İtalyan yazar Violetta Bellocchio, Venedik Film Festivali’nde Mükemmel Bir Gün filmiyle yarışan Ferzan Özpetek’in İtalyan bir yönetmen olduğunu söylemiş.
Aslında İtalya’da olan genel geçer bir kanıyı dile getirmiş Bellocchio çünkü Ferzan, orada İtalyan olarak anılır...
Wikipedia İtaliya, "Türk asıllı İtalyan yönetmen ve senaryo yazarı" olarak tanımlıyor Ferzan Özpetek’i...
Haksız da sayılmazlar.
70’lerin sonunda İtalya’ya gidiyor Ferzan, La Sapienza Üniversitesi’nde sinema okuyor, sinema üzerine bütün eğitimini orada tamamlıyor...
Hamam ve Harem Suare dışında bütün filmlerini İtalya’da çekiyor.
Hatta Cuore Sacro adında tamamen İtalya’yla ilgili filmi de var (hoş filmografisinin en kötü filmi ama olsun)...
Bugün hem Roma’da hem İstanbul’da evi var, sık sık Türkiye’ye geliyor.
Aslında en doğrusu Ferzan’ın kendini ne hissettiği?
Ancak hep kaçamak konuşuyor bu konuda. Belki de iki tarafı da kırmak istemediği için...
Sonuçta Türkiye doğduğu ve halen kültür olarak beslendiği, İtalya ise kariyerini yaptığı yer... Birinden birini tercih etmesi kolay değil.
Bu konuda en iyi yanıtı da aslında bir filminde verdi Ferzan Özpetek...
Saturno Contro’da Serra Yılmaz’ın canlandırdığı karaktere sorulur "Yabancı mısın" diye, o da "Yabancı değil Türk’üm" yanıtını verir. Ferzan’ın kendini nasıl hissettiğinin kanıtı diye gösterilmişti bu sahne.
Bu konuda en net açıklamayı bundan 5 yıl önce yapmıştı Ferzan, Milano merkezli gay dergisi Pride’ın 2002 yılı sayısına verdiği röportajda, "Çift pasaportluyum iki kültürün evladıyım" diye yanıtlamıştı soruyu...
Hem İtalyanlar hem biz Ferzan’ı bir seçeneğe zorlamayı bıraksak artık, filmlerinin tadı iki taraftan da olmasından geliyor çünkü...
Türk’ün ü’sü...
Enteresan bir miletiz vesselam, Güiza’nın ü’sünü ısrarla yazıyoruz, kimse okunması daha kolay olmasına rağmen Guiza diye yazmıyor adamın adını...
Fenerbahçeli futbolcunun adındaki ü’ye çok dikkat ediyor, gazeteler de tv’ler de...
Oysa ben uzun zaman önce ü’yü attığımızı zannediyordum Türkçe’den.
Turkcell, Digiturk, Haberturk gibi bugün pek çok markanın adında u’yla yazılıyor Türk. Güiza’nın ü’sü ise yerinde duruyor.
Çinliler istedi diye 40 yıllık Pekin’i de, Beijing yazdık olimpiyatlar boyunca.
Milletin ismine cismine gösterdiğimiz özeni biraz da kendi dilimize göstersek nasıl olur...
Yeşil
ışık
EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) uygulanmadan önce trafik lambası yeşilden sarıya geçerken yeşil beş kez yanıp sönerek sürücüleri uyarıyordu.
Birazdan kırmızı yanacağını anlayan sürücü de yavaşlıyordu.
Trafik ihlali yapan araçların fotoğrafını çeken EDS sisteminden sonra bazı yerlerde (mesela Bakırköy sahil yolu) bu kural değişti.
Yeşil yanıp sönmüyor, direk sarıya geçiyor artık.
EDS tarafından fotoğraflanıp ceza yemekten korkan sürücü de son anda frene köküne kadar basıyor.
Eskiden olsa geçebileceği bir pozisyonda, EDS nedeniyle ani fren yapmak zorunda kalıyor.
Geçen gün gözümün önünde arkadan vurdular böyle ani fren yapan bir araca. EDS’ye daha fazla sürücü yakalansın diye mi yeşilin yanıp söndüğü uygulama kaldırıldı acaba?
Bu işin şakası tabii de, eski uygulama çok daha güvenliydi.
EDS uygulaması olsa da olmasa da kavşaklarda yeşil ışık yanıp sönerek trafiğin duracağını haber vermeli...
En kazıkçı meslekler
Alman turistin Antalya’daki kazıklanma görüntülerini bu köşede yazınca iş Turizm Bakanlığı’na kadar gitmişti.
Bu haber üzerine turizmhaber sitesi bir araştırma yapmış.
Türkiye’ye gelen turistler en çok hangi şehirde kazıklanıyor, en kazıkçı sektörler hangisi diye...
Turisti en çok kazıklayan şehir, yüzde 32 oranla İstanbul çıkmış.
RTL’e haber olan Antalya ikinci sırada (yüzde 24).
Bu iki şehri İzmir (yüzde 21), Muğla (yüzde 17), Kapadokya (yüzde 6) izliyor.
Araştırmaya göre turisti en çok kazıklayanlar ise halı ve kilimciler (yüzde 42)
Taksiciler birinciliği kapamamış ama az farkla ikinci sıradalar (yüzde 31).
Onları sırasıyla restoranlar, barlar, diskolar izliyor.
Yani turist hangi şehire, nereye gidiyorsa orada kazık var.
Tokat’a turist gitseydi Tokat da listede olurdu şüphesiz...
Atatürk’ün dediği bağımsızlık olmadı ama kazıkçılık karakterimiz oldu.