hiçbir şey kullanmadıklarına dair ifade verip beraat etti. Sonuç olarak hayatı boyunca hiçbir şey kullanmayan birine bir şey temin etmekten ceza aldım!
“Temin etmişim! Peki kime, nasıl, ne zaman?” diye soruyorum, mahkemede reddediliyor. Yazan, çizen, konuşan herkese soruyorum; ben ne yapmışım?
Bir de ben bugün kaldırılmış olan ve kararları yok hükmünde görülen özel yetkili mahkemelerde yargılanıp hüküm giydim. Bu mahkemelerin baktığı Ergenekon, Balyoz, şike gibi davalarda yeniden yargılanma süreci açılırken bana bu yol kapatıldı, bu adalet mi sence?
Benim kupkuru bir şöhretim varmış, arkamda kimse yokmuş, ben bu nedenle buradayım Cengizcim.
Kime ne zararım oldu? Kendime üzülmekten geçtim, bu süreçte benim en çok üzüldüğüm isim eski şoförüm oldu. Benim yüzümden suçsuz yere bir yıl hapis yattı, hiçbir günahı yokken.
Bu yüzden vicdanım rahatsız. Buna çok üzülüyorum.”
İşte Deniz’i en fazla ziyarete giden sanatçı
Bilirim cezaevinde yatan biri için dışarıyla bağlantı kurmak mektup demektir, ziyaretçi demektir...
Hayranlarından her hafta yığınla mektup geliyormuş Deniz Seki’ye.
Hem dışarıdan, hem de diğer cezaevlerinden.
“Hepsine mümkün olduğunca yanıt vermeye, mektup yazmaya çalışıyorum. Cezaevinden gönderenlere moral olmaya çalışıyorum” dedi Deniz Seki...
Sordum;
“Peki sanat camiası vefasızdır, ünlülerden ziyaretine gelen isim
var mı?”
Yanıt verdi:
“Çok fazla sanatçı geldi. Gülben Ergen geldi, Demet Akalın geldi, Emel Müftüoğlu geldi...”
Bu kadar çok ismin gelmesi bile Deniz’in hem müzikseverler hem de sanatçılar arasında ne kadar sevildiğini gösteriyor.
Ama hepsinin içinde Gülben Ergen’i başka yere koyuyor Deniz...
“Sağ olsun Gülben çok dost çıktı. Dört-beş kez ziyaretime geldi” diyerek anlattı Ergen’in vefasını...
İki evimi sattım, şimdi kiradayım
* Ekonomik durumun nasıl?
- Geçen kasım ayında girdim cezaevine. Bir yıl dolmak üzere. Ondan önce de 7,5 ay yattım. Toplamda 1,5 yıldır cezaevindeyim ama bu 7 yıllık bir süreç. 7 yılımı çaldılar benden. Hayatımın en kıymetli 7 yılını. Bu sürede madden ve manen çöktüm tabii.
* Albüm gelirin, teliflerin, birikmiş paran yok mu?
- Şu anda ailem ve nişanlım Faruk var. Sağ olsun onlar hep yanımda durdular, bana destek oluyorlar. Biliyorsun albüm geliri diye bir şey yok artık. Şarkılarım dolayısıyla biraz telif geliyor. Ama sanatçılar sahneye çıktıkça para kazanır. Ben çıkamıyorum ve kazanamıyorum. İki evim vardı, satmak zorunda kaldım. Şimdi kiradayım.
Boynunda cevşeni ve Deniz-Faruk yazan kolyesi
Gözaltına alındığında örgülü saçlarıyla ilgili bir yazı yazmıştım Deniz Seki’ye.
“Bak senin için yaptım” diyerek iki yandan ördüğü saçlarıyla geldi görüşmemize.
Beklediğimden ve tahminimden çok daha güzel ve alımlı bir kadın vardı karşımda...
İtiraf edeyim biraz daha dağınık, biraz daha yorgun bir Deniz Seki beklerken, zayıflayıp kilo vermiş, çok iyi görünen, birazdan sahneye çıkacakmış gibi duran bir Deniz’le karşılaştım.
Üzerinde şunlar vardı:
* Altında siyah kapri bir pantolon ve dolgu topuklu bantlı ayakkabılar...
* Üzerinde kolları kıvrılmış ince bir ceket ve içinde taşlı, metal işlemeli bir tişört...
* Sağ parmağında, nişanlı olduğunu gösteren ‘tam tur’ denilen türden bir pırlanta...
* Sağ bileğinde üzerinde D-F harfleri bulunan bir bileklik ve yanında birkaç deri takı daha...
* Boynunda ise üç kolye vardı; birinde irice siyah kaplı bir cevşen, diğerinde yine D-F harfleri, kısa olanda ise el yazısıyla Deniz-Faruk yazısı olan...
* Yüzünde hafif bir makyaj, kırmızı ruj ve gözlerini ortaya çıkaran makyajıyla çok güzel görünüyordu...
Yaptığı son iki şarkının biri nişanlısı için
Deniz Seki cezaevinde boş durmuyor ve şarkı yazmaya devam ediyor...
Hükümlü olduğu Kasım 2014’ten bu yana 7-8 şarkı yapmış.
“Bunları okuyacak, albüm yapacak imkanım yok ne yazık ki burada” diyor.
“Benimle paylaşır mısın bir-iki şarkı sözünü?” dedim.
Nişanlısı Faruk Salman’a bir şarkı yazdığını söyleyince hemen sordum; “Faruk Bey’in sürekli ziyaretine geldiğini öğrendim...”
“İnanamazsın. Ben bile bu kadarını beklemiyordum” dedi ve devam etti: “Süper ötesi bir adam çıktı, hiç yalnız bırakmadı beni, hep yanımdaydı. Sürekli ziyaretime de geliyor. O olmasa bu kadar güçlü olamazdım.”
Sonra da nişanlısı Faruk Salman için yazdığı şarkının sözlerini paylaştı:
“İyi ki varsın aşkım...
İyi ki yanımdasın...
Ya sen olmasaydın...
Ben ne yapardım söyle...
Böyle zor zamanlarda...
İnsan en zor anında...
Sıcacık bir eli tutmalı...”
Deniz Seki’nin, Faruk Salman’a duyguları tam da böyle, çünkü sürekli yanında ve en büyük destekçisi.
Cezaevinde yazdığı bir başka şarkısı da şöyle Deniz’in:
“Yaşamak insana çok yakışıyor...
Beline ha gayret kemeri takmak bu demektir...
Güneşe doğmak çok yakışıyor...
Yıldızların yanması bu sebeptir...”
Dört duvar arasındayız ama yine de kadınız
* Her zaman böyle bakımlı mısın?
- Bakımlı olmaya çalışıyorum, diğer kadınlara da bunu öğretiyorum. Ellerimle süslüyorum onları. Bu dört duvar bizi asla soldurmamalı. Kadın olduğumuzu unutmamalıyız. Kendimize çok iyi bakmalıyız diyorum. Burada solarsak biteriz Cengizcim.
* En büyük eksiğiniz ne?
- Gece doktorumuz yok. 900 kişi var bu cezaevinde, gece kalan bir doktor ve hemşire yok. Birinin başına bir şey gelse ambulans çağrılıyor. Doktor istiyoruz. Bir de çok amaçlı bir spor salonu. Ne yazık ki spor yapabileceğimiz yeterli imkanlar yok burada. Spor aletleri getirilmesi için Bakırköy Belediye Başkanı’ndan ricada bulunacağım. Seminerler, konferanslar da yapılmalı burada.
* “Hayat 2 Bilet” şarkına arkadaşların klip çekti, yeni klip yapacak mısın?
- Hepsine çok teşekkür ediyorum. Yeni klip çekmek istiyorum. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama... Albümde yer alan üç şarkımdan birini hayranlarım seçsin ve ona bir klip yapalım. “İz” albümüm öksüz kaldı. Ben o albümü hayranlarıma emanet bıraktım.
* Kitap yazıyor musun?
- Evet, bitirmek üzereyim hatta. Yaşadıklarımı bire bir anlatmaktansa daha derinlemesine bir şeyler olacak kitabımda.
Çizer Çetin Büyükakın, tariflerim sonrasında Deniz Seki’yi böyle tasvir etti. Çizimleri için Büyükakın’a teşekkürler.
Favori iki dizisi: Kiralık Aşk ve Güneşin Kızları
Cezaevinde televizyon olması bir mahkûm için en önemli şeylerden biridir.
Dünyayla bağlantı demektir.
Deniz Seki de bir televizyona sahipmiş.
Üstelik ortak mekânda hep birlikte izlemiyorlar, herkesin kendi koğuşunda kendine ait bir televizyonu varmış...
37 ekran küçük televizyonlarmış ama buna da şükür, hiç değilse istediği gibi zap yapabilme özgürlüğü var.
Özgürlüğün en küçüğü bile büyük lüks burada.
“En beğendiğin diziler hangisi?” diye sordum Deniz’e...
“İki diziyi severek izliyorum; biri Güneşin Kızları, diğeri Kiralık Aşk” yanıtını verdi.
Hatta bu dizilerin olduğu geceler en yakın arkadaşı Gülenay’la yere yatak atıp “sinema salonuna” çeviriyorlarmış koğuşlarını.
30 kanal çekiyormuş televizyonları.
23.30 gibi diziler bitince Deniz koğuşuna çekilip kitaplarına vuruyormuş kendini.
Biraz okuyup biraz yazıyor, dua ediyor ve her gece 02.00 gibi de yatıyormuş.
10 adım eninde 21 adım boyunda
Uyuşturucu kullanan herkes serbest kalırken, davası “uyuşturucu ticaretine” bağlanan Deniz Seki’nin gördüğü bütün gökyüzü bu;
10 adım enine... 21 adım boyuna...
Bunu bana söyledikten sonra ben test ettim siz de edin;
Dikine 21 adım, enine 10 adım yürüyün.
Anlayacaksınız özgürlüğün ne demek olduğunu, burada her şey köşeli ve sınırla çevrilmiş.“Ben sadece böyle dikdörtgen bir gökyüzü görüyorum” diyor Deniz...
Ve her gün bu küçücük alanda 1 saat yürüyüş yapıyor.
Keşke 29 Ekim’e kadar çıksam da, ilk bebeğimizi kucağıma alsam
* Şu an gerçekleştirmek istediğin en büyük dileğin ne?
- 29 Ekim’e kadar dışarıda olabilmek.
* Neden 29 Ekim?
- Kardeşim Serdar’ın bebeği doğacak 29 Ekim’de. İlk kez hala olacağım. Ailemize gelen ilk bebek olacak o. Şu an en büyük dileğim bu; bir mucize olsa da 29 Ekim’e kadar dışarı çıksam. Onun doğumunda olsam, bebeğimizi kucağıma alabilsem...
* Burada öğrendiğin en önemli şey ne oldu?
- Kıymetli kelimesinin ne kadar kıymetli olduğunu keşfettim. Her şeyin çok kıymetli olduğunu öğrendim. Kendi durumuna üzülüyorsun ama burada yaşananları gördükçe haline şükrediyorsun. Annesini, babasını buradayken kaybeden kadınlar var. Her şeyin daha kötüsü var sanki... Kadın müebbet hapis cezası almış, kendine üzülüyor ama bir başka kadının oğlunun dışarıda intihar ettiğini öğreniyor.
Müebbetlik kadın, kendi durumundan çok ona üzülüyor. O yüzden yaşadığımız, sahip olduğumuz her şey çok kıymetli.
Her perşembe telefonla kimi arıyor
* Güvenlik konusunda sıkıntı var mı, senin güvenliğin nasıl sağlanıyor?
- Hiçbir sıkıntı yok güvenlik olarak. Koğuşta 10 kişiyiz ve iyi anlaşıyoruz.
* İzmit’e yarı açık cezaevine gideceğin söylendi...
- Öyle bir şey yok. O doğrultuda bir çabamız da yok şimdilik. Çünkü asıl güvenlik problemi yarı açık cezaevlerinde ortaya çıkıyormuş. Orada güvenliğim daha zor sağlanacağı için gündemimde yok şu an.
* Kavga, şiddet, taciz gibi şeyler hiç başına geldi mi burada?
- Allah’a şükür hiç öyle bir şey olmadı. O anlamda rahatım.
* Dışarıyla telefon görüşmesi yapma hakkın var mı?
- Her perşembe 10 dakika telefon görüşmesi hakkımız var.
* Kiminle görüşüyorsun?
- Her perşembe hep anneciğimle görüşüyorum. 10 dakika da olsa onunla konuşmak bana burada çok iyi geliyor.
* Çıkınca nasıl bir Deniz olacaksın?
- Bambaşka bir Deniz olacağıma eminim. İyi bir insan olmanın ne demek olduğunu her zamankinden daha iyi anladım burada...
Beni namaz elbisemle görünce şaşırıyorlar
* Hapishanede kendiyle baş başa kaldığı için insan daha çok dine yönelir. Sende böyle bir şey oldu mu?
- Olmaz mı! Burası bir ibadethane. Burada kendin ve Allah’la baş başa kalıyorsun. Her gün zikirlerimi çekiyorum, namaz kılıyorum.
* 5 vakit namaz kılıyor musun?
- Yok, yalan söylemeyeyim her gün iki rekat şükür namazı kılıyorum. Namaz elbisemle, başörtümle beni görünce çok şaşırdılar başta. “Neden şaşırıyorsunuz, şarkıcıyız diye bizim Allah inancımız yok mu zannettiniz?” dedim. Şimdi artık beni öyle görmeye alıştılar...
Hapishane yemekleri
Deniz Seki, “Zaten iyi yemek yapardım burada daha da iyi öğrendim” diyor.
Diğer kadınlar Deniz’in yemek yaptığını görünce ilk başta çok şaşırmışlar.
“Hapishaneye özel yaptığınız ne yemekler var?” deyince bana şu listeyi verdi:
1- İrmik böreği
2- Semaverde yemek
3- Etimek’ten pasta
4- Ekmek içi gözleme
Deniz’den bayram mesajı
Burada herkes kadın, herkes anne.
O yüzden bizi burada en çok üzen şey dışarıdan gelen şehit haberleri... Çok mutsuz oluyorum ve şehit ailelerine başsağlığı diliyorum. Ülkemde barış, huzur ve her anlamda özgürlük istiyorum. Bir de müzik asla susmasın diyorum. Dışarıdaki tartışmaları takip ediyorum. Müzik susarsa hayat da durur...
Paylaş