Sertab Erener’in birinciliği, Athena’nın 5’inciliğiyle gündemi uzun süre işgal eden Eurovision’un ateşini Gülseren’in dereceye girememesi bile düşürmedi.
Tüzün’ünbir anda yıldızının parlaması da bunu kanıtlıyor.
Daha ne şarkı belli, ne koreografi ama Tüzün her gün bir gazetede...
Eurovision’a katılmak bile bu kadar önemli bir hal aldı yeniden.
Böyle olunca Tüzün de kendini olaya kaptırdı, ilk 5’e gireceğini falan söylemeye başladı.
Dereyi görmeden paçaları sıvamak buna mı deniyor...
Sağ kola saat takmak!
Bir iki takıntılı yakın arkadaşım var, saatlerini sağ kollarında taşıyorlar.
Oysa teamüller ve alışkanlıklar saatin sol kola takılması gerektiğini söylüyor.
Neden böyle olduğu konusunda bir fikrim yok.
Sağ elimizi daha çok kullandığımız için saati sol kolumuza taktığımız yönünde yaygın bir görüş var.
Ama sol koluna saat takan solaklar da tanıyorum.
Sağ elini kullanıp da sağ koluna saat takan arkadaşlarımdan neden böyle yaptıkları konusunda bugüne kadar doyurucu bir açıklama da almış değilim.
Konuyla ilgili ilginç bir bakış açısını bir filmden öğrendim.
Filmin adını hatırlamıyorum ama söyleyen Hervey Keitel’dı;
Sağ koluna saat takanlar için, "Onlar zamanın akıp gittiğini daha iyi görür" diyordu.
Filmin son sahnesiydi ve bir ayrılık vardı!..
Türkler meteorolojiye güvenmez!
Türk insanı meteorolojiyle ciddi bir dalaş içindedir.
Güvenmez, inanmaz!
Yine son bir iki yılda bu gelenek değişti ama hálá geçmişten gelen alışkanlıkla meteorolojiye pek kulak asılmaz.
Bu yüzden uyarılar da pek dinlenmez!
Pazartesi sabahı hafif kar yağışını görüp de, bu kadar kardan bir şey olmaz diyerek arabalarını alan insan yok mu zannediyorsunuz?
Oysa meteoroloji neredeyse saat saat bildiriyor durumu.
Öğlen kar yağışı artacak, akşam 17.00’de tipi başlayacak falan...
Ama insanların zihninde hálá tek kanallı televizyon yıllarından kalma alışkanlık var.
Farkında değiller ki, "Dün akşam televizyon yağmurlu dedi, hava güneşli çıktı" denilen yıllar çok geride kaldı.
Anlayın artık, meteoroloji ne diyorsa o!
Son teknolojilerle hava durumu raporlarında yanılma payı çok düşük oranlara indi.
Artık teknolojiye inansak ve uyarılara kulak versek fena olmayacak.
Otobanlar gerilim filmi seti gibi
Hafta sonu şehir dışındaydım.
Karanlıkta ve yağmurlu bir havada araba kullanmanın zorluğunu bir kez daha yaşadım.
Bu tür yollarda araba kullanırken aklıma hep David Lynch’in Kayıp Otoban filmi gelir.
Yoluma sanki kaşları traşlı, beyaz yüzlü bir Mystery Man çıkacak zannederim.
Bu otobanlar neden böyle bir gerilim filmi seti gibi uzayıp giderler anlamış değilim...
Paralı yollarda bile kilometrelerce zifiri karanlıkta gidiyorsunuz.
Bir arkadaşım dedi ki; "Arabalar hızlı gitmesin diye otobanları ışıklandırmıyorlar..."
Çüş dedim, o zaman toprak yol bıraksınlar da 70 kilometre hızı geçemeyelim.
Kafa buldu herhalde benimle!
Ama gerçekten bu koşullar altında, karanlıkta ve yağmurda normal bir hızla gitmek bile mümkün değil otobanlarda.
Biliyorum şehirleri bile ışıklandırılmayan bir ülkede otobanların ışıklandırılmasını beklemek saflık!
Allah işi yollarda olanlara kolaylık versin!
İki benzer reklam
Televizyonda bir süredir dönen, yukarıdan bir şeylerin döküldüğü, insanların uçuştuğu reklam filminin hangi firmaya ait olduğunu anlamak için özel dikkat gerekiyor.
Fortis ve Beko reklamlarından bahsediyorum.
Fortis’in reklamında bankanın logosundaki renkler havadan dökülüyor, her şey uçuşuyor, bu renklerin değdiği yer değişiyor.
Beko reklamında da her şey uçuşuyor, teknoloji ürünleri ve insanlar birbirine geçiyor.
İki reklam da benzer mantıkla hazırlanmış!
Hangisi Fortis’in hangisi Beko’nun, bir bakışta anlamak mümkün değil.