Paylaş
İstanbul’a gelip de Sultanahmet’i, Ayasofya’yı görmemek gibi bir şey bu...
Gidip görmeyen de Victor Hugo’nun unutulmaz eserinden uyarlanan müthiş filmden bilir Notre Dame Katedrali’ni...
Quasimodo’nun Esmeralda için söylediği “Bana su verdi” repliğiyle dünya edebiyat ve film tarihine kazınan katedralin suya ihtiyaç duyarak yok olması da ayrıca üzücü...
Dünya canlı yayında 850 yıllık tarihin yok oluşunu izledi.
Sakın ola bunu dini bir mabet olarak görüp, Hıristiyanlığın simgesi olarak değerlendirip iyi oldu demeye kalkmayın, yok olan dünya mirasıdır...
İnsan olmak da buna üzülmeyi, kaybettiğimiz ikonik bir değerin arkasından kahrolmayı gerektirir.
Notre Dame Katedrali’nin önünde çektirdiğim bir fotoğrafı aradım bu yazıya koymak için bulamadım. Kendi dijital arşivinde isimle arama yapıp, fotoğrafı tanıyıp bulabilecek bir uygulama olmalı.
Kişisel arşivime Notre Dame yazdığında gidip benim katedral önündeki karemi bulacak bir yazılım... Yoksa bunu da yaptılar da ben mi bilmiyorum...
Sonuçta 2019’dan ömür boyu unutamayacağımız acı bir hatıra kazındı hafızamıza...
Notre Dame Katedrali’ne içimiz parçalandı...
Unutmayın insanın olmanın öznesi, yanan 110 yıllık Haydarpaşa Garı’na da, 850 yıllık Notre Dame Katedrali’ne de, IŞİD’in yok ettiği 2000 yıllık Palmira kentine de üzülmektir...
6 maddede neden yangına helikopterle müdahale edilmez
Dünyanın dört bir yanında canlı yayını izleyen milyonlarca insan, Notre Dame yangınına Paris İtfaiyesinin neden helikopterlerle müdahale etmediğini düşündü...
Trump aynı soruyu Twitter’dan sorunca Fransız yetkililer, “Yukarıdan tonlarca su vurmak katedralin tamamen çökmesine, etraftaki binaların zarar görmesine neden olabilir” diye yanıtladı...
Çok doğru...
Hatırlarsanız aynı tartışmayı 2010’daki Haydarpaşa Garı yangınında biz yaşamıştık.
İstanbul İtfaiyesi Haydarpaşa yangınına karadan ve denizden su sıkarak müdahale etmiş, yangın söndürme helikopteri kullanılmamıştı.
Bu da eleştirilere neden olmuştu...
Ama işin gerçeği şudur.
1- Yangını söndüren suyun miktarından önce sürekliliği önemlidir.
Havadan atılan su kesintili olacağından yangını söndürmede etkili olmaz. Alevler azalarak sönüyormuş gibi görünür ama çok kısa süre sonra yeniden genişler.
2- Haydarpaşa, Notre Dame gibi binalara havadan müdahale edilmesi birçok tehlikeyi beraberinde getirir. Yukarıdan dökülen tonlarca su lokal çökmelere neden olabilir...
3- Helikopterden boşaltılan su, aşağıda yangını söndürmeye çalışan itfaiye personelini olumsuz etkiler ve çalışmaları engeller.
4- Yangının kaynağı helikopterden görülemeyeceği için söndürme suyu yangının kaynağına değil alevlere sıkılmış olur ve yangının söndürülmesine önemli bir katkısı olmaz.
5- Yanan büyük ahşap kirişler, suyun darbe etkisi ile parçalanarak sağa sola, alt katlara düşebilir ve başka yerlerde yangını başlatabilir.
6- Bu yüzden orman yangınları hariç, havadan helikopterle su atılarak yangının söndürülmesi hiçbir yerde tercih edilmez.
Bu arada Japonya’da yangına giden helikopterler sadece bina üzerinde seyrederler ve itfaiye merkezine canlı yayın yapar.
Helikopterin görevi, bina yangınlarına su ile müdahale etmek değil, kurtarma, taşıma ve bilgi aktarımını sağlamaktır.
Not: Bilgileri yangın üzerine araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç’ın “2010 Haydarpaşa Yangını” adlı çalışmasından aldım...
Radyolar karıştı
Radyo yayıncılığının en büyük çatı örgütü RATEM (Radyo Televizyon Yayıncıları Birliği), pazar günü 9. Olağan Genel Kurul’unu yaptı...
2001 yılında sektörün sorunlarıyla ilgilenmesi ve radyoları temsil etmesi amacıyla kurulan RATEM’in yönetiminde değişiklik olmadı ve Yusuf Gürsoy yeniden başkan seçildi...
Buraya kadar bir sorun yok...
Ancak pazar günü tartışmalı genel kurulda yaşananlar sonrasında radyo piyasası karıştı.
Bugün Türkiye’de 36 ulusal, 102 bölgesel, 952’si yerel olmak üzere 1090 radyo kuruluşu var.
Bunların 800’ü RATEM üyesi...
Tabii en belirleyici olanlar 36 ulusal radyo...
Genel Kurul’da yaşanan tartışmanın en büyük nedeni ise RATEM yönetim kurulunda yer alan 10 üyenin tam 141 oyu vekaleten kullanmaları...
Mesela yönetim kurulunda bulunan Mehmet Aydın Şerbetçioğlu, 30 üye adına vekaleten oy kullanmış...
Zafer Beyaz 25, Başkan Yusuf Gürsoy 24, Sadettin Arslan 16 vekalet oyu kullanmış.
Toplandığında 141 vekalet oy ediyor.
Bunları kullanan 10 ismin tamamı da yeni yönetim kurulunda yer alıyor.
Yani “oyu kendim kullandım kendimi seçtim” sistemi çalışmış RATEM’de.
Bunun üzerine de başta 36 ulusal radyonun neredeyse tamamına yakını olmak üzere seçilen yönetime kazan kaldırmış durumda...
Tüzüğe dayanarak mahkeme yoluna gitmektense birlikten tamamen ayrılmayı düşünüyorlar.
Tek tek isim vermeme gerek yok, aklınıza gelebilecek büyük ve bilinen radyolar RATEM’den ayrılıp URYAD (Ulusal Radyo Yayıncıları Derneği) çatısı altında yeni bir meslek birliği kurma konusunda görüş birliğine varmış durumda.
Belki bu yeni meslek birliğine radyo sahiplerinin üye olduğu bir yer olacak, belki yine yöneticilerin radyoları temsil ettiği bir oluşum olacak.
Bu konuda tartışmalar sürüyor.
Ama kesin olan bir şey var ki 2011’den bu yana tüm sektörü
temsil eden RATEM’de yolun sonuna gelindi gibi...
Biz müzik piyasasında meslek birlikleri birleşsin derken, birleşmiş olan radyocular da bölünmeye başladı.
Paylaş