Çözüm, anahtarların tek elde toplanması mı?

’AT izi ile it izini’ karıştırmakta üstümüze yok.

Hrant Dink cinayeti sonrasında, ortalık yine arapsaçına döndü.

Esası kaçırdık; ayrıntıda boğulmak üzereyiz.

Her kafadan farklı bir ses çıkıyor.

Bakıyorsunuz emniyet, medyanın işine soyunuyor.

Ya da tam tersi, medya emniyetin ya da yargının yerine kendini koyup ya delil topluyor, ya da hüküm veriyor.

Ne zaman böyle bir durumla karşılaşsak, zihnimdeki fotoğraf bir kez daha netleşiverir.

Bizdeki bazı futbol takımlarında olduğu gibi, bire birde iyiyiz de takım oyununda yokuz derim.

Anlaşılan o ki, bu hastalığımızdan kolay kolay kurtulamayacağız.

Kim bilir belki bir gün, her kurum kendi işini, kendi sınırları içinde ve gerektiği biçimde yaparak takım oyununda da iyi olabiliriz.

* * *

Bunun için olmazsa olmaz bir ön şart var.

O da "uzlaşma".

Neden Emniyet Genel Müdürü, ya da TRT Genel Müdürü atanamıyor?

Bakmayın siz dildekilere.

"Emaneti ehline vermekten" uzağız da onun için.

Her seçimimizi kendi penceremizden bakarak yapıyoruz.

Başka bir ölçütümüz yok.

Bizden mi, değil mi?

Örnek mi?

Radyo Televizyon Üst Kurulu, yasa gereği TRT Genel Müdürlüğü için üç aday seçer.

Buradaki 9 üyenin 6’sının seçtiği isimlerle diğer 3’ünün seçtiği isimler hiçbir zaman örtüşmez.

Ortak bir isimde bile buluşulamaz, uzlaşılamaz.

Neden?

RTÜK, bir uzmanlık kurulu değil mi?

Öyledir ve öyle olması gerekir.

Ama seçimlerinde uzmanlıkları değil, kendilerini oraya gönderen partilerin beklentileri belirleyici olur.

O bir isim üzerinde uzlaşamadıkları tercihleri, aslında partilerine aittir.

Kendilerine ait değildir.

Somut bir örnek olduğu için bunu veriyorum.

Hemen her yerde aynı örnek yok mu?

Ne yazık ki var.

Emniyet Genel Müdürü seçilememesi, daha yukarıdaki bir uzlaşmazlıktan kaynaklanıyor.

Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın uzlaşamaması...

Bakmayın siz nezaketen zaman zaman söylenenlere.

"Devletin zirvesinde uyumsuzluk yoktur, ilişkilerimiz olması gerektiği gibidir" falan dendiğine.

* * *

Bir tek gün boş tutulmaması gereken makamlar ya boştur, ya da "bir biçimde" doldurulmuştur.

Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz; aramızda farklılıklar var.

Bu da son derece doğal.

Önemli olan bunu zenginliğe çevirebilmek.

Sadece, "Yok ben elime bütün anahtarları bir geçireyim, bak o zaman o koltukları nasıl doldururum" diye bekliyorsanız...

Ya da "Görsünler günlerini" diye tıkıyorsanız...

Biliniz ki, sadece kendinize değil, koca bir ülkeye yapabileceğiniz en büyük kötülüğü yapmaktasınız.
Yazarın Tüm Yazıları