Geçen hafta gazetelere yansıyan ilginç bir ‘reality’ deneyimi otoritenin insanlara neler yaptırabileceğini gösterdi...
Düzmece bir reality yarışması organize etti uzamanlar. Bu yarışmaya göre stüdyoda bulunan 80 yarışmacı, kurulan düzenekler sayesinde yanlış cevap veren rakiplerine elektrik veriyorlar. Oysa ortada elektrik falan yok... Elektrik yiyen yarışmacı rolünü de oyuncular oynuyor. Ancak bu durumu programa katılan 80 yarışmacı bilmiyor, gerçekten rakiplerine elektrik verdiklerini sanıyorlar. Ortaya çıkan sonuç çarpıcı; Yarışmacıların yüzde 81’i sadistçe emirlere uyarak, çığlıklar atıp bağırmasına rağmen rakibi sandıkları oyuncuya elektrik şoku veriyor... Stüdyodaki seyircilerin “ceza” diye bağırmalarının gazına gelen bazıları durumu abartıp 460 volta kadar yükseltiyor. Deneklerin sadece yüzde 16’sı söylenenlere uymayı reddiyor ve rakiplerine elektrik vermiyor. Bu deney ilk olarak 1963 yılında yapılmış... Yıllar sonra France 2 kanalı bir belgesel için aynı deneyi tekrarlayınca ortaya bu sonuç çıkmış. Otorite denilen şey tam da budur işte... İnsanlara ve toplumlara istemedikleri şeyi bile yaptırır. Her gün yaşanan cinayetler, kadına yönelik şiddet de toplumsal bir otoritenin sonucu değil mi?..
Ben olsaydım...
Mustafa Sandal’ın yerinde olsaydım; Yıllar sonra televizyona yaptığım ilk programın haber öncesinde yayınlanan bir yarışma olmasını istemezdim. Böyle bir işle ekrana çıkmaktansa bir süre daha tv’ye iş yapmamaya devam ederdim. Salih Memecan’ın yerinde olsaydım; Basın Konseyi’ne alternatif kurulan Medya Derneği’nin başkanlığını kabul etmezdim. “Arkadaşlar burası yandaş basın konseyi oldu” diye oluşuma itiraz ederdim. Birol Güven’in yerinde olsaydım; Livaneli’yle oturur anlaşır üst üste iki Atatürk filminin vizyona girmemesi için bir formül bulurdum, seyirciyi Atatürk filmlerinden bıkkınlık noktasına getirmezdim. Bir dizi yapımcısının yerinde olsaydım; Madem artık ok yaydan çıktı tv’ye bir Atatürk dizisi yapardım, açardım ‘Kemalist-Laik’ gazını, her hafta seyirciyi ağlatıp ratingin gözünü çıkarırdım. Gökhan Abur’un yerinde olsaydım: “Yarın sıkı giyinin demek istiyorum” gibi dolambaçlı cümleler yerine, direk olarak “Yarın sıkı giyinin” derdim, kısa ve net cümleler kurardım. Arda’nın yerinde olsaydım: Trabzonspor maçına beraber çıkacağı küçük Keko’nun elini sadece maça çıkarken değil, okul hayatı boyunca da tutardım...
Güle güle Bülent Abi...
Bülent Abi’yi dün uğurladık... Binada çalışan en eski Hürriyet’çilerden biriydi... 22 yıldır bu gazetedeydi... Sessiz, sakin, sadece işini yapan, medyanın kavgasından gürültüsünden uzak bir beyefendiydi... Dün düşündüm de, Medya Towers’tan dönmemecisine uğurladığımız ne çok isim oldu... Oğuz Aral’lar, Tekin Aral’lar, Orhan Olcay’lar, Gülçin Telci’ler, Yıldırım Çavlı’lar... Son olarak Bülent Düzgit... Gidenlerin anısına Türkiye’nin en çok takip edilen sitesi hurriyet.com.tr’de bir sayfa mı açsak acaba... Kaybettiklerimize üzülürken, bu binada geçirdiğim zamanın da ne çok olduğunu hatırladım.
THY, Manchester United’ı Güney Kıbrıs’a uçurur mu?..
THY’nin dünya devi futbol takımlarının sponsorluğunu üstlenmesi çok önemli... Barcelona’dan sonra, Manchester United’la da anlaşma yapıldı, bu markanın Avrupa’daki bilinirliğine daha da katkıda bulunacak. Milyar dolarlık futbolcular emanet ediliyorsa bu havayolu güvenlirdir imajı kafalara yerleşecek. THY’nin bu yükselişi hepimiz için gurur verici... Tabii yapılan bu anlaşmalar takımların bütün uçuşlarını kapsamıyor. Yani Barcelona Madrid’e THY uçağıyla gitmiyor ya da Manchester Londra’ya THY ile uçmayacak. Şampiyonlar Ligi maçlarında da durum aynı; 20 gün önce Bercelona, Stutgart deplasmanına THY ile gitmedi mesela... Peki THY bu takımları nereye uçuruyor... Daha uzak mesafelere, uluslararası turnuvalara, özel karşılaşmalara... Bunlar da yılda 4’ü 5’i geçmiyor. Mesela Aralık’ta Barcelona, Abu Dabi’deki Dünya Kulüpler Şampiyonası’na THY ile uçtu. Ama statlarda, orada burada kulüpleri ve THY’nin logoları hep yanyana. Peki oldu da bu takımlardan biri Güney Kıbrıs’a maça gitmek istedi, ne yapacak THY?.. Türkiye’nin tanımadığı bir ülkeye uçacaklar mı? Yoksa biz oraya gitmeyiz, başınızın çaresine bakın diye kulüplere başka kapıyı mı gösterecek?.. Böyle bir durumda ticari anlaşma mı ağır basar, Türkiye’nin dış politikası mı merak ettim... Yoksa pilotlarımızı geri mi çekeriz?..