Manyas’taki görülen kuş gribiyle ilgili olarak Milliyet ‘Türk usulü karantina’ demiş, Sabah ‘Kanatlı itlafında Avrupai yöntem’ başlığını atmış.
Özel giysili görevlilerin yanında elini kolunu sallayarak gezen vatandaşların görüntüsü Milliyet’in başlığını daha gerçekçi kılıyor.
Ama bir yandan da bu kadar kısa sürede önlem alınması sevindirici.
Kim ne derse desin bu konuda Türkiye’nin geliştiğini gösteren çok daha önemli bir nokta var:
Ben bir bakanın kuş gribiyle ilgili basın toplantısı düzenlemesini, kameraların karşısına da kucağına alacağı bir tavuk ya da hindiyle çıkmasını beklerdim.
‘Kuş gribi Türkiye’de yoktur. Bakın söz konusu tavuğu seviyorum, bir şey olmuyor’...
Çünkü biz böyle alıştık.
20 yıl önce Çernobil faciası oldu ANAP’lı Bakan Cahit Aral, ‘Bizde radyasyonlu çay yok’ diyerek medyanın önünde çay içti.
3 yıl önce hormonlu meyve tartışması koptu, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp,’Hormon bakarak anlaşılmaz’ diyerek gazetecilerin önünde çilek yedi.
Kuş gribinde ise henüz bir icraat görmedik!
Koskoca hükümette yok mu kucağına tavuk alarak kuş gribine meydan okuyacak bir bakan?
Atilla Koç’tan bekliyorum...
Almanlar’dan öğrenecek çok şey var!
RTL’in Formula 1 İstanbul Grand Prix’sinden ve Thomas Gottschalk’ın Aspendos’ta çekilen Bahse Var mısın programından sonra Sultanahmet’ten yayınlanan ZDF’nin spor programında bir kez daha gördük ki televizyon konusunda Almanlar’dan öğreneceğimiz çok şey var.
Son dönemde Alman ve Fransız televizyoncular sayesinde, İstanbul’un doğal ve tarihi güzelliklerinin bir televizyon programına nasıl dekor olabileceğini en güzel şekilde gördük.
Bir bizim televizyoncuların yurt dışından tek kamerayla yaptığı canlı yayınlara bakın, bir de Sultanahmet’ten yayınlanan Almanlar’ın Aktuelle Sportstudio programına.
Hadi bizimkilerden, Galatasaray’ın UEFA Kupası kazandığı Kophenag’dan, Türkiye’nin Dünya 3’üncüsü olduğu Kore’den böyle yayınlar beklemiyoruz.
Hiç değilse İstanbul’dan yapılacak yayınlarda İstanbul’un güzelliğini, Almanlar kadar kullanabilecek bir program çıksa...
Program bütçeleri, kanal gelirleri, reklam payları arasındaki fark, Türk ve Alman televizyonları arasındaki uçurum için yeterli sebep.
Türkiye-Almanya maçından sonra Franz Beckenbaur ve Altıntop kardeşlerin, Olimpiyat Stadı’ndan helikopterle alınıp, Sultanahmet’e canlı yayına yetiştirilmesi bile farkı gösteriyor zaten.
Ama yaratıcılık dediğiniz şeyin parayla edinilmeyeceği de bilinmelidir.
Bir röportajın ardından
Ahmet Hakan’ın Hülya Avşar röportajı iki gün boyunca Hürriyet’te yayınlandı, dün akşam da CNN Türk’teydi.
Hülya Avşar çok iyi bir pazarlamacı olduğunu bu röportajıyla bir kez daha kanıtladı.
Boşandıktan sonra ilk kez bir magazinci yerine Ahmet Hakan’a konuşmayı tercih ederek kendini farklı konumlandırmayı yine bildi.
Ahmet Hakan da ‘Size hep magazin dünyasının kendine özgü diliyle sorular soruluyor. Öyle olunca da siz kendinizi tam olarak anlatamıyorsunuz’ diyerek, magazin yapmasına rağmen magazine mesafesini koydu.
Yani iki taraf da rating yaparken konumunu güçlendirmeyi başardı.
Tabii bu işlerde Hülya Avşar çok daha deneyimli...
Zaten fotoğrafta Avşar’ın duruşu bunu gösterirken, Ahmet Hakan’ın sağ ayağını sıkıntılı bir ifadeyle kırması her şeyi özetledi...