Paylaş
Nevzat, “Yılbaşı gecesi hastanede sazlı sözlü eğlence düzenlendi. O zamana kadar iyi olan, ayağa kalkan, tıraş olan Müslüm Baba o gece enfeksiyon kaptı ve bir daha düzelemedi” diyor.
Müslüm Gürses’in doktoru Bingür Sönmez de yılbaşı eğlencesini doğruluyor.
“Ancak o gece enfeksiyon kaptığı için durumu ağırlaşmadı” diye şerh düşerek...
Ne fark eder Bingür Hocam?
Hastanede yılbaşı partisi düzenlemek ne demek?
Biz bunları Levent Kırca parodisi zannederdik, meğer gerçekmiş.
Bırakın oradaki görevlileri, eşi dostu, hastanın kendisi bile “ben iyileştim” diyerek böyle bir parti yapmak istese, hastane yönetiminin buna izin vermemesi lazım.
Hastanın enfeksiyon kapma riski olmasa bile hastane kuralları ve diğer hastaların hakları hiç mi önemli değil?
Her isteyen çalgı çengi getirip partiler yapsın o zaman hastanelerde...
Ameliyattan sağlam çıkanlar dansöz oynatsın...
Çocuk sahibi olanlar davul zurna çaldırsın...
Kurallar herkes içindir, ister Müslüm Gürses olsun, ister Başbakan...
Benim bildiğim de hastane kuralları çalgı çengiye, yılbaşı partilerine izin vermez.
Hastane önünde hastalar rahatsız olmasın diye klakson çalmak bile yasakken, hastanenin içinde nasıl yılbaşı partisi yapılır?
Müslüm Gürses bundan dolayı enfeksiyon kapmış olsun ya da olmasın...
Sağlık Bakanlığı ve savcılar mutlaka bu işin üzerine gitmeli ve sorumlularını bulmalı.
Dün Muhterem Nur, Müslüm Baba’dan ümit kesildiğini söylüyordu gözyaşları içinde...
Ya menajeri Nevzat’ın iddia ettiği gibi yılbaşı partisinden dolayı enfeksiyon kaptıysa...
Ve bu yüzden Müslüm Gürses’i kaybedersek...
Bunun adı cinayet değilse de, “taksirle ölüme sebebiyet vermek” değil midir?
Bu da romantik komedi...
Hangimiz akıllıyız, hangimiz deli?
Delilik nerede başlar, nerede biter?
Hepimizin bir parça deliliği yok mu? Öyleyse ‘deli’ dediklerimizden farkımız ne?
Şu sıralar vizyonda olan “Umut Işığım”ı izledikten sonra surata bir gülümseme, akıllara da bu sorular takılıyor.
İki ‘yarı deli’nin hikâyesini anlatıyor film. İki dengesiz ve takıntılı insanın aşkı bu.
Kimi zaman çok komik, kimi zaman düşündürücü.
Ucuz bir romantik komedi filmi değil.
Bana kalırsa alışılmış bir romantik komedi filmi de değil.
Derinlikli bir hikâyesi var.
12 adaylıkla “Lincoln” Oscar’ın favorisi olsa da, “Umut Işığım” ve “Argo” gizli favori olarak gösteriliyor bu yıl.
8 dalda aday olan “Umut Işığım” sürpriz yapar mı bilemem ama...
“En iyi kadın oyuncu” dalında Jennifer Lawrence’ın en azından gönüllerin şampiyonu olacağı kesin.
O da bize uydu!
İki hafta önce Pazar Kelebek için “Kayıp Şehir” setini ziyarete gittiğimde, dizinin Arnavut asıllı oyuncusu Nik Xhelilaj’la da tanışmıştım.
Sessiz, sakin bir oyuncu.
Tanıştırmasalar, sette çalışan görevli zannedeceğim kadar içine kapanık.
Ama bu kameralar ve magazin muhabirleri oyuncuların kimyasını değiştiriyor anlaşılan.
O sessiz sedasız çocuğun içinden canavar çıkmış, gece karşısında gördüğü muhabirlere sular atarak saldırmış.
Nasıl yabancı futbolcular Türkiye’de sahada bizimkilere ayak uyduruyorsa...
Yabancı oyuncular da aynısını yaşıyor galiba...
Korku yaratmayın
Ey anlı şanlı internet siteleri...
Siz yarışma programında erkeğin eşini dizine oturtma sahnelerini bile;
“Ekranda erotik şov, RTÜK bu işe ne diyecek” başlıklarıyla verirseniz...
Yapımcı ya da televizyon yöneticisi ne yapsın?
Korkudan siyah beyaz Türk filmindeki göğüs dekoltesini de buzlamaya başlar, abajurdaki heykelin göğüslerini de...
Neye şaşırıyorsunuz?
Önce attığınız başlıklarla korku yaratıyorsunuz, RTÜK’ü göreve çağırarak otosansürü tetikliyorsunuz. Sonra dizide heykelin göğsünün buzlanmasını eleştiriyorsunuz.
O buzlanmada payınız olduğunu hiç mi düşünmüyorsunuz?
Paylaş