Billboard sayısı ne kadar çoksa şehir o kadar çirkin demektir

İstanbul’da tam bir reklam kirliliği yaşanıyor. Kafanı nereye çevirsen, gözüne bir markayı sokan bir billboard’la karşılaşıyorsun...

Haberin Devamı

Kimisi 2 bin 300-2 bin 500 diyor İstanbul’daki billboard sayısına, kimisi de 4 bin...
Şehrin en işlek caddeleri billboard işgali altında. Yer kalmayınca, ara sokaklara bile dikmeye başladılar bu reklam panolarını.
Sadece billboard olsa iyi...
‘Bina giydirme’ denilen yöntemle binaların tüm yüzeylerini kaplayan ilanlar var.
Raketler var; yol kenarlarında tek başlarına duran, ışıklı, küçük boy ilan panoları...
Otobüs durakları var...
Tüm bunlara metrolarda, vapurlarda, alışveriş merkezlerinde bulunan irili ufaklı, görüntülü, ışıklı ilan panolarını da ekleyin, attığımız her adımda nasıl bir reklam bombardımanı altında olduğumuzu daha iyi anlarsınız.
‘Outdoor’ denilen bu açık hava panoları, son yıllarda reklam pastasındaki yerini hızla büyüttü.
Şirketler bu mecralarda kampanyalarını duyurmak için kuyrukta bekliyor, aylar öncesinden rezervasyon yaptırıyor.
Ancak unuttuğumuz bir şey var...
Reklam panoları yüzünden şehirlerimiz inanılmaz çirkin bir hâl alıyor.
Ben İstanbul kadar fazla billboard bulunan başka bir şehre rastlamadım...
Bir şehrin çirkin olup olmadığını billboard sayısına bakıp anlayabilirsiniz...
Adamın binaları, parkları, meydanları güzelse, bunların önünü, sağını, solunu billboard’lar ile kapatıp çirkinleştirmez...
Ama bizdeki gibi binaları çirkinse, meydanları yoksa, inşaat alanları ve kötü mimariden dolayı boş duvarları fazlasıyla her tarafı billboard’la kapatır.
Avrupa’da şehrin göbeğindeki bir binayı reklamla giydirmek imkansız denecek kadar zordur.
Ya tarihi binadır, ya mimarisi güzeldir ya da bizimki gibi penceresiz bir duvarı yoktur.
Bizim çirkin binaların hepsi reklama müsait. “Sıva yapacağımıza bir şirkete verelim de apartman giderlerini karşılayalım” diye düşünür bina sakinleri...
Raket denilen reklam panoları da öyle...
Sırf Cihangir’de 2-3 sokak içinde 5-6 tane var bu raketlerden.
Belediye bu işi gelir kapısı yaptığı için boş bulduğu her yere billboard ya da raket dikiyor. İstanbul reklam panoları yüzünden çirkinleşiyor...

İzzet-Cenk

Haberin Devamı

İzzet Çapa ile Cenk Eren arasında büyük bir pavyon kavgası çıkmadıkça rahata ermeyeceğiz...
Yok Cenk konsepti çalmış, yok İzzet daha önce düşünmüş...
Ne güzel söyledi İzzet Çapa, “Pavyon yüz yıllık eğlence kültürümüz, konsept nasıl bana ya da Cenk’e ait olabilir” diye...
Ne sıkıcı bir polemik bu...
Biriniz gece aleminin kralısınız, diğeriniz bu alana iyi bir giriş yaptı.
Her yerde yeterince var, ne olur gece aleminde polemik olmasın...

Otelden çalınanlar

Haberin Devamı

Bugüne kadar kaldığınız otelden bir şey çaldınız mı?
Havlu, şampuan ya da terlik gibi şeyler mesela...
Bu ayki Travel+Leisure dergisinde otellerdeki hırsızlıklarla ilgili ilginç bir yazı vardı...
Duş başlığını, çarşafları, şekerlikleri çalan bile varmış...
Yapılan bir araştırma, üzerinde logo olan ürünlerin daha çok çalındığını ortaya koymuş...
Otel yöneticileri deneyimlerinden yola çıkarak diyorlar ki, “Eğer çalınmasını istiyorsanız, üzerine logo koyun.”
Bu yüzden bugün pek çok otel, özellikle havlularının üzerine logo basmaktan vazgeçmeye başlamış.
Müşteriler logosuz, sıradan gözüken bir havluyu almıyormuş.
Bazı oteller ise odalara, özellikle alınmasını istedikleri logolu ürünler koyuyormuş.
Götürülen terlikler, çamaşır torbası gibi logolu ürünlerle müşterinin evine kadar giriyor otel.
Müşteri o ürünü her kullandığında da oteli ve orada geçirdiği zamanı hatırlıyor...
Bu da bir pazarlama tekniği...
Otellerin başvurduğu bir başka yöntem ise odadaki ürünlerin satılması.
Mesela abajuru çok beğeniyorsunuz, parasını ödediğinizde otel yönetimi aynı abajurdan evinize gönderiyor.
Son kaldığım, Barcelona limanı burnuna, denizin ortasına yeni kurulan W Otel’de odada çok şık bir dürbün vardı.
Şehre gelen cruise’ları, inen uçakları izlemek için...
Dürbünün üzerinde 75 euro yazıyordu.
Uçakların inişini izlemekle yetindim...

Yazarın Tüm Yazıları