Çemberimde Gül Oya, Ihlamurlar Altında gibi dizilerde rol alan, halen Asi’de oynayan Tuba Büyüküstün, Akşam gazetesine verdiği röportajda teknolojiyle arasının iyi olmadığını söylemiş.
"Benim adıma fan siteleri kurulmuş. Ama teknolojiyle aram yok. İnternet kullanmasını bile bilmem. Arkadaşlarımın yardımıyla internete girip, hakkımdaki yorumları okuyabiliyorum" diyor Tuba Büyüküstün...
İnanılır gibi değil!
Bunu söyleyen 60 yaşında bir oyuncu olsa belki anlayış göstereceğim de 24-25 yaşında bir oyuncu bunu nasıl çıkıp açık açık söyler?
Bari kendine sakla, kimselere söyleme...
Çünkü o yaşta bir oyuncunun beslenmesi gereken en önemli alanlardan biri internet.
Dünyada neler oluyor, kim ne yazıyor, hangi filmler çekiliyor, kamera arkası görüntüler, kısacası oyunculuk ve sinema adına ne ararsan internette var.
Ama Tuba Büyüküstün, bilgisayarı bile arkadaşlarının yardımıyla açacak kadar kötü durumda! İnternet kullanmak çok zor bir şey olsa böyle bir yazı yazmazdım, ama bugün internet kullanmak televizyon kullanmak kadar kolay...
Bilgisayarın tuşuna basıyorsun, explorer’ı tıklıyorsun hepsi bu...
Rating rekorları kırmış dizilerde oynayan, genç, başarılı bir oyuncunun bu kadarını becerememeye ve bu sözleri söylemeye hakkı yok.
Tuba Büyüküstün’ün yapacağı tek şey hemen gidip internet kullanmayı öğrenmek ve bir daha ’internete arkadaşlarımın yardımıyla giriyorum’ gibi komik ve ayıp sayılabilecek sözler söylememektir.
Uçakta sigara içen gazeteciler
Hafta sonu Kapadokya’da J&B’nin düzenlediği partiden ilginç haberler geliyor.
J&B bir uçak dolusu gazeteci ve sanatçıyı bu parti için kiraladığı uçakla Kapadokya’ya götürdü.
Gazetecilerden oluşan gezilerde herkes kendini daha bir rahat hisseder, hele genç bir kadroysa, böyle parti marti işleri de varsa, bir anda çılgınlıklar alır başını gider.
Parti gecesinde de öyle olmuş, aşk kaçamakları, çılgın danslar, birbirine yazanlar, içip içip dağıtanlar...
Gazetecilikte "gezilerde yaşananlar gezilerde kalır" gibi yazılı olmayan bir kural vardır, kimse de kalkıp oralarda olup biten özel şeyleri yazmaz...
Katılmadığım bir gezide kulağıma gelen özel şeyleri de ben yazacak değilim...
Ama o kadar çarpıcı bir durum var ki, yazılamayacak gibi değil.
Dönüş yolunda alkolü biraz fazla kaçıran gazeteciler uçakta başlamışlar sigara içmeye...
Nasıl olsa uçak bizim için kiralandı rahatlığıyla yüksek sesle konuşmalar, eğlenmeler sürmüş, sigaralarını da yakıp Kapadokya’da doyamadıkları partiye uçakta devam etmişler.
Sonunda kaptan olaya müdahale etmiş ve "lütfen tuvaletlerde sigara içmeyin" anonsu yapmak zorunda kalmış.
Gazeteci milletinin bu rahatlığı ve şımarıklığı çıldırtıyor bazen insanı...
Futbolcu anneleri
Euro 2008’e doğru Milli Takım destekçilerinin peş peşe reklamları dönerken bu alanda en iyi işe TTNet imza attı.
"Ana sponsor" başlığı altında futbolcuların annelerini reklamda oynatmak çok iyi bir fikir.
Herkes bu reklamı konuşuyor.
Herkesin en çok sevdiği, en sempatik bulduğu bir anne oldu reklamda...
Benim favori sahnem Arda’nın annesi Yüksel Turan’la, İbrahim’in annesi Yasemin Kaş’ın oğullarının boyu üzerine tartıştığı bölüm oldu.
"Oğlum bir başına takım" diyen Servet’in annesi Suna Çetin’in çıkışı da çok sahici...
Reklamda rol alan 13 anne arasından ’oyunculuğunu’ sevdiğim ilk 5 şöyle oldu...
Yüksel Turan (Arda)
Kevser Zan (Gökhan)
Leyla Demirel (Volkan)
Suna Çetin (Servet)
Emine Kazım (Colin Kazım)
Bu arada bütün anneleri tebrik etmek lazım, reklamdan aldıkları parayı toplayarak bir hayır kurumuna bağışlamışlar.
Buraya kadar her şey çok güzel, çok sıcak...
Ancak TTNet’in dikkat etmesi gereken bir nokta var; reklamlarında sürekli internetle ilgisi olmayan kesimi ve oyuncuları kullanıyor.
Bir önceki reklamda da evinde internet bile olmayan Mazhar Alanson’u oynatmışlardı.
Şimdi de annelerle karşımıza çıktı (anneler doğru, Mazhar yanlıştı)...
Bir sonraki reklam filminde artık gençleşmeli TTNet...