Kültür Bakanlığı’nın Türkiye’yi tanıtmak için ciddi bir politikası olduğunu sanmıyorum.
Arada bir tartışmalar çıkaran reklam kampanyaları, otobüslere ve billboardlara verilen ilanlar, televizyonlarda dönen reklamlardan ibaret sanılıyor tanıtım denilen şey.
Oysa bakın Brezilyalılar nasıl yapıyor bu işi...
Ali Poyrazoğlu’nun Yeşil Kabare’sinde Brezilyalı bir dansçı grubu da yer alıyor.
Tangalı kızlar, şaşırtıcı danslar yapan çocuklar gösterişli kostümleriyle oyunun çeşitli yerlerinde sahneye çıkıyor.
Finalde de ellerinde Brezilya bayrağıyla sahneye çıkıyorlar.
Oyundan sonra grupla sohbet etme imkanı bulduk...
Böyle 10-15 tane grup varmış Brezilya Kültür Bakanlığı’nın desteklediği, dünyanın dört bir yanını dolaşan...
Her yıl 100’lerce dans grubu başvuruyor Kültür Bakanlığı’na, onların arasında eleme yapılıyor ve yıl boyunca dünya turnesine çıkacak 10-15 grup belirleniyor.
Ve dansçıların bütün yol, yemek, otel, harcırah gibi masrafları Brezilya devleti tarafından karşılanıyor.
Koşulsuz destek var Brezilyalı dansçılara...
Kültürünü tanıtmak budur işte. O gece Yeşil Kabare’de çıkan dansçılar müzikleri, dansları, güzel kızları, kostümleriyle Brezilya’yı bir kez daha aklımızın bir köşesine yerleştirdiler.
Finalde de bayraklarını açarak bir güzel ülkelerinin propagandalarını yaptılar. Yan masada oturan bir kadının, "Ay kesinlikle Brezilya’ya gitmek istiyorum" dediğini duydum.
İşte budur.
O dans grubu o gece kendilerini izleyen üç-beş kişiye bu lafı dedirtti, diğerlerinde de Brezilya sempatisi yarattıysa görevlerini fazlasıyla yerine getirmiş, Brezilya Kültür Bakanlığı da en iyi tanıtımı yapmış demektir.
Yani Paris’te otobüslerin üzerine Pamukkale fotoğrafı koymakla olmuyor bu işler.
(Ali Poyrazoğlu’na da sordum, "Bu dansçıları nasıl getirdin" diye...
"Ben bu kadar dansçıyı, bu kadar kostümü ta Brezilya’dan nasıl getireyim. Başvurduk, kendileri kalktılar geldiler" diye yanıt verdi.)
Diğer konuk Okan Bayülgen de, "Ona ’deep throat’ derler, yani derin gırtlak" diye araya girmiş.
Alişan ve Betül Demir de ellerine nasıl bir bomba tutuşturulduğundan habersiz, bu güzide bilgiden dolayı minnetle teşekkür etmişler Okan Bayülgen’e...
Şimdi bu bilgiyi veren başkası olsa üzerinde durmam da, ’deep throat’ lafını Okan edince masumca bakmamı beklemesin kimse...
Öyleyse Okan’ın, Alişan ve Betül Demir’in verdiği bombanın pimini ben çekeyim.
"Deep throat" denilen şey o kadar masumane bir olay değildir arkadaşlar. Mesela "deep throat" 1974 yılındaki Watergate skandalında Beyaz Saray’da köstebeklik yapan Mark Felt’in lakabıdır.
Washington Post muhabirlerine sızdırdığı bilgilerle Watergate skandalının patlamasına neden olmuştur.
Mesela "deep throat" diye bir kokteyl de vardır; shot bardağına yarım kahlua yarım votka koyarsınız, üzerine biraz krema sıkıp çakarsınız.
Dikkat edin yemek borusunu boydan boya yakar...
Bir de porno sektöründe, argoda ’deep throat’ vardır ki Okan Bayülgen’in fırlamalığı burada ortaya çıkıyor zaten.
1972 yapımı aynı adlı Amerikan porno filmidir bu, Linda Susan Boreman’ın oynadığı ve oral seks üzerine yapılmış en çarpıcı film olarak porno tarihinde hálá yerini korumaktadır.
Bu kavram bir seks tekniği olarak da çoktan litaratüre girmiştir.
Penisi çiğnemeden yutmak anlamındadır ve bugün "deep throat" dendiğinde herkesin aklına ne muhteşem bir ses, ne Watergate, ne de kokteyl; ilk olarak kelimenin bu pornografik anlamı gelir.
Okan geçmişteki programlarının jeneriklerine RTÜK’e inat pornografik figürler sıkıştırmış adamdır. Dolayısıyla her söylediğini teşekkür etmeden önce bir kez daha düşünmekte fayda vardır.