Avrupa’ya vizesiz seyahat edeceğinizi sandınız değil mi

Siz ciddi ciddi ekim ayından itibaren Avrupa’ya vizesiz seyahat edeceğinizi, Schengen’in kalkacağını, elinizi kolunuzu sallayarak Edirne’den çıkacağınızı falan mı sandınız kuzum?

Haberin Devamı

Ben gram ihtimal vermedim AB’nin bu havucuna...

Bu yüzden Türkiye-AB arasında yapılan göçmen anlaşmasına başından beri itiraz ettim, ediyorum...
Türkiye’nin vizesiz Avrupa seyahati ve 3 milyar Euro yardım vaadiyle Avrupa’nın göçmen kampına dönecek olmasını, Avrupa’nın kapısının önünü temiz tutma çabası olarak görüyorum...
İşte buyrun gördünüz, Schengen çatırdamaya başladı...
İsveç yeni yılla birlikte Danimarka sınırında kontrollere başladı.
Bunun üzerine Danimarka da Almanya sınırında kontrollere başlayacağını açıkladı...
Yani İskandinavya’da İskandinavlar bile ellerini kollarını sallayarak sınır geçememeye başladı, biz mi geçeceğiz?
Girişte pasaport ve kimlik kontrolü yapıyor İsveç polisi...
Danimarka polisi de Almanya sınırında yapacak...
Fiili olarak İskandinavlar’ın bile serbest dolaşım hakkı bitti, pasaportsuz kimliksiz geçemiyorlar...
Yarın öbür gün Almanya, Avusturya, 2015’te terörden canı fena yanan Fransa aynı uygulamayı yapmayacak mı zannediyorsunuz?
Avrupa’da Schengen’in altı oyulurken biz 2016 Ekim’inden itibaren vizesiz seyahat vaadiyle göçmen anlaşması imzaladık, resmen kandırıldık...
Türkiye’den vize alma durumunda kalmasak bile Türk vatandaşlarına havaalanı kapılarında fazlasıyla zorluk çıkarılacağını, kapılardan ilk uçakla geri gönderileceğini başından beri söylüyorum.
Elimizde vizemiz varken adamlar bize ters ters bakıyor, vizesiz seyahat ettiğimizde kırmızı halı sermeyecekler herhalde...
Kaldı ki biz vizesiz seyahat diye beklediğimiz Ekim 2016’da bu gidişle Schengen iyice kör topal bir hale dönüşecek...
Kağıt üzerinde olan ama fiiliyatta uygulanmayan bir AB hayali olarak kalacak...
İşte İsveç ve Danimarka bunun ilk adımını attılar...
Bizde burada göçmenlerle vizesiz vizesiz takılırız artık...

Haberin Devamı

Poşet çay kaybetti,sen kazandın Türkiye...

Kuşaklar boyu demleme çayla yaşamış Türk insanının alışkanlıklarını değiştirmeye çalıştı Lipton...
Poşet çayı hayatımıza soktular...
Kafelerde, evlerde yıllarca sallama çayı moda yapmaya çalıştılar...
Öyle büyük bir çay tiryakisi olmamama rağmen ben bile kafede, evde poşet çaya asla yüz vermedim...
Sonunda pes eden Lipton oldu...
Yeni bir reklam dönmeye başladılar:
“Tamam sen kazandın Türkiye” diyorlar...
Dünyada poşet çayın en güçlü markalarından biri olarak dökme çay üretmeye başlamışlar...
“Biz Lipton olarak 125 yılımızı bu işe verdik.
Bütün dünyayı inceledik, kimse senin kadar çok çay içmiyor Türkiye...
Dünyanın her yerine gittik, kimse senin gibi çay demleyemiyor Türkiye” diyorlar reklamda...
Sonunda teslim bayrağını çekiyorlar...
“Sen kazandın Türkiye” diyerek...
Ben bu işin pek çok yönünde güzellikler buldum:
1- Lipton gibi güçlü bir çay üreticisinin dökme çay işine girip çaydaki kaliteyi artıracak olması güzel...
2- Türkiye’nin damak zevkinden ve geleneklerinden taviz vermemesi güzel...
3- Demlik çayın poşet çayı yenmesi güzel...
4- Lipton’un “Sen kazandın Türkiye” diyerek bunu hiç gocunmadan itiraf etmesi çok güzel...

Haberin Devamı

Barış Manço, ‘trubadur’ mu

Rahmetli Barış Manço’ya ‘modern trubadur’ dendiğini ilk kez duydum...
Daha doğrusu ‘trubadur’ diye bir kelimeyi ilk kez duydum...
‘Trubadur’ ne ya?..
“Ozan, meydan ozanı” demekmiş...
‘Troubadoure’ Fransızca kökenli bir kelime ve gezgin şairlere, halk ozanlarına böyle denirmiş, 13. yüzyıllarda...
Harika, öğrenmiş olduk...
İyi de biz ne zamandır Barış Manço’ya ‘modern trubadur’ demeye başladık?
Bizim bildiğimiz Barış Manço dünyayı gezen, şarkılar söyleyen sevilen bir isimdi...
Ve ‘trubadur’ falan değil düpedüz ‘modern seyyah’ olarak anılırdı...
Hafta sonu 73. yaş günüydü ölümsüz sanatçının ve ailesi, sevenleri tarafından üç ayrı etkinlikle kutlandı doğum günü...
Gönderilen basın bülteninde de Barış Manço’nun ‘modern trubadur’ olduğu yazıldı...
Hayattayken kendine böyle bir sıfat takmışlığı yoksa, mezarında ters dönmüştür...

Haberin Devamı

Maslak’ta servis işgali

İstanbul’u yönetenlerden rica etsek, saat 16.00-16.30 civarı Sarıyer’den Maslak yönüne bir yolculuk yaparlar mı acaba?
Özel araçlarıyla bu güzergahı geçmeye çalışsınlar bakalım, tam Maslak’a geldiklerinde neyle karşılacaklar...
İki sıra yetmiyor, üçüncü sırayı yapmaya çalışıyor servis araçları...
Zaten yol üç şeritli...
Neredyse tamamına servisler park edecek...
Maslak koca koca binalardan geçilmiyor, hepsinde büyük holdingler, binlerce çalışan var...
Çalışanları akşam 17.00’de iş çıkışında alıp götürebilmek için servisler 16.00’dan itibaren beklemeye başlıyor.
Onlarca servis yolun sağ tarafına park ediyor...
Tek sıra yetmiyor, ikinci sırayı yapıyorlar, o da yetmiyor üç...
Yoldan geçebilmek mümkün değil...
Kimse görmüyor mu şehrin iş dünyasının kalbinin attığı Maslak’taki bu servis kaosunu...
Ya bu servislere park yeri gösterin, kusura bakmayın çalışanlar da işyerlerinin kapısından değil biraz yürüyüp park yerinden binsinler servise...
Ya da tamamen yasaklayın servisleri artık İstanbul’da...
Maslak’tan akşam üzeri 3 dakikada bir metro var, her yöne...
Şehrin dört bir yanında metro olduğu zaman bile bu servis çilesini çekecek miyiz?
Bu lüks dünyanın neresinde var?

Yazarın Tüm Yazıları