Paylaş
1 Kasım seçim sonuçlarının üzerinde çıkacağına emin olabilirsiniz...
Evet, Fransa için 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanmış en büyük kitlesel katliam olabilir ama biz 1 Mayıs 1977’den bu yana neredeyse 40 yıldır yaşıyoruz bunu...
Ben bu ülkede terörle doğdum ve bugüne dek hep terörle yaşadım...
Hadi bırak geçmişi...
Ankara katliamında kaybettiklerimizin 40’ı çıkmadı daha...
Hafta sonu dünyanın en büyük 20 devletinin liderinin konuk olduğu Türkiye’nin başkentinde, daha bir ay önce 102 kişi öldü IŞİD saldırısında...
Tabii biz bunu 40 yıldır yaşadığımız için, şimdi en önemli binalarını Fransız bayrağının rengine boyayan ülkelerin hiçbirinin aklına 40 gün önce o binaları kırmızı-beyaza boyamak gelmedi...
Onu geçtim...
Batı basının aklına, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler’den bu yana, dünyadaki önemli terör saldırılarını sayarken 40 gün önceki Ankara katliamı da gelmiyor...
2002 Bali, 2004 Madrid, 2005 Londra’yı hatta 2008 Mumbai saldırılarını sayıyorlar da 2015 Ankara’yı yok sayıyorlar...
Hadi onu batı basını yapıyor da aynı şeyi bizim basınımız niye yapıyor...
Önceki akşam TRT Haber’de dünyadaki büyük terör saldırıları görüntülerle listelendi, orada da Ankara katliamının adı geçmedi...
Neden?
Avrupa bunu tartışıyor
Terör saldırısından sonra Paris’te hafta sonunun da etkisiyle dükkanlar, kafeler açılmadı... İnsanlar sokaklara çıkmaktan bile çekindiler...
Tüm konserler, etkinlikler bir hafta ertelendi...
Ve gazetelerde, “Eğer dükkanlarımızı kapatırsak, işimizi yapmazsak terör kazanır” yorumları yapılmaya
başladı...
Çok tanıdık değil mi...
Cem Yılmaz’dan Meryem’e de mesaj var, Namık Kemal’e de
Paha biçilemez şeyler vardır ya, Cem Yılmaz’ın sinemadaki mizahı da öyle işte...
Gişeyle ölçülemez bir noktaya gelmiş durumda...
Ali Baba ve 7 Cüceler’i izledim, her sahnesinde başka bir dünyadan konuşuyor adam bize...
İster 3 milyon ister 5 milyon gişe yapsın, isterse yerlerde sürünsün, “Ben başka bir kafadayım” diyor...
Kendine kurduğu bir dünyada seyirciyi fantastik bir maceraya çıkarıyor...
Absürt mizahta fevkaladenin fevkine çıkmış Cem bu filmde...
Ne ararsanız var...
Barış Manço’dan İzzet Altınmeşe’ye, Cemal Süreya’dan Namık Kemal’a...
Zombi filmlerinden James Bond’a...
Kendi filmleri Av Mevsimi’nden The Water Diviner’a...
ABv7C’nin komik hikayesi kadar yüksek prodüksiyonu ve oyunculukları da çok iyi...
Hem Şenay hem Boris Mançov rolünde Cem Yılmaz...
Filmin başından sonuna ona iyi ayak uyduran Çetin Altay...
SSCB’nin dağıldığından bile haberi olmayan Azeri asker Kenan Memedov rolündeki Zafer Algöz...
‘Muhterem’ İsmail rolünde Cem Yılmaz’ın abisi Can Yılmaz çok iyi performans sergilemişler...
Bu kadar göndermeler ve satır arasında esprilerle dolu filmde ‘gaz çıkarma’ sahnesini de boşa koymuş olamaz Cem Yılmaz...
Belli ki bununla da Recep İvedik’e bir gönderme yapıyor...
Hele finalde yarım yamalak Türkçe konuşan Veronika’yı Türkiye’ye davet ettiği bir sahne var...
“Sen de İstanbul’a gelsene, dizilerde oynarsın” diyor Cem Yılmaz...
Kadından, “Ben doğru düzgün Türkçe bile konuşamıyorum” yanıtını alınca da espriyi patlatıyor, “Daha iyi ya o zaman başrol oynarsın” diyor...
Böylece Meryem Uzerli de payına düşeni almış oluyor cücelerden...
Yılmaz-Algöz düeti
Cem Yılmaz’ın son filmi Ali Baba ve 7 Cüceler yıllar sonra nasıl hatırlanacak biliyor musunuz?
Cem Yılmaz-Zafer Algöz düetiyle... İnternetlere düşecek, klipler yapılacak ve hiçbir zaman unutulmayacak bir düet olmuş bu... Yıllar önce Kızıl Ordu Korosu’nda beraber görev yapan Boris Mançov’la (Cem Yılmaz) Kenan Memedov (Zafer Algöz) yıllar sonra karşılaştıklarında birden aynı şarkıyı söylemeye başlıyorlar...
Daha önce duymadığım bir Azeri şarkıyı birlikte okuyorlar...
Ama ne okumak...
ABv7C’in kült sahnesi olarak tarihe geçecek bir
performans bu...
Woody Allen’ımız
Cem Yılmaz kendini geleneksel Türk sinemasının ustalarının izinde görüyor, doğru da yapıyor ama...
Geldiği nokta itibariyle ben onu bizim Woody Allen’ımız olarak görüyorum artık...
Aynı zeka parıltısı...
Aynı kafa yapısı...
İleride yönetmenlik filmografisine bir-iki başarılı aşk hikayesi de koyarsa tam olacak...
Bardağın dolu tarafı
Geçen ay Meryem Uzerli ve Murat Yıldırım, yeni dizileri “Gecenin Kraliçesi”nin ilk çekimleri için Cannes’daydılar...
Cannes Cannes olalı böyle yağmur görmedi...
Yaşanan sel felaketinde 16 kişi öldü...
O gece Meryem’i yapımcısı 03 Production’ın ortağı Onur Güvenatam sırtına alarak sel basan caddelerden karşı kaldırımlara geçirdi Cannes’da...
Dizinin ilk bölüm devam sahneleri için Rize’nin Ayder Yaylası’na geçti ekip...
Yine sel, yine felaket.
Ayder Yaylası’ndaki sette yağmur ve sel yüzünden mahsur kalan ekibin imdadına belediyenin kurtarma ekipleri koştu...
Cannes nere, Rize nere?
Gittikleri her yere yağmur götürüyor bu ekip...
Ben bardağın dolu tarafından bakıyor, bu dizi bereketiyle geliyor diyorum...
Yılmaz Vural nere Yalvaç Ural nere
Cumartesi günü Kitap Fuarı izlenimlerimi yazarken Yalvaç Ural yerine Yılmaz Vural ismi çıktı bu köşede...
Hani Yalvaç Abi’yi yıllardır tanımasam, hâlâ yazdığı çocuk kitaplarını eve almasam...
Yılmaz Vural’la aynı işi yapsa isimleri karıştırdım diyeceğim ama öyle bir şey de yok ortada...
Tamamen bir hata...
Oluyor bazen böyle şeyler...
Yalvaç Abi’ye saygılarımı ileterek düzeltiyorum.
Paylaş