Paylaş
*Justin Bieber fanlarının kendilerine taktıkları isim...
* Nasıl bir baba Reha Muhtar?
- Ayşe Nazlı: Çok iyi bir baba, çok iyi anlaşıyoruz.
* Neye kızıyor mesela en çok?
- A.N: Bir şeye kızmıyor, bize hiç kızmadı.
* Hiç sesini yükselttiği falan da olmadı mı?
- A.N: Hiiiç, bana kızdığı bir anı hiç bilmiyorum.
* Sesini yükselttiği falan olmuştur canım...
(Bu arada Reha Muhtar gelir)
- R.M: Kimden bahsediyorsunuz, benden mi? Çocuğun ağzından bile laf almaya çalışıyorsun değil mi?..
* Yoo sadece nasıl bir baba olduğunu öğrenmeye çalışıyorum...
- R.M: Sen bilmiyor musun benim nasıl baba olduğumu?
* Ben biliyorum da okurlar bilmiyor...
- R.M: Kızmıyor dedi işte kız daha ne istiyorsun, kızar mıyım hiç kendi kızıma. Sen kızıyor musun, senin de kızın var...
* Benimki ufak daha ama ben de hiç kızmadım... Ne yapıyorsunuz babanla genelde Ayşe Nazlı?
- A.N: Yemek yemeye çıkıyoruz, sinemaya gidiyoruz... D&R’a, kitap ve CD almaya gidiyoruz...
BİZDEN ÖNCEKİ KUŞAK, MÜZİĞİMİZLE DALGA GEÇTİ
* Kaç yaşındasın?
- A.N: 13 oldum.
* Babaların kızlarıyla büyük aşk yaşadığı söylenir Muhtar, doğru mu bu?
- R.M: Evet... Sen de biliyorsun... 3-4’ten sonra zirveye çıkıyor bu aşk.
* 13-14’ten sonra peki? Onun arkadaşları, sosyal çevresi oluşuyor, babadan uzaklaşıyor... İhanete uğramış hissetmiyor musun o zaman kendini?
- R.M: Onun artık kendi ajandası var. Ve siz o ajandada yavaş yavaş daha az yer bulmaya başladığınızı hissediyorsunuz. Bu, çok mutluluk verici bir şey diyemem, hafif kırıklık yaratmıyor değil. Ama hayatın gerçeği...
* Sen şimdi Justin Bieber’ı da kıskanıyorsundur...
- R.M: Hayır kıskanmıyorum, kızımın Justin Bieber sevgisine ortak olmaya çalışıyorum. Hayat bana bir şeyi öğretti. Kızınla, çocuklarınla çatışmayacaksın. Onların istekleriyle, duygularıyla çatışmayacaksın.
* Ne zaman konser?
- A.N: 2 Mayıs’ta...
* Beraber mi gideceksiniz konsere?
- R.M: Annesi Nilüfer ünlü bir sanatçı olduğu için onun kontenjanından gidecek Ayşe Nazlı konsere.
- A.N: Belki kulise bile gidebiliriz ama bilmiyorum. İnşallah gideriz... Ama Justin’le tanışamayabilirim, tam olarak bilmiyorum.
* Çatışmamak adına çocukların her istediğini yapmak doğru mu peki?
- R.M: Öyle değil... Her istediğini yapmazsın ama çatışmadan da yönlendirebilirsin. Çatışma doğru bir sonuç vermiyor.
*Sen çatışma yaşadın mı?
- R.M: Elbette, hepimiz yaşadık. Bizden önceki kuşakla hepimiz çatışmadık mı? Sen çatıştığın için hapiste yattın...
* Gene lafı bana getirdin mi?
- R.M: Bunların hepsi yazılsın... Bizim hayatımızdan da ölümler geçti, işkenceler geçti. Bizden önceki kuşaklar bize karşı daha anlayışsızdılar, çatıştılar bizle... İsteklerimizi, taleplerimizi, duygularımızı pek anlamadılar. Ben çocuklarımla bunun olmaması için çok uğraşıyorum.
* Ebeveynlerinle çatışma var mıydı?
- R.M: Olmaz mı, bizler Cat Stevens’ı severken, “The Wall” parçasını çok dinlerken “Ya bunlar da müzik mi” diye burun kıvırırlardı. “Türk müziği dinlesenize” lafları çok kırardı beni...
* O yüzden mi Ayşe Nazlı’nın Justin Bieber sevgisini anlamaya çalıştığını yazdın köşende...
- R.M: Ayşe Nazlı bana Justin Bieber’ı çok sevdiğini, konserine gitmek istediğini söylediği zaman ben Justin Bieber’ı küçümsemek yerine onun müziğini öğrenmeyi, anlamaya çalışmayı tercih ettim.
* Ne yaptın bunun için?
- R.M: DVD’lerini seyrettim, konserlerine baktım, internetten şarkılarını dinledim.
* “Reha Muhtar, iyi bir Belieber oldu” diyebilir miyiz Ayşe Nazlı?
- R.M: Röportaj başlığı çıkarmaya çalışma istersen...
- A.N: Hayır Belieber olmadı ama o da şarkılarını seviyor artık. Şarkılarını dinledik, konserlerini izledik beraber.
- R.M: Bizim Michael Jackson’ın bir başka versiyonu çocuk. Çok güzel şarkıları var, gayet de iyi şov yapıyor.
* Justin’i mi daha çok seviyorsun One Direction’ı mı?
- A.N: İkisini de çok seviyorum. Birbirinden ayıramam... Katy Perry’i de dinliyorum ama çok sevmiyorum.
ÇOCUKLARIMIN GAZETECİ OLMASINI İSTEMEM
* Hangi okula gidiyorsun?
- A.N: Açı’ya, 7’nci sınıftayım. Koleje geçiyorum şimdi.
- R.M: 8. sınıfta inşallah TED’e geçecek. Böylece benim üç çocuğumun üçü de TED’e geçmiş olacak. Ufaklıklar da TED’in anaokulundalar. Biliyorsun ben de TED’liyim. Eğitiminde esas sorumlu annesi Nilüfer tabii, ben değilim. Annesi çok iyi yetiştiriyor Ayşe Nazlı’yı. Ben yardımcı oluyorum.
* Ama senin okulunu seçmiş çocuklar...
- R.M: TED’de iyi spor yapabileceklerini düşünüyorum. TED’te sportif gençler yetiştirirler. Zaten benim için bir okulun iyi sporcu yetiştirmesi, iyi İngilizce öğretmesi, iyi bir özgüven vermesi yeterli. Zaten lise eğitiminde başka bir şey yoktur, ben geçmiş eğitimimden bir şey hatırlamıyorum.
* Sporcu mu olmak istiyorsun Ayşe Nazlı?
- A.N: Hayır, ben oyuncu olmak istiyorum.
* Dizilerde falan oynamak mı hedefin?
- A.N: Evet oynamak istiyorum. Zaten tiyatro çalışmalarına devam ediyorum, film atölyesi var bizim okulda, oraya gidiyorum.
* Muhtar, sen çocuklarından birinin gazeteci olmasını, medyada çalışmasını istemez misin?
- R.M: Hayır hiç istemem. Ben çocuklarımı gazeteci olmamalarını isteyecek kadar çok seviyorum.
* İlginç, şaşırttın beni...
- R.M: Çünkü ben Türkiye’de gazeteciliğin tahmin edilenin, düşünülenin aksine makbul bir meslek olmadığını düşünüyorum. Çocuklarım doktor olabilir, oyuncu olabilir, mimar olabilir... Gazetecilik ise Türkiye’de ne yazık ki standartları çok oluşmuş bir meslek değil. Standartları oluşmamış bir alanı meslek seçmek ileride çok büyük sorunlara yol açabilir.
* Meslekten büyük itibar ve para kazanmış olmana rağmen bunları söylüyorsun... Şu bulunduğumuz yalıyı bile kazandığın mesleğine haksızlık yapmıyor musun?
- R.M: Ben bu meslekte 33 senede kazanılabilecek her şeyi kazandığımı düşünüyorum. Bunların hepsini kazandığım halde çocuklarımın gazeteci olmasını istemiyorsam bende değil, meslekte bir yanlış var demektir.
* İnsan her şeyini kazandığı mesleği için bunu söyler mi?
- R.M: Bir standardı yoksa söyler... Çocuklarımın da çok gergin ve standart dışı bir alanda, rüzgarlar, nehirler, akıntılar, med cezirler etkisi altında, her şeyin aniden değişiverdiği bir alanda bir şeyler yapmasını istemiyorum. Bugün en tepede, yarın en aşağıda olabilirsin. Tam tersi de geçerli... Siyasi konjonktür, medyadaki örgütlenmeler bunları belirleyebilir. Bu yüzden kendi sanatsal mesleklerini yapsınlar çocuklarım. Sanat evrenseldir... Türkiye’deki gazeteciliğin standartları ise evrensel değildir. Çocuklarımın kendi iradeleri dışındaki etkenlerden dolayı mutsuz olmalarını istemiyorum.
BABAMA TEKNOLOJİK DESTEK VERİYORUM
* Ayşe Nazlı, babanın yazılarını okuyor musun gazetede?
- A.N: Evet her gün olmasa da çoğunlukla okuyorum.
* Hangi yazılarını daha çok seviyorsun? Senin kuşağını anlayabiliyor mu sence?
- A.N: Bilmem, Justin Bieber yazdığında seviyorum...
* Ama sen ve arkadaşların tablet kuşağından, Reha Muhtar daktilo kuşağından falan...
- A.N: O konuda yardım ediyorum ona. Telefonun, tablet bilgisayarının update edilmesi, yeni programlar konusunda falan...
- R.M: Ben teknolojik olarak bir problemle karşılaştığımda Ayşe Nazlı’ya soruyorum. Zaten teknolojiyle aram iyi değildir...
* Twitter’da var mısın Muhtar?
- R.M: Yazılarım var sadece. Her gün yazılarıma link veriliyor, onun dışında bir faaliyetim yok.
* Ayşe Nazlı sen var mısın sosyal medyada?
- A.N: Facebook’ta varım ama biraz demode olmaya başladı, Twitter ve Instagram daha popüler benim çevremde.
* Babanla yapmayı en çok sevdiğin şey nedir?
- A.N: Sinemaya gitmek, vakit geçirmek. Yazın Bodrum’a gidiyoruz, beraber tatil yapmak da güzel oluyor.
* Diğer kardeşlerinle aran nasıl?
- A.N: Çok iyi... İyi anlaşıyoruz onlarla...
- R.M: Mina ve Poyraz’a çok iyi ablalık yapıyor Ayşe Nazlı.
* Beş nüfus cüzdanıyla gezdiğini yazdın geçenlerde...
- R.M: Evet sağ cebimde Ayşe Nazlı’nın 4 yaşındaki kardeşleri Mina ve Poyraz’ın, sol cebimde 80 yaşını geçmiş anne ve babamın ve bir de kendi nüfus cüzdanım olmak üzere beş nüfus cüzdanı var üzerimde. Ayşe Nazlı’nınki annesinde. Beş kişilik sorumluluk benim üzerimdeyken Ayşe Nazlı hayatta benim en büyük destekçim, yardımcım oluyor...
* Annen nasıl oldu bu arada? Hasta yatağında hayatında ilk kez annene yemek yedirdiğini yazmıştın geçenlerde.
- R.M: Daha iyi şimdi. Anneler-babalar güçlü kuvvetliyken, güçsüz yavrularını büyütüyor. Ben şimdi güçlü kuvvetliyim ve onun bakıma ihtiyacı var, ben ona bakıyorum. Hayatın naif bir döngüsü bu. Bunu bu kadar kutsamanın, büyütmenin, dramatize etmenin anlamı yok. Anneme de bunu anlattım.
* Ama hayatta hayırlı evlat diye de bir şey var, herkes senin gibi mi yapıyor?
- R.M: Ne verirseniz, onu alırsınız. Anne-babamı kimseye muhtaç etmediğim için, çocuklarımı kimseye muhtaç etmediğim, doğanın bana verdiği misyonları yerine getirdiğim için mutlu ve huzurluyum.
* Ayşe Nazlı, kaç gün kalıyorsun babanda?
- A.N: Hafta sonları geliyorum.
* İkizler hep sende mi kalıyor peki Muhtar?
- R.M: Hafta içi beş gece bende, iki gece annede kalıyorlar. Sabah benden okula gidiyorlar, okuldan anneye dönüyorlar.
* Sabahları sen mi servise bindiriyorsun?
- R.M: Tabii tabii. Zaten beraber uyuyoruz. Her sabah 07.00’de kalkarız, kahvaltı, hazırlık derken servisin kapısına kadar beraber gideriz.
* Çocuklar gittikten sonra?
- R.M: 07.30’dan 10.30’a kadar spor...
* Kaç kilo verdin son bir yılda?
- R.M: 24 kilo falan verdim. Ama ben bunu kilo vermek için yapmadım, daha kaliteli bir yaşam için her gün spor yapmayı amaçladım.
* Eskiden gece yaşardın...
- R.M: Eskiden gece yaşıyordum, şimdi sabah ve gündüz yaşıyorum.
* Çocuklar mı neden oldu buna?
- R.M: Çocuklar ve hayatı daha doğru yaşama isteği birlikte etkili oldu. Mesela sigara içmek... İnsanın duman çekmesi çok garip ve sentetik bir şey. Bunu hayatımdan çıkardım. Alkol de öyle... İnsanın vücuduna ek bir şey alması anormalite. Ben gereksiz olan şeyleri hayatımdan çıkardım.
* Sigarayı çok daha önce bırakmıştın zaten...
- R.M: İkizler yoktu ama Ayşe Nazlı vardı. Ayşe Nazlı hayatımda çok önemli bir rol oynadı. Dönüşümümü sağlayan odur. Kendi öz değerlerinin daha önemli olduğunu anlamaya başladım. Kuantum süreci de etkili oldu bu dönüşümde. Diğer yandan çocuklarınla ikinci baharı yaşarken sağlıklı bir hayat sürmek istiyorsun, sağlıklı bir örnek olmak istiyorsun. Onların da büyüdüklerini görmek istiyorsun.
“İDEAL BABAYIM” LAFINI KULLANMAM
* Çocukların etkisi öyleyse...
- R.M: Ayşe Nazlı bana baba dediği günden itibaren hayatım değişti. Bana yarattığı sevgi sinerjisini, 18 saat çalıştığım televizyon haberlerinden sağlayamamıştım. Show Haber’in sağlayamadığı mucizeyi Ayşe Nazlı sağladı.
* Keşke daha erken baba olsaydım diyor musun?
- R.M: Demiyorum, her şey zamanında oluyor.
* Cem Yılmaz “ideal babayım” dedi ama ideal baba sensin galiba...
- R.M: Ben öyle bir kelime kullanmam. Sevgi dolu bir babayım ben, o yeter bence... Çocuklarımla birebir iletişim içindeyim...
* Senin babanla ilişkin nasıldı?
- R.M: Bizler babalarımızı, annelerimizin mütercimliğinde, tercümanlığında öğrendik. Ben çocuklarımla arama mütercim koymamaya çalışıyorum. İyi ve kötü taraflarıyla babalarını kendileri görsünler.
* Ertuğrul Özkök kadınları en iyi anlayan 10 erkek içinde saydı seni...
- R.M: İltifat etmiş Ertuğrul... Kadınları anlamak için kadınların rahle-i tedrisinden geçmiş olmak gerekiyor. Bu iş teorik değildir bir kere...
* Bu gidişle çocukları en iyi anlayan 10 erkek içinde de geçecek adın...
- R.M: Onu bilmiyorum bak, o konuda bir şey söyleyemem...
* Kadınlar konusunda söylüyorsun ama...
- R.M: Onun için de söylemem. Hayatın pratiğini iyi gözlemlemekten, sonra teorize etmekten geçer o iş. Teoriden pratik üretilmez. Pratikten teori üretilir. Bunu sen ve Selim müdürün çok iyi bilir, diyalektik bir şeyden bahsediyorum.
* Ayşe Nazlı’nın annesi Nilüfer, ikizlerin annesi Deniz Uğur’la ilişkin nasıl? Çocuklar büyüdükten sonra daha mı kolay oluyor daha mı zor?
- R.M: Nilüfer’le de, Deniz’le de iyi. Çocukların annesi ve babasısın... Çocuklar için çatışmamak gerektiğini öğreniyorsun. Ebeveynlerin gireceği kavganın kazananı yoktur, kaybeden çocuklardır ama... Hayat hesap sorarak, karşındakini yıkarak devam edemiyor.
Başarının değil değerlinin peşinde koşuyorum artık...
* Son beş-altı yılda müthiş bir değişim var sende... Benim tanıdığım eski Reha Muhtar değil bu. Hayata daha tevekküllü bakan, daha olgun bir Reha Muhtar görüyorum...
- R.M: Dışardan nasıl göründüğünü bilmiyorum.
* Hırslarını törpüledin mi biraz?
- R.M: Şu anki performansım Show Haber’i yapan Reha Muhtar’ın günlük performansından yüzde 80 daha fazla... Hayatın bana verdiği misyonu yerine getiriyorum; 80 yaşındaki iki insana, 4 yaşındaki iki çocuğa ve 13 yaşındaki Ayşe Nazlı’ya kol kanat germek... Bunu yaparken de yazılarımı yazıyorum, işimin gereğini yerine getiriyorum.
* Yıllarca her gün reytinglerde birinci olan, o hırsı ve çabayı bize yansıtan Reha Muhtar, bugün hayatın verdiği misyonlardan bahsediyor...
- R.M: Einstein’ın bir lafı var, “Başarının peşinde değil, değerlinin peşinde koşun” diyor. Ben hayatta değerlinin peşinden koşmasını öğrendim. Reytinglerde başarılı olmak, gazetelerdeki tirajlar her zaman çok değerli bir şey yaptığımız anlamına gelmez.
* Hayatına değer katmayacağını düşündüğün için mi şu an televizyon programı yapmıyorsun?
- R.M: Şu an değer katacağıma inandığım program yok. Gelir geçer şeyleri yapmanın da bir anlamı yok.
* Geçmişte yaptın bunları ama...
- R.M: Bir daha neden yapayım? Egomu tatmin etmek için yapmam...
* Kuantumla ilgilenmek falan etkiledi seni böyle değil mi?
- R.M: Kuantumun çok daha ötesi... NLP var, başka felsefeler var. Hayata bakışımı çok değiştirdi
* O baktığın yerden ben nasıl görünüyorum şu an?
- R.M: Popüler bir başarı figürüsün.
Ayşe Nazlı, Galatasaraylı oldu bu onun kendi tercihi...
* Koyu bir Beşiktaş taraftarısın ama Ayşe Nazlı Galatasaraylı oldu...
- R.M: Bundan beş hafta önce kızım geldi bana, “Baba sen bilmiyorsun ama üç senedir ben artık Beşiktaşlı değil, Galatasaraylıyım’ dedi.
* Nilüfer hangi takımı tutuyordu?
- A.N: O da Beşiktaşlı...
* Nedir seni Galatasaraylı yapan?
- A.N: Bilmem, Galatasaray’ı seviyorum...
* Doğru yapmışsın, en azından futbol işinde baban gibi mutsuz olmayacaksın...
- R.M: Bak kızım, Cengiz abin de uzun yıllar Beşiktaşlıydı, hatta kardeşi Cem, Çarşı grubunun önemli figürlerinden biridir. Ama Cengiz, Beşiktaş’ı bırakıp Galatasaraylı oldu. Lütfen kayıtlara geçsin ve aynen yayınlansın bu...
* Kızına Beşiktaşlı olması için alttan alta baskı yapar mısın?
- R.M: Ayşe Nazlı’nın kendi tercihi bu... Bu durumda yapacak iki şeyin var; ya “olmaz, şu takımı tutacaksın” diyeceksin ya da “sen Galatasaraylı da olsan, Fenerbahçeli de olsan, Real Madrid’li de olsan sen benim kızımsın, hayatımızda hiçbir şey değişmeyecek” diyeceksin. Ben ikinciyi tercih ettim.
* Kırılmış hissetmiyor musun?
- R.M: Hayır hissetmiyorum.
* Ayşe Nazlı’yla Galatasaray maçlarına gidecek misin?
- R.M: Ayşe Nazlı isterse giderim...
* Hadi bu sezon son hafta Arena’daki Trabzon maçına gelin öyleyse... Hem sen de şampiyonluk kutlaması görmüş olursun Muhtar. İster misin Ayşe Nazlı?
- A.N: İsterim... Daha hiç gitmedim Galatasaray maçına.
Paylaş