Paylaş
“Şort giydiği için iki erkeğe tacizde bulunanlar, dekolte giyen kadına ne yapmazlar? Bu tür olaylara en önce karşı mahallenin aklı selim insanları tepki göstermeli” demiştim...
Daha dün ekrandaki en ufak kadın bacağı görüntüsünü “Olay kıyafet” diye sunan internet medyasını eleştirmiştim...
“Hiç mi kadın bacağı görmediniz, en ufak dekolteye ‘olay kıyafet’ haberleri yaparak toplumun dinamikleriyle oynamayın” demiştim...
Millet Rüzgar Çetin’i tartışıyor ama ben günlerdir bunları yazıyorum.
Yazdıklarımın üzerinden 1 hafta geçmeden şort giyen bir genç kadına neler yapıldığını gördük işte.
Belediye otobüsünde suratına tekme atılarak dövüldü.
Otobüsün güvenlik kamerası kayıtlarında görünüyor...
Üzerine çok ciddi şekilde gidilmesi gereken korkunç bir olay...
Otobüste şort giydiği için dayak yiyen 23 yaşındaki hemşire, saldırganın tekme atarken, “Şortlu kadınlar ölmeli. Böyle gezemezsiniz” falan dediğini iddia ediyor.
Bunu deyip dememesinin önemi de yok...
Bir saldırganın genç bir kadına belediyenin otobüsünde yaptığı ağır saldırı ortada.
Bu ağır saldırı kadar belediye otobüs şoförünün hemen aracı durdurup olayı polise şikayet etmemesi de...
Otobüsteki yolcuların “Ne yapıyorsun sen” diye müdahale etmeyip, seyirci kalması da korkunç...
Biz nasıl böyle bir toplum olduk? Yanı başında genç bir kadın dövülüyor, otobüstekiler seyrediyor.
Yazıklar olsun...
Bu olay medyaya çıktığı anda Başkan Kadir Topbaş, “Benim sorumluluğumdaki otobüslerde bunlar yaşanamaz” diye ortalığı yıkmıyorsa...
Vali Vasip Şahin, “Bu nasıl bir rezalet” diye olayın peşine hemen düşmüyorsa...
Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, “Bulun bu kendini bilmezi” diye hemen birimlerine talimat vermiyorsa...
Bu şehirde yaşayan ve şort, etek, dekolte giyen milyonlarca kadın nasıl güvenle sokağa çıkıp yürüyecek, nasıl belediye otobüsüne, dolmuşa, taksiye binecek?
Milyonlarca kadının can güvenliğini nasıl sağlayacaksınız?
Hani herkes giyim kuşamında özgürdü?
Hani kimsenin hayat tarzına müdahale edilmiyordu?
Öyleyse bu yaşananlar ne?
Şehri yönetenler bu işin üzerine ciddi şekilde gitmezse, kendini bilmez bu saldırganlar daha da cesaretlenecek demektir...
Otobüste dövülen türbanlı kadın olsaydı?
Dövmek ne demek arkadaş, kimse kimseyi kıyafetinden dolayı eleştiremez bile...
Kimse kimsenin ne giydiğine karışamaz.
Erkekler kadınların ne giyip çıkardığıyla uğraşamaz.
Dilimizde tüy bitti anlatmaktan.
Şimdi tersinden düşünelim, otobüste dövülen kadın bir türbanlı olsaydı neler olurdu?
Dayağın olmadığı Kabataş’ta ortalık yıkıldı, bunda neler olurdu düşünün artık...
Otobüs şoförünü bile işten atarlardı.
İşte bu çifte standarttan bıktık biz.
Oysa hepiniz bal gibi biliyorsunuz;
Bu saldırı otobüste türbanlı bir kadına yapılmış olsa biz aynı tepkiyi yine gösterecektik. Siz niye şortlu kadına yapıldığında tepki göstermiyorsunuz peki?
Rüzgar’ın annesi: Bizim suçumuz yok demedik
Rüzgar Çetin tartışmasına son noktayı annesinin ağzından koyuyorum.
İlk günkü yazımın ardından aradı Rüzgar’ın annesi (adının bile yazılmamasını rica etti)...
Uzun uzun anlattı yaşadıklarını.
“Bir röportaj yapalım, orada söyleyin bunları” dedim...
Kabul etmedi, “Bu aşamada yargıyı etkilemeye çalışmak olur. Dava sonuçlansın ondan sonra konuşurum” dedi...
Ben konuştuklarımızdan bazı şeyleri yazacağımı söyledim, ona itiraz etmedi...
Şu çok önemli şeyleri söyledi Rüzgar’ın annesi:
◊ Biz hiçbir zaman Rüzgar kusursuz, bizim suçumuz yok demedik.
Ben oğlumun suçlu ve hatalı olduğunu biliyorum.
Bunu Rüzgar da biliyor, bu yüzden sesini çıkarmıyor, içeride vicdan azabıyla yaşıyor.
◊ Yazınızdan dolayı size ve bize yazılanları okudum. Sizin için de üzüldüm, gereksiz yere olmadık hakaretler, küfürler işittiniz... Ama bizim duygumuzu anlayan makul bir kitle olduğunu da gördüm...
◊ Biliyor musunuz 28 trafik cezası denilen şeyin 10’dan fazlası kemer takmama yüzündendir. 10’a yakını motora kasksız binmektir... Alkollü araç kullanmaktan iki cezası var Rüzgar’ın...
◊ Biz cezamız neyse çekmeye razıyız, çekiyoruz da zaten... Sadece Rüzgar Çetin olduğu için adaletin haksızlık yapmamasını istiyoruz.
Rüzgar’ın annesinin bu son söylediği var ya, benim başından beri söylediğim de bu işte...
Sosyal medyada yazdıklarımı bile okumayıp yorum yapanlara hiç kulak asmam da...
Köşe yazarlarının beni bu kadar anlamamasına şaşıyorum...
Sayın Büyükelçi, kusura bakmayın ama Escobar’ı çok iyi çekmişler
Dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar’ın hayatını anlatan Netflix dizisi “Narcos”u izliyorum...
Kolombiya Büyükelçisi Juan Alfredo Pinto Saavedra, bu dizinin oyuncusu Wagner Moura’yla yaptığımız röportajı eleştirmişti...
Dizide Escobar’ı çok iyi oynayan oyuncu Moura’nın, “En ünlü Kolombiyalı Shakira değil, Pablo Escobar” sözünün doğru olmadığını yazmıştı Sayın Büyükelçi...
Buna katıldığımı bir daha belirtiyorum ama dizi o kadar iyi çekilmiş ki Sayın Büyükelçi, Escobar’ın uyuşturucu, kan ve para üzerine kurduğu korkunç iktidarı her bölüm daha çok merak ediyor insan...
Narcos dizisi yüzünden Escobar’a hayranlığım artmadı ama sayesinde çok iyi çekilmiş bir dizi izlemeye devam ediyorum...
Geçen hafta “Daha ölmedim” demiştin...
En son bu yaz başında Ara Cafe’de Ara Güler’le otururken görmüştüm Tarık Akan’ı...
Nasıl eğleniyorlar, nasıl muhabbet ediyorlardı anlatamam...
Gidip masalarına oturmak istedim, beni de katın muhabbete diyesim geldi...
Tarık Akan’la birkaç görüşmüşlüğümüz dışında muhabbetim olsa kesin çökerdim zaten...
Ama tanımasam da tüm Türkiye’ye olduğu gibi bana da çok yakın biriydi.
“Tatlı Dillim”deki, “Bizim Aile”deki, “Ah Nerede”deki, “Hababam Sınıfı”ndaki Ferit’le, “Canım Kardeşim”deki Murat’la, “Mavi Boncuk”taki Necmi’yle hepimizin Tarık Akan’ıydı o...
Daha geçen hafta hastalığını öğrenince aramıştık kendisini; “Daha ölmedim. İyiyim. Yoğun bakımda olsam sizinle nasıl konuşabilirim” demişti.
Harika haber demiş, sevinmiştik.
Meğer hastalığını hep gizlemek istermiş. Bize de söylememiş.
Dün sabah veda edip gitti...
Türk sinemasından bir çınar daha devrildi.
Yakışıklıydı...
Dağ gibiydi...
Her zaman devrimciydi...
Hayatı boyunca yalpalamamış, bildiği doğrulardan ayrılmamış böyle sanatçıları bulmak zor artık...
Paylaş