Paylaş
Nil Burak, sahnede en güzel şarkılarını söylüyor.
Mekanda masa düzeni kurulu, her masada üç-dört kişi, sahnenin karşısında oturuyoruz.
Bir ara bir baktım, abartmıyorum salondaki bütün masalarda herkes cep telefonlarıyla uğraşıyordu. Sahnedeki şarkıcıyı dinleyen yok... Yanındakiyle eğlenen yok... Ben de dahil olmak üzere herkes telefonda bir şeyler yapıyor.
Kimi Twitter’a yazıyor... Kimi Faceboook’a bir şeyler yüklüyor... Kimi Vine’a video, kimi Instagram’a fotoğraf çekiyor...
Kimi mail’lerine bakıyor... Kimi mesajlaşıyor...
Bir süre sonra Nil Burak da isyan etti; “Hay yere batsın sizin telefonunuz” dedi sahneden. Nasıl utandım anlatamam.
Sahnede sanatını icra edene ayıp... Yanındakine ayıp, kendine ayıp...
Anı yaşayan, bulunduğu yerin keyfini çıkaran yok artık. Hemen fotoğraf ya da video çekilecek.
Sosyal medyaya bir şeyler yazılacak.
O anın keyfi yanımızdakilerle değil, internette yüzünü bile görmediklerimizle paylaşılacak.
Çok sık yapmasam da ben de dahilim buna.
Hepimiz yapıyoruz.
“Cep telefonları yokken ne yapıyordunuz siz” diye sordu sahneden...
Vallahi bilmiyoruz Nil Hanım... Öğrencilerine “Carpe Diem (anı yaşa, günü yakala)” diyordu ya Ölü Ozanlar Derneği’nde Robin Williams...
Yazık ki onu yapan kalmadı artık!
İstenince oluyormuş!
Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar diye bir söz vardı eskiden...
Ben buna inanıyorum inanmasına da “isterse” diye hafiften deforme ediyorum sözü.
Devlet otoritesinin üstesinden gelmeyeceği şey yoktur. Yeter ki istensin...
Bakın değnekçiler diye bir şey vardı hayatımızda, ne oldular? Otorite istedi, bitirdi.
Devlet istese futbolda şiddeti de bitirir.
Trafik kazalarını da en aza indirir.
Uyuşturucunun da kökünü kazır...
Devlet istese her katili yakalar.
Ama yeter ki gerçekten istesin, üzerine düşülsün. Katil sadece öldürülen Amerikalı olduğu zaman hemen bulunmasın.
Demek ki istendiğinde Suriye gibi, kargaşanın sürdüğü bir yere kaçan katil bile kısa sürede kulağından tutulup getiriliyormuş.
Ses yaşlanmaz mı?
Nil Burak’ı ilk kez sahnede dinledim.
Issız Adam’dan sonra ikinci baharını yaşıyor sanatçı.
Yıllar önce televizyondan, şarkılarından bildiğim sesten hiçbir farkı yok.
Aynı müthiş ses, aynı müthiş yorum.
Nil Burak’ı dinlerken aklıma takıldı; “İnsanın sesi yaşlanmaz mı”...
Bir ara masamıza geldiğinde kulağına eğilip sordum; “Sigara kullanıyor musunuz?” diye...
Ağır bir tiryakiliği yokmuş, günde 2-3 tane içermiş.
Buna rağmen sesi yıllar önceki gibi, “Allah vergisi herhalde” dedi tüm mütevazılığıyla...
Sonra eve gelince internetten baktım ses yaşlanmaz mı, hangi organ ne zaman yaşlanmaya başlar diye...
Beyin 20 yaşından sonra...
Gözler 40 yaşından sonra...
Karaciğer 70 yaşından sonra...
Kalp 40 yaşından sonra...
Böbrekler 50 yaşından sonra...
Kemikler 35 yaşından sonra...
Dişler 40 yaşından sonra yaşlanmaya başlıyormuş...
Peki ya ses?
65’ten sonra...
Ses tellerindeki dokular deforme olmaya başlıyormuş.
Kadın sesi daha boğuklaşırken erkek sesi inceliyormuş.
Ama bazı sanatçılar var ki bu kuralı bozup, ömürlerinin sonuna kadar ilk günkü billur sese sahip oluyorlar.
Nil Burak da o sanatçılardan biri...
Paylaş