Dereyi görmeden

Geçen yıl Yumurta’yla adından çok söz ettiren Saadet Işıl Aksoy, Oscar konuşmasını bile hazırlamış...

İddialı olmak güzel bir şey ama biraz da gerçekçi olmak lazım.

Amerika topraklarında yetişmeyen, o kültürle büyümeyen bizden bir oyuncunun gidip de oralarda başarılı olmasına imkansız gözüyle bakıyorum.

Bakın, Meltem Cumbul’dan Sanem Çelik’e denemeyen kalmadı şansını...

Ama sonuç, sıfır.

Yeteneksiz oyuncular mı, değil.

Ama Hollywood’da binlerce Meltem Cumbul, binlerce Sanem Çelik var...

Bu isimler orada yaşayan ikinci-üçüncü kuşak Türk ailelerin çocukları olarak Amerika’da doğsalar, belki şansları olurdu.

Hem yabancı dil hem de o kültürü solumak açısından dezavantaj yaşamaz, daha çabuk kabul görürlerdi.

Saadet de iyi oyuncu ama Oscar konuşmasını, Altın Portakal’a uyarlayacak kadar...

Çünkü Saadet’in Oscar kazanabilmesi için Oscar’lık bir Amerikan yapımında en azından yardımcı kadın oyuncu olarak oynaması lazım.

Bu ihtimal çok az olduğuna göre geriye sadece bir Türk filmi sayesinde Oscar kazanma şansı kalıyor.

Yabancı film kategorisinde de en iyi kadın oyuncu gibi dallar yok ama...

Yani Saadet’in eli yine boş kalır...

Ayrıca K9 ve Avanak Kuzenler’le sezon açılışı yapan Türk sineması da Oscar’a ne aday olur ya...

Şehrin caz hali

Bir süredir ekranlarda dönüyor ve benim de en sevdiğim reklamlardan oldu...

Elektrik telleri gitar çalıyor...

Yaya geçitleri piyano tuşları olmuş...

Bacalar ve iskele babaları saksafon tuşlarına dönüşmüş...

Şehrin caz hali bu kadar güzel anlatılırdı.

Bugün başlayan ve 19 Ekim’e kadar sürecek Akbank Caz Festivali’nin reklam filmi bu.

26 farklı konser var, 100’ün üzerinde sanatçı katılıyor festivale. Bu akşam geleneksel enstrümanları kendine özgü tarzıyla yorumlayan Stephan Micus’un Aya İrini’deki konseriyle başlıyor ’şehrin caz hali’...

Wireless hayat

Toshiba, TV kumandalarını çöpe attıracak bir teknoloji üzerinde çalışıyormuş.

Nasıl sevindim anlatamam.

Evde nereye elimi atsam kumanda çıkıyor, D-Smart, Digitürk, eski uydu, dvd, eski video falan derken ev kumandadan geçilmiyor.

Hepsini bir kumandada toplamak da çözüm değil, bir şeyler eklenip çıkınca darmadağan oluyor sistem.

Kumandadadan daha kötüsü kablolar...

Ev hayatında mutlaka wireless (kablosuz) yöntemin hızla yaygınlaşacağı günleri bekliyorum umutsuzca.

Körlük’ü merakla beklerken

Yakın zamanda, 1998 Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük kitabını okudum.

Filme çekildiğinden haberim yoktu henüz...

Adı bilinmeyen bir şehirde, ne olduğu anlaşılmayan bir körlük salgını başlıyor.

Hükümet körlük başkasına bulaşmasın diye hastalığa yakalann insanları karantinaya alıyor.

Bu durumdan etkilenmeyen tek bir kişi var, bu hastalığa ilk yakalananlardan olan bir göz doktorunun karısı.

Kadın kocasıyla birlikte karantinaya girebilmek için kör taklidi yapıyor ve herkesin kör olduğu karantinada yaşananları onun gözünden izliyoruz...

İnanılmaz çarpıcı bir kitap.

Doktorun karısını Julianne Moore’un oynadığı bir film olarak sinemalara gelmeye hazırlanıyor şimdi Körlük.

Diğer rollerde Mark Ruffalo ve anlatıcı olarak Danny Glover var.

Bu ayın sonuna doğru girecek film vizyona...

Önceden kitabını okuduğum filmler hep hayal kırıklığı yaratmıştır bende.

Körlük’ün bunu değiştirmesini diliyorum.

Ama ister filmden sonra ister vizyona girmeden önce Körlük’ü mutlaka okuyun, elinizden düşüremeyeceksiniz...
Yazarın Tüm Yazıları