Sevindik’in sağ eli Aysun Kayacı’nın belinde, sol elinde ise aynı anda hem purosu var hem de sevgilisinin ayakkabıları... Fotoğraf bugünkü Kelebek’in birinci sayfasında yer alıyor.
Bu fotoğrafı görünce bizde iki ayrı görüş çıktı ortaya.
Birinci görüştekiler diyor ki:
Sevgilinin ayakkabısını taşımak delikanlı adamı bozar, bu manzaranın ortaya çıkmasını en başta Aysun engellemeliydi, kendi ayakkabılarını kendi taşımalıydı. İkinci görüştekiler centilmenler, onlar da şunu savunuyor:
Kadının ayakkabısını taşımayı neden erkeklik meselesi haline getiriyorsunuz. Gerektiğinde kadının ayakkabısı da taşınır, çantası da...
Ozan Sevindik de siyah takım elbisesi, papyonu, elinde purosu ve sevgilisinin ayakkabısıyla güzel bir fotoğraf oluşturmuş...
İkinci görüşün en hararetli savunucusu Fikret Ercan oldu.
Hatta Fikret abi hızını alamayıp, "Helal olsun çocuğa, benden 10 numara aldı" diyerek tartışmayı iyice alevlendirdi.
Biz bunu erkekler kendi aramızda tartışıyoruz, etrafımızdaki çoğu erkek, ’Bu pozisyon dokuz kusurlu harekete girmez ama olmasa daha iyi olur’ havasında...
Mecbur kalırlarsa taşıyacaklar ama o anı eş dost kimse de görmese iyi olur.
Bana gelince...
Fotoğraf ilk olarak kadın dergilerinde bir moda çekimi, ünlü bir moda markasının ilanını hatırlattı bana. Elinde kadın ayakkabısıyla smokinli adam mizanseni kadın dergilerinde defalarca kullanılmış bir prodüksiyondur.
Zaten bu işleri başımıza açanlar da hep kadın dergileri ve modacılardır.
Erkeğin eline kadın ayakkabısı tutuşturup çektikleri fotoğrafları sayfalarında-ilanlarında kullanıp, bu durumu önce bizim bilinçaltımıza yerleştirirler.
Bunları belli bir süreyle gören erkek bir süre sonra büyük dedesinin bile köyde anneannesinin ayakkabılarını taşıdığına inanmaya başlar.
Aynı pozisyonla karşı karşıya kaldığında da, hiç tereddütsüz refleks olarak sevgilisinin ayakkabılarının üzerine atlar.
Ben de böyle beyni yıkanmışlardanım.
Yanımdaki kadının ayakkabısını da taşıdım, çantasını da...
Ama kadının kendi ayakkabılarını taşıdığı fotoğrafın her zaman daha seksi olduğunu düşündüm...
Orhan Veli: Simit-peynir Sophia Loren: Reçelli krosan
Mekanlarda gördüğüm en ilginç mönüye Deniz Türkali’nin yeni mekanı 17’de rastladım. Deniz Türkali açtığı her mekanında (Cihangir Leyla’yı daha sonra Tünel’e taşımıştı, şimdi oradan da ayrıldı Alman Hastanesi’nin karşı sokağında 17’yi açtı) kahvaltılara özel önem verir.
17’de de öyle yapmış, kahvaltılara ünlülerin isimlerini vermiş. "Orhan Veli kahvaltısı", "Marilyn Monroe kahvaltısı" diye veriyorsunuz siparişinizi.
Ünlünün karakteri kahvaltının kimliğini anlatıyor aynı zamanda.
Bakın hangi ünlünün kahvaltısında neler var;
Orhan Veli; simit, peynir, zeytin, domates.
Türkan Şoray; kaymak, muzlu ballı ekmek, süt.
Marilyn Monroe; muzlu yoğurt, badem, ceviz, cornflakes.
Beatles; domuz pastırması, yumurta, tost ekmeği.
Jean Genet; krosan, reçel, marmelat, yumurta.
Sophia Loren; reçelli krosan, tereyağ.
Lorca; İspanyol salamı çeşitleri, peynir.
35 kişiden biri Mehmet
Türkiye’de her 35 kişiden birinin adı Mehmet.
Mehmet’i sırasıyla Ali, Mustafa, Ahmet, Murat, Hakan, Hasan, İbrahim, Hüseyin takip ediyor.
İlk 10’da hiçbir kadın ismi yer almıyor.
En çok kullanılan kadın ismi ise ne Ayşe ne de Fatma; Özlem’miş.
Türkiye’de her 174 kişiden birinin ismi Özlem.
Özlem ismi 15’inci sırada, Ayşe ise 17... 19’uncu sırada Zeynep var, 20’de Elif, 21’de Dilek.
Abdullah, Türkiye’de kullanılan 50’nci isimmiş.
Tayyip ismi ise 1461’inci sırada yer alıyor, Türkiye’de her 14.724 kişiden birinin adı Tayyip’miş.
(İsimlerle ilgili böyle ilginç, doğru ama bir o kadar da gereksiz bilgileri ismididikle.com sitesinden aldım).