Kısmet’in son limanı

Sadun Boro, Kısmet adlı teknesiyle dünya turuna çıktığında ben daha dünyada yoktum.

Haberin Devamı

Sonrasında çok okudum...
Bu hikâye, tam bir denizcilik ve gazetecilik başarısıdır...
Sadun Boro’nun tuvaleti bile olmayan 10,5 metre yelkenli teknesiyle 1965’te başlayıp üç yılda okyanusları aşarak tamamladığı dünya turu, dönemin Hürriyet gazetesi sayesinde tam bir efsaneye dönüşmüştür.
Bu yüzden Kısmet, İstanbul’a döndüğünde binlerce kişi tarafından karşılanmıştır.
Önceki gece işte o teknenin Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenmesiyle ilgili tören vardı.
Bu hikâye benim hep ilgimi çektiği için Kısmet’i görmek, Sadun Boro’yla tanışmak için Rahmi Koç Müzesi’ndeki davete koşarak gittim.
Sadun Bey’le, Milliyet’in denizcilik yazarı Meriç Köyatası tanıştırdı beni...
Sadun Bey’in ilk sözü, “Bu genç adamın kıçına tuzlu su kaçtı mı?” oldu.
Sonra da, “Kaçmadıysa mutlaka kaçırın, olmadı zerk edin” diye tembihledi.
Sadun Boro bugün 84 yaşında...
Onun açtığı yoldan Rahmi Koç da dahil olmak üzere daha sonra denizciliğe gönül vermiş pek çok Türk yürüdü ve tekneleriyle dünya turu yaptılar.
Ama hepsinin tekneleri, Boro’nun Kısmet’inin yanında uzay mekiği kalır.
Gecede Rahmi Koç’un yaptığı konuşmadaki gibi;
“Bırakın interneti, bugünün teknolojilerini, faks bile yoktu o zaman...”
Gittiği yerlerden telgraf geçer, fotoğraf postalar, dönemin Hürriyet yayın yönetmeni Necati Zincirkıran da bunları tam sayfa haber yaparmış.
“Kısmet Fiji’ye ulaştı” gibi...
Kısmet’i de yakından gördüm...
İnsan o tekneyi görünce Akdeniz’den, Cebelitarık’tan çıkıp Atlantik’i aşarak Karayipler’e ulaşmanın, Panama’yı geçip Pasifik’i kat etmenin, Endonezya’ya varıp oradan ver elini Hint Okyanusu yapmanın...
Kızıldeniz’den yeniden Akdeniz’e girip İstanbul’a gelmenin tam bir çılgınlık olduğunu anlıyor.
Şimdi o yorgun efsane tekneyi son limanına, emin ellere teslim etti Sadun Boro...
Mutlaka gidin görün...
Rahmi Koç Müzesi’ne yakışırdı zaten Kısmet...
Müzenin en kıymetli parçalarından biri oldu.
Kısmet’le birlikte Rahmi Koç Müzesi çok çok daha kıymetli, anlamlı bir hale dönüştü...

Haberin Devamı

Yıldız... Amy...

Hep konuşulur ya, Yıldız Tilbe’nin Amy Winehouse’a benzerliği...
Hâl, hareket, duruş olarak, hatta ‘deliliklerinin’ bile birbirlerini ne kadar andırdığı...
Geçenlerde Banu Zorlu benim programa konuk olduğunda Yıldız Tilbe’nin Flash TV’de başladığı yeni programından görüntüler yayınladık.
Banu’yla Yıldız’ın karşılıklı şarkı söylediği bölümler...
Aaa baktım, gerçekten de Yıldız Tilbe değil de Amy Winehouse sanki ekrandaki...
Bu konuda internette yazılmış onlarca yazı var, yan yana fotoğrafları konularak...
Demek insanlar çift yaratılırmış sözü doğruymuş!
Öyleyse Yıldız’ı sevdiğimizi belirterek temennimizi iletelim;
Allah sonunu benzetmesin...

Haberin Devamı

Mahsun’un hakkı Mahsun’a

Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmenliğine burun kıvıranlar, hâlâ onu ‘türkücü’ diye hakir görenler var...
Açıkçası sineması ve dizileri beni de heyecanlandıran cinsten değil.
Ama gelin Sezar’ın hakkını da Sezar’a teslim edelim.
Rahmetli Orhan Olcay’ın, yani gazetemizin efsane magazin müdürünün Mahsun’u elinden tutup getirdiği günü çok iyi hatırlıyorum.
Bugün bile Mahsun’un, Orhan Olcay dendiğinde yüreği titriyordur herhalde.
Ama o günler çok gerilerde kaldı...
Özellikle son beş-altı yılda bambaşka, kendini sürekli geliştirme çabasında bir Mahsun var karşımızda.
Medyadan kendini saklıyor, etrafta gözükmüyor, polemiklere girmiyor.
Sadece işini yapmaya çalışıyor.
Allah’ı var, çok da çalışıyor.
Şu kadarı bile aslında hepimiz için iyi bir gösterge olmalı:
Mahsun’un oğlu Mahmut 20-21 yaşında...
Ferrari’lere binemez mi? Mankenlerle aşk yaşayamaz mı? Gece kulüplerinde dağıtamaz mı?
Oysa öğrendiğim kadarıyla Mahsun oğlunun üzerine titriyor, iyi bir eğitim alması için didinip duruyor.
Elinin altında tüm imkanları olan bir delikanlıya neyin iyi neyin kötü olduğunu göstermeye çalışıyor.
Hepimizden gizli saklı çok iyi bir baba...
Tanıyanlar, görenler anlatıyor Mahmut’un nasıl efendi, mütevazı bir genç olarak yetiştiğini...
Bakın Mahsun’un kuşağındaki sanatçıların çocuklarına... Hepsinin görgüsüzlük konusunda maşallahları var.
Oğlu gibi kendini de eğitiyor Mahsun...
Yıllardır iyi bir dalgıç. Herhalde dünyadaki iyi dalış noktalarının tamamında dalmıştır.
Buralarda değil ama yurtdışında iyi kayak yapar.
Yabancı dil öğrenmeye çalışıyor, yurtdışında yaşayıp dünyayı görüyor.
Okuyor, araştırıyor, dünya sinemasını takip ediyor...
Ve tüm bunların hepsini kimsenin gözüne sokmadan yapıyor.
Hiçbir şey yapmasak bile, Mahsun’a burun kıvırmadan önce bu çabasını ve azmini alkışlamamız gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları