Yılmaz Erdoğan ve Çok Güzel Hareketler Bunlar oyuncularıyla çıktığımız Neşeli Hayat’ın Avrupa turnesi devam ediyor. Berlin’den sonra Amsterdam’dayız ve işte Amsterdam notları...
ÇGHB oyuncuları Yılmaz Erdoğan’ın gözünün içine bakıyor. Korkuyla karışık saygıda kusur yok. Bir yandan da Yılmaz hepsiyle iyi arkadaş, çok güzel bir kıvam yakalamışlar ilişkide...
Beşiktaş Kültür Merkezi ilk kez bir sezonda üç film yapıyor; vizyona giren Neşeli Hayat’ın yanı sıra, BKM Mutfak ekibinin çektiği film ocakta, Ata Demirer’le Demet Akbağ’ın oynadığı Eyvah Eyvah ise şubatta sinemalarda olacak.
ÇGHB ekibi, Çok Film Hareketler Bunlar adıyla vizyona girecek filmden çok umutlu. “Ya Yılmaz’ın filmini gişede geçerseniz” dediğimde hepsi bir yutkunuyor, “Geçersek yandık valla” diye yanıt veriyorlar.
Yılmaz ise Büşra’nın oyunculuğuna bayılmış. “İlk filminde böyle oynamak kolay iş değildir” diyor.
Amsterdam kanallarında çıktığımız tekne turu tam bir eğlenceye dönüştü. En komik hangi ‘godik’ti dersiniz... Hiçbiri! Ekibin en komiği Necati Akpınar’dı. Mikrofonu eline alıp şov yaptı. Suyun kenarındaki Amsterdam evlerini gösterip, “Bu evler su içinde 1 milyon Euro eder” tadında esprileriyle herkesi güldürdü.
Bu arada BKM Mutfak ocakta yeniden açılıyor. Artık hepimizin tanıdığı simaların yerine yeni bir oyuncu ekibi sahne almaya başlayacak. Yılmaz o Mutfak’tan daha çok yeteneğin çıkacağına inanıyor.
Kızlardan en büyük ilgiyi görenlerin başında Ersin geliyor. Bir süredir yeni bir ilişkisi varmış ama ilişkisi hakkında en ufak bir ipucu vermedi.
İşi en zor olan ise Oğuzhan... Hem oyuncu hem de şarkıcı olarak ekstra talep var kendisine. Önce bir alkışlanıyor sonra başlamak zorunda kalıyor; “Beni alsalar, ipe koysalar”...
Yılmaz Erdoğan kafayı fena halde insanın pin koduna takmış durumda. Güney Afrikalı fizikçi Douglas Forbes’un bulduğu formüle göre herkesin bir pin kodu var. Bu pin kodu da doğum tarihinden yola çıkılarak hesaplanıyor.
Gün, ay ve yıl hanesi ayrı ayrı toplanarak elde edilen bu pin kodu insanın bütün hayatını etkiliyormuş. Yılmaz hesapladı, 28.10.1967 doğum tarihli olan benim pin kodum 115’miş. Her rakamın da bir anlamı var; 8 insanı şöyle, 5 insanı böyle gibi...
Yılmaz Neşeli Hayat’ın ne zaman çekilirse daha iyi, ne zaman vizyona girerse başarılı olacağını Douglas’a danışarak ve pin koduna bakarak hesaplamış. Filmin vizyon tarihini de öyle belirlemiş.
İş o hale gelmiş ki, herkes yeni tanıştığı sevgilisinin doğum tarihini alıp Yılmaz’ın yanına koşar olmuş. Yılmaz da iki insanın pin koduna bakarak ilişkinin nasıl olacağını söylüyormuş.
Hatta çocuklarının hangi gün doğarsa daha iyi olacağını soran arkadaşları bile varmış etrafında. “Herhalde sen de oğlunun doğumunu pin koduna göre ayarlayacaksın” dedim. Hepsini hesaplamış bile Yılmaz... Şu tarihte doğarsa 9 insanı olacak, bu tarihte doğarsa böyle olacak yanıtını verdi, “Doğumu en iyi pin koduna denk düşürmek için hesaplamalarımız devam ediyor” dedi.
Sinema keyfi?
Alışveriş merkezlerinin o küçücük sinema salonlarına ne fena alıştık...
Yan yana dizilen salonların hepsi çok şık, hepsinin koltukları harika, sevgililere kolçaksız koltuklarımız bile var, yatarak film izlenen salonlarımız bile...
Salonlar konfor da birbirleriyle yarışırken en temel işlevlerini unuttular, seyirciye filmi iyi bir perdede izlettirmeyi...
Bu cep salonları yüzünden dev perdelerde film izlemeyi unutmuşuz. Berlin’de kocaman sinema perdesini görünce hatırladım.
Hele bir gün sonra Amsterdam’daki bombeli dev perdeyi görünce bizim sinema salonlarındaki perdelerin ne kadar komik kaldığını düşündüm