Kimse anlam veremiyor Pınar Altuğ’un neden ’o çocukla’ birlikte olduğuna...
Gazeteler de durur mu, "Oğlunu Garfield’a götürdü", "Pınar gezdiriyor", "Bak oğlum bu gece hayatı" gibi iğneli başlıklar atıyor.
Genç aşığı olan ilk kadın Pınar Altuğ değil ama bu kadar ’baby face’ini görmediğimiz için bu muzip başlıklara alışmak zorunda Pınar.
Zaten onun da çok umurunda değil.
Baksanıza pazar gecesi Sortie’de kendisini öpücüklere boğan Yağmur Atacan’la birlikte son derece rahat gözüküyordu.
Bir magazin programında gördüm, teyzesi ondan da rahat; "Türk toplumu bunları aşmalı artık" diyor.
Her gün haberlerde, gazetelerde olduğu bir dönemde Pınar Altuğ’un yeni reklam filmi de ekranlarda dönmeye başlıyor.
1 Eylül’den itibaren yayınlanacak Helin Küp Şeker reklamları için Pınar Altuğ’un 400 bin dolar aldığını duydum.
İyi bir anlaşma!
Aşk ya da iş olması fark etmiyor, yeter ki gündemde ol!
Gündemde olmak hem gelen iş tekliflerini hem de sanatçıların kaşesini yükseltiyor.
Ayrılıklarıyla aşklarıyla gündemde olan Pınar Altuğ’un 400 bin dolarlık reklam anlaşması bunu bir kez daha kanıtladı.
Durup dururken İbrahim Tatlıses’le Hülya Avşar’ın 20 yıllık aşkının birden ’alevlenmesi’ de böyle bir şey değil mi...
İkilinin bu sezon içinde Mega Star adlı bir program yapacağı söyleniyor, bu yüzden de bu aşk hikayesinin yeniden ısıtıldığı iddia ediliyor.
Bana hiç mantıksız gelmiyor.
Şanssız bir gün
Pazartesi akşam üzeri o korkunç yağmur başladığında Ortaköy House Cafe’ye yeni girmiştim.
Deniz tarafındaki masalar için tartışan şık şıkıdım hanımlar bir anda içeriye zor attılar kendilerini.
Sonra da aksayan servis, gelmeyen yemekler üzerine bitmeyen bir tartışma başladı.
Ben de 30 dakika boyunca yemek bekledim, gelmedi.
O sırada bütün garsonlar açık havadaki masaları ve iskemleleri toplamaya çalışıyordu, sırılsıklamdılar.
Şık şıkıdım hanımlar neden hala şarabın gelmediğini soruyordu.
Dışarıda ise İstanbul trafiği çoktan felç olmuştu.
Galiba ekstra durumlarda bile rahatımızın kaçmasına tahammülümüz yok.
House Cafe’deki hanımlar bardaktan boşalan yağmuru görmezden gelip, her zamanki servisi bekliyor.
İyi de bu yılda bir ya da iki kere yaşanacak ekstra bir durum.
House Cafe, her akşam üzeri sicim gibi (ITV spikeri gibi karıştırmayın, ’pissing it down’ değil ’tipping it down’) yağmurun yağdığı Bali’de bir mekan değil ki, ona göre önlemini alsın.
Üç ay yaz sezonunda bir gün yağacak böyle bir yağmur için de hiçbir işletme ekstra yatırım yapmaz.
Eğer öyle bir günde kafeye geldiyseniz, ’kaderinize küsüp’ servis beklemekten başka yapacak bir şeyiniz yok.
İstanbul için de durum aynı değil mi?..
Yılda üç kez yolları götüren selde ya da yoğun kar yağışında sıkıntıya katlanacağız.
Öyle de oldu, House Cafe’den çıktım, Ortaköy’den Taksim’e bir saatte gittim.
Şanssız günümdeydim!
Tişört yazıları
İki yıl önce New York’tan bir tişört almıştım, üzerinde "Good Bush", "Bad Bush" yazıyordu...
Bush, ’çalılık’ anlamına geldiği için "Good Bush"un altında, bir kadının kasık tüylerinin gözüktüğü fotoğraf vardı
"Bad Bush" yazısının altında ise malum Bush!..
Muhalif, fırlama, cinsel esprilerin olduğu tişört yazıları 90’ların ikinci yarısıyla birlikte sokağı ciddi şekilde ele geçirdi.
Geçenlerde ’s’ harfi gamalı haç şeklinde olan Bush yazılı tişörtü nedeniyle Fatih Akın’ın başı Almanya’da derde girdi...
Magazin dünyasında da zaman zaman Deniz Akkaya’yı kendisiyle ilgili mesajlar veren tişörtlerle görüyoruz.
Irmak Ünal da artık öyle yapacakmış.
Sema Denker’e verdiği röportaj da, "Artık söyleyeceğim şeyleri tişörtüme yazdıracağım" diyordu.
Mesela, her yerde fotoğraflarının çekilmesine inat "Bu ilk paparazzi resmim değil" diyen bir tişört giyecekmiş.
İsteyenin istediği yazıyı yazdırması artık çok kolay olduğundan, sokaktaki ’tişört kültürü’ giderek güçleniyor.
Geçen gün bir kızın üzerinde gördüm; "Smile if you are a lesbian" (Lezbiyensen gülümse) yazıyordu.
Kız lezbiyen midir, değil midir bilmem ama giymesi cesaret isteyen tişörtler de gözümüze çarpıyor artık özellikle Nişantaşı, Ortaköy gibi şehrin ’beyaz türk’ hegomanyasındaki yerlerinde...
Seks pozisyonlarını anlatan, terbiye sınırlarını aşan İngilizce yazılı sözler tişörtlerde giderek daha fazla yer bulmaya başladı.
Biliyorum benim verdiğim örnekler son derece masumane...
Amerika ve Avrupa’da başını alıp giden ’tişört kültürü’, zaten bizde de masumiyetini çoktandır yitirmiş vaziyette...