Kağıthane’den girip Bomonti’den çıkan, Bomonti’den girip Dolmabahçe’den çıkan tünel trafikte müthiş zaman kazandırıyor.
Ama sadece gündüz, trafiğin olmadığı saatlerde... Trafik olduğunda sakın girmeye kalkmayın bu tünellere. Akşam iş çıkış saatinde Dolmabahçe trafiği zaten kilit olduğu için sıkışıklık tünelin içine vuruyor ve tünelde 1 kilometrenin üzerinde araç kuyruğu oluşuyor... Ters tarafta, Kağıthane çıkışında da aynı şekilde tünel içinde kalıyor sürücüler... Yani akşam trafiğinde açıktır diye bu tünellere girdiyseniz mahvoldunuz. Tünelden çıkışınız en az 15 dakika... Her tarafınız duvarlarla çevrili. Pencereyi açamazsınız egzoz gazından dolayı, radyo dinleyemezsiniz çekmiyor, etrafta seyredecek hiçbir şey yok... Tam bir kapana kısılmışlık hissi... Bir de hafiften panik atağınız ve klostrofobiniz (kapalı yerde kalma korkusu) varsa yandınız... Sevgili Levent Tülek’te bunlardan bir parça varmış. Bir akşam trafiğinde Dolmabahçe tünelinin içinde kalmış. Trafik adım adım, etraf dört duvar, tünelden çıkmak mümkün değil... Darlandıkça darlanmış Levent... Nefes alamayacağını hissetmeye başlayınca da bıraktığı gibi direksiyonu eşi Pelinsu Pir’e, atmış kendini arabadan aşağıya, başlamış tünelde koşmaya... Koşmuş koşmuş, Dolmabahçe tarafından tünelden fırlayıp denizi görünce derin bir nefes almış. “Yaşasın kurtuldum” diyerek... Yalnız olsa ne yapardı bilmiyorum. Yani siz siz olun, akşam trafiğinde kaçış olarak görüp İstanbul’un tünellerine girmeyin... Giriş var çıkış yok tünellerden! Öyleyse bu tüneller ne işe yarıyor diye de hiiiç sormayın...
Kaçış yok
Benim bile kaç kez başıma geldi... Ankara’ya gidiyorum... “Şu an Mado’da oturuyorsunuz Cengiz Bey” diye Twitter’da okuyorum kendimi... Taksim’de oturuyorum... “Arkadaşlarıyla kahve içiyor” diye 5 dakika sonra not düşülüyor. Benim bile başıma bu kadarı geliyorsa, dizi oyuncularının, popüler simaların yaşadıklarını düşünemiyorum. Adım atmaları, biriyle oturmaları, yan yana gelmeleri mümkün değil artık.Herkes paparazzi, herkes gazeteci, herkes kendi çapında ‘haber ajansı’ artık. Defne Samyeli’yle Sadettin Saran’ı Bursa feribotunda görmüş, yazmış biri... Dalga dalga yayılmış, aşk haberine dönüşmüş olay. Sıradan bir vatandaşın yazdığı twit, gelmiş magazin basınının en önemli olayı oluvermiş. Sadettin Saran diyor ki; “Vallahi feribotta karşılaştık, ayaküstü sohbet ettik...” Millet bu gidişle paranoyak olacak, kimse kimseye selam vermeyecek, selamını almayacak. Paparazziden kaçış var ama sanal medyadan kaçış yok artık. Ayıkla pirincin taşını şimdi...
Müessese koşacak BKM kazanacak
Sanat camiasında en fazla atı olan isim Yasemin Yalçın’ın eşi İlyas İlbey’dir... İlyas İlbey’in at yarışı tutkusu bilinir, yarışlarda koşan çok sayıda atı da vardır. At yetiştiriciliği yaptığını bilmiyordum, meğer onu da yapıyormuş. Bu yetiştirdiği atlardan birini de geçtiğimiz günlerde Beşiktaş Kültür Merkezi’nin patronu Necati Akpınar’a satmış. Şu sıralar sanat dünyasında herkes Necati’nin atını konuşuyor. Müessese koymuş adını... BKM’ye, işyerine sürekli ‘müessese’ dediği için... Atın yaşı biraz büyük olsaydı eminim ‘ihtiyar’ adını seçerdi. Ama at daha gençmiş ve ilk yarışını da bu ayın sonunda koşacakmış. Televizyon ve sinema sektöründe iyi koşan BKM, Müessese’yle şimdi yarış pistlerine çıkıyor. Şansı bol olsun...