Siz nasıl doktorsunuz?

Anne Melike Çelik, 3 yaşındaki kızı Aleyna’nın ölüm haberini onlarca kamera, onlarca objektifin önünde aldı.

Haberi veren İl Sağlık Müdürü’ne "Ne diyorsun abi, doğru mu abi" diye haykırmasını izlerken gözyaşlarımı tutamadım.

Yahu koskoca Bakırköy Devlet Hastanesi’nde bir tane sağduyulu hekim, bir tane inisiyatif koyacak soğukkanlı sağlık personeli yok mu?

Anne Melike Çelik, hastane kapısında saatler süren endişeli bekleyişini kameralar önünde yaşıyor...

Kızının sağlığıyla ilgili bilgileri kameralar önünde almaya çalışıyor...

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a "Kızım yaşıyor mu" diye kameralar önünde soruyor...

Acı haberi de kameralar önünde alıyor.

Alır almaz da eşinin kollarına atıyor kendini, haykırarak.

Baba da şokta, bir yandan duyduğuna inanamıyor, bir yandan eşini düşünüyor...

Acı haberi kameralar önünde veren de, kendisi de bir doktor olan İl Sağlık Müdürü Mehmet Bakar.

Kimin hakkı var bir anne-babaya en acılı anını milyonların önünde yaşatmaya?..

Anneyle babayı hastanede bir odaya almayı, sakinleştirici vermeyi, acı haberi de uygun bir dille aktarmayı düşünecek bir tane doktor yok mu?

İl Sağlık Müdürü’ne insanların şok anında yaşayabilecekleri okulda öğretilmedi mi?..

Ya o anne-baba tansiyon hastası olsa, kalbi olsa, oracıkta yığılıp kalsa sorumlusu kim olacak...

* * *

Sağlık uzmanları bunları yapıyor da medya farklı mı?..

Aleyna’nın annesi kızının ölümünü ortalık yerde İl Sağlık Müdürü’nden alırken, Bengü Güler de 7 yıllık eşi Hayrettin Güler’in (Emre Belözoğlu’nun ilk hocası) öldüğünü Fox muhabirinden öğrendi.

Bengü Güler elinde kocasının fotoğrafı, sağa sola "gördünüz mü" diye sorarken yanındaki Fox muhabiri de adım adım Güler’in telaşını takip etti.

Fox muhabiri ölenlerin listesi gelince de Güler’e kocasının isminin listede olduğunu, İl Sağlık Müdürü’nün yaptığı kadar sorumsuzca söyledi.

Zavallı kadın uzun süre inanamadı, "Belki yanlıştır, belki yanlıştır" diye ortalıkta dolandı.

* * *

İnsanların acısını kamuya pervasızca açmamayı öğrenmeliyiz artık.

Ne İl Sağlık Müdürü’nün üç saat önce evinde oturan "sıradan bir insanın", "acılı anne" olarak lanse edilmesine zemin hazırlamaya hakkı var, ne de Fox’un "kuş yemi almaya giden" kocasını kaybeden kadını rencide etmeye...

Tek bir adam bir şehri nasıl değiştirir?..

Aylar önce Eskişehir’in içinden geçmiştim arabayla, "Ne kadar güzelleşmiş burası" dedim...

Önceki gün de posta kutuma "Avrupa şehri değil Eskişehir" diye bir mail düştü, açtım baktım inanılmaz fotoğraflar.

Sanki Porsuk değil, Amsterdam kanallarının etrafı...

Sanki Eskişehir değil, Paris’in küçük kafeleri...

Şehrin heykelleri Stockholm, sokak lambaları Londra sanki...

Tek bir adam bir şehri baştan aşağı değiştirebilir mi?

Evet, değiştirebilirmiş.

İşte somut örneği Eskişehir ve Yılmaz Büyükerşen.

97-98’li yıllarda çok sık giderdim Eskişehir’e, üniversitenin şehir hayatı üzerinde yavaş yavaş etkisini göstermeye başladığı yıllardı.

Bunun de önünü açan yıllarca üniversitenin rektörlüğünü yapan Büyükerşen’di, rektörken de şehrin en güçlü ismiydi.

Bu yüzden 99’da yüzde 44 oyla belediye başkanı seçildi.

2004 seçimlerinde oyunu yüzde 45’e çıkardı.

Akademisyen olarak, rektör olarak, son 10 yıldır da belediye başkanı olarak Eskişehir’e hayatını verdi.

Anadolu şehirlerinde üniversiteler genellikle o şehrin ikliminde boğulur, Eskişehir’de bu tam tersi oldu.

Büyükerşen sayesinde şehir üniversiteyi değil, üniversite şehri değiştirdi.

Şehrin muhteşem fotoğraflarını görünce, hiç tanımadığım bu başkana bir selam çakmak istedim.

Bu arada Süper Lig’e de iyi ki Eskişehir çıkmış, şehri görmek için bir bahanemiz daha oldu...
Yazarın Tüm Yazıları