Önceki günü öğleden sonrayı sinemaya ayırdım iki ayrı sinemada iki filmi üst üste izledim.
İlki Vali’ydi, izlemekte geç kalmama rağmen 500 bin barajına yaklaşmış bu filmi merak ediyordum İkincisi ise Angelina Jolie’nin oynadığı Clint Eastwood’un Changeling’i... Vali’nin en büyük talihsizliği üzerine böyle bir filmi izlemem oldu herhalde. VALİ Seyircinin Amerikan karşıtı söylemlere, milliyetçi duruşlara bayıldığını bu filmle bir kez daha anladım. Recep Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili konuyu cesurca ele almışlar ama hepsi bu... Tek bir yan hikaye yok, sonu başından belli bodoslama giden bir senaryo... Çıkarın ölen mühendisin babası rolündeki Şemsi İnkaya’yı, film hiçbir şey kaybetmez. Filmde İnkaya’yla birlikte 15 dakika boşuna ‘ağladık’... Dedim ya belki de bu filmin üzerine Changeling’i izleyince Türk sinemasına karşı bir soğukluk gelmiş olabilir. CHANGELING Yaşanmış gerçek bir hikayeden yola çıkan etkileyici bir Clint Eastwood filmi... Baba 79 yaşında ama çekmiş işte. Angelina Jolie filmi değil zaten bu, onun güzelliği için gidecekseniz fena hayal kırıklığına uğrarsınız. Tam aksine zayıflamış ama bu haliyle role de cuk oturmuş ‘çirkin’ bir kadın ama “boşuna Oscar’a aday olmamış” diyeceğiniz çok iyi bir oyuncu var perdede... Film 1928 Los Angeles’ında esrarengiz biçimde kaybolan oğlunu arayan bir anne ile bu olay üzerinden prestijini kurtarmaya çalışan polis teşkilatının çatışmasını anlatıyor. Sürprizler, gerilimle geçen 140 dakika... Koltuğunuzda rahat oturmayacağınız, sizi tedirgin eden bir şeylerin sürekli olduğu bir film çekmiş Clint Eastwood. Gidin izleyin ve bu adamın yaşlandıkça daha iyi fimler yaptığına tanık olun. Filmin müziklerini de Clint Eastwood yapmış, neden tanrı yetenek konusunda bazı insanlara bu kadar bonkör davranıyor.
Yoğun bakım
Emral Avşar’ın hastalığını, iyi haberler gelmesi umuduyla yakından takip ediyoruz. Bu sürecin Helin ve Hülya Avşar’ı nasıl yorduğunu biliyorum, Allah kolaylık versin... Yoğun ziyaretçi akınına da uğruyorlar. Dün bir gazetede Sezen Aksu’nun, diğerinde ise İbrahim Tatlıses’in Emral Avşar’ın kulağına şarkılar okuduğu ve Emral Hanım’ın buna tepki verdiği haberleri vardı. İkisi de farklı zamanlarda ziyaret edip ayrı ayrı şarkı mı okudular, yoksa haberlerde bir karışıklık mı var anlamadım. İyi haberlerini bekliyoruz Emral Hanım’ın...
Ayşe’nin röportajı
Ayşe Arman’ın farkını benimle röportaj yaparken bir kez daha anladım. Titizleniyor... En iyisinin olmasını istiyor... Sürekli işinin üzerinde... Bazı iyi prodüktörler vardır neyi nasıl izleteceğini bilir, bu kadın da bir röportajı nasıl okutacağını iyi biliyor. Cumartesi gününden bu yana gören herkes ne kadar samimi bir röportaj olduğunu söylüyor. Ayşe’nin becerisi bu. Benim gibi eski bir arkadaşıyla da bunu yapıyor, hiç tanımadığı biriyle de... Benimle ilgili merak ettiği konular üzerine röportaj verip vermemek konusunda tereddütteydim, şimdi diyorum ki iyi ki vermişim. Röportajdan sonra çoğu okur “Aaa cezaevinde yattığını bilmiyorduk senin” dedi... 2,5 ay ama çok enteresan bir deneyimdi, ‘hapishane günlüklerimi’ de anlatırım bir ara... Bu arada röportajda Medyatava’yla ilgili konuşurken bir kişiye haksızlık yaptığımı fark ettim; Çevrim Çeviren’e... Sitenin kurucu editörlerinden kendisi ve 2001’de Milliyet dış habelerdeki işinden istifa edip Medyatava’nın başına geçmişti. İlk başlarda herkes messenger’ın “çevrim içi”, “çevrim dışı”ndan hareketle bunun bir internet sitesine çok yakışan mahlas isim olduğunu düşünüyordu. Uzun süre kimseyi inandıramadık adının Çevrim Çeviren olduğuna, belki siz de inanmazsınız ama adı hala aynı...