Amerikan kahve zincirlerindeki garsonlar çok cool değil mi?
Belli ki tezgahın arkasına geçmeden önce bunun eğitimini alıyorlar:
Müşteriyle diyalog kurun...
Rahat olun...                             Â
Güler yüzlü davranın gibi bir şeyler söyleniyor belli ki çocuklara.
Ama müşterinin de iyi hali var, kötü anı var değil mi?
Sevgiliden ayrılmışsın ya da işten atılmış, karşındaki garson sempatiklik yapmaya çalışıyor, al kahveyi geçir kafasına...
Çalışan için bu ince çizgiyi tutturmak da kolay değil, sempatik olacaksın ama laubali değil.
Geçen gün bir okurum bu kahve zincirlerinden birine girmiş, kız arkadaşıyla birlikte.
Fazla müşteri olmadığı için bütün garsonlar hemen kızın başına üşüşmüşler.
"Ben yardımcı olayım, ben olayım" diyerek...
"Güneş gözlüğünüzü çıkarınca çok daha güzel oluyorsunuz"...
"Sizin gibi bir güzele hizmet etmek bizim için mutluluk"...
Genç kız her zaman geldiği bir dükkan olduğunu söylemesine rağmen iltifat sınırlarını aşıp tacize dönüşen sözler devam etmiş.
Erkek arkadaşı sonunda duruma müdahale etmiş, kahveleri almadan çıkmışlar mekandan.
Hadi markanın ismini de vereyim; Starbucks!
Garsonlar işinden olmasın diye olayın hangi şubede yaşandığını söylemeyeceğim ama Anadolu yakasında olduğunu bilsinler Starbucks’çılar...
E.T ve Türkler arasındaki fark!
Hatırlayın Hırvatistan-Türkiye maçından önce Hırvat taraftarlara dağıtılan el kitabını...
Türkler’e dik dik bakmayın...
Bizde okey anlamına gelen parmakla halka işaretini sakın yapmayın, Türkler’de bu eşcinselsin anlamına gelir...
Bunun gibi çeşitli ilginç bilgiler taşıyan el kitabı gazetelere haber olmuştu.
Hırvatlar bu kadarla kalmamış...
Maçtan önce ve sonra Viyana sokaklarında dağıttıkları Almanca bildiri geçti elime.
Bu kez Türkler’le Steven Spielberg’in uzaydan gelen ünlü film karakteri E.T’yi kıyaslamışlar.
Ä°ÅŸte aradaki farklar;
* E.T yalnız gelir, Türkler ailesi ve akrabalarıyla...
* E.T’nin kendi bisikleti vardır, Türkler başkasının bisikletini kullanırlar...
* E.T dil öğrenir, Türkler sadece kendi dillerini konuşurlar...
* E.T sonunda gezegenine döner, Türkler ülkesine dönmez, kalırlar...
Hırvatlar’ın böyle bir hiciv yeteneği olduğunu bilmiyordum ben.
Söylediklerinde haklılık payı olsa da, anlaşılan Hırvatlar 3-2’nin acısını uzun yıllar unutamayacaklar.
Endemol formatlarını kimse yapamayacak
Hollanda kaynaklı Endemol dünyanın en önemli tv format şirketidir, dünya piyasasındaki formatların yüzde 40’ına yakınını portföyünde bulundurur.
Bizde yayınlanan Fear Factor, Akademi Türkiye, Big Brother, 1’e Karşı 100, Şans Yolu gibi formatlar hep Endemol kaynaklıdır.
Halen devam eden Var mısın Yok musun da öyle...
Endemol yıllar önce yapımcılara format vererek girdi Türkiye piyasasına, bir iki kez ağzı yanınca sonra formatları direkt kanallara satmaya başladı. 1 Temmuz’dan itibaren de kendi şirketini Türkiye’de kurdu.
Yani artık ne yapımcılar ne de kanallar Endemol formatlı bir programı alıp yapamayacak, adamlar kendi formatlarını Türkiye’de kendileri yapıp kanallara satacaklar.
Endomol sadece format satmakla olmadığını, yapım işinde daha iyi para kazanıldığını çok önce keşfetmişti zaten, daha önce 25 ülkede denediler bunu, önce format sattı sonra kendi şirketini kurdu o ülkelerde.
Benzer bir yöntemi Türkiye’de de uyguluyorlar şimdi.
Endemol Türkiye’nin Genel Müdürlüğü’ne daha önce D Yapım’ın başında olan, pek çok program ve filme imza atan Ansı Elagöz getirildi.
Peki halen devam eden Var mısın Yok musun ne olacak?
Önümüzdeki sezon Endemol ortak yapımcı olarak girecek programa.
Zaten son bir yıldır satılan her Endemol formatı için sözleşmeye böyle bir madde konuluyor.
Endemol’ün yapımcı olarak piyasaya girmesi diğer yapımcılar için rekabetin daha da arttığı bir dönem demek.
Güçlü yarışmaları olan Endemol kendi programlarını yapacak, formatın para demek olduğu televizyonda diğer yapımcıların alanı daralacak...