BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan'ın "bürokratik oligarşi" yakınmalarını unutmadınız değil mi?
İşte bu nedenle, hatırlatmamı özellikle kendisine iletmek istedim.
Bu yazı kamuoyu için de bir ikaz.
Özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi için.
İkazım, Yunus Emre Vakfı'na ilişkin olacak.
Yasa tasarısı bugünlerde Meclis gündeminde.
Bu yasa, "jet hızıyla" geçenlerden olmamalı; enine boyuna tartışılmalı.
Nedir bu vakıf, diyenler için biraz açayım.
Almanların Goethe Enstitüsü var.
Tam 81 ülkede 142 kültür merkezi açmış.
Ya da İspanyolların Cervantes'i.
O çok daha yeni bir örnek.
Almanlar 1951'de kurmuşlar; İspanyollar 1991'de.
Cervantes'in de ülke dışında 60 kültür merkezi açtığını ekleyeyim.
Yunus Emre Vakfı da bunların bir benzeri olarak tasarlanmış.
Türk dilini, dolayısıyla kültürümüzü ve ülkemizi tanıtacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu proje üzerinde 3.5 yıldır çalışıyor.
Konunun yurtdışında da yıllardır tartışıldığını biliyorum.
Avrupa baskılarımızın yayın yönetmeni Kerem Çalışkan'la uzun uzun konuştum.
Prof. Dr. İlber Ortaylı'yla da.
Önce, Yunus Emre adının olabilecek en doğru ad olduğunu kabul edelim.
Ancak bana göre, bizim organizasyonumuz da "enstitü" adını taşımalı.
Vakfın adı, "Yunus Emre Enstitüsü" olmalı.
Tüzel kişiliği vakıf olabilir.
Ancak isminde ve çalışmalarında bir enstitü olduğu öne çıkmalı.
Merkezi İstanbul olmalı; Ankara değil.
Yasa tasarısını okuyunca ciddi bir hayal kırıklığına uğradım.
Mütevelli heyeti, yönetim kurulu ve şubelerinin açılacağı şehirlerdeki koordinasyon kurulları ile buram buram devlet kokan, kamu kokan bir havaya büründürülmüş.
Bakanlık Müsteşarı Mustafa İsen’le konuştum.
Üç buçuk yıl çalıştıklarını, dünyadaki örnekleri incelediklerini, kurumun yarınlarda hayatını sürdürebilmesi için bu yöntemi bulduklarını söyledi.
Buldukları yöntemin, Türkiye şartlarının sonucu olduğunu da ekledi.
Bulunan yöntem şu: Mütevelli heyette 6 bakan ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı var.
Kısacası, imza ve para koyacak herkes taltif edilmiş!
Yönetim kurulunda ise kamudan bir müsteşar, üç genel müdür, bir de başkan var.
Konunun uzmanı olacak bir ismin de dışarıdan seçilmesini öngörmüşler.
Kısacası lütfetmişler!
Bu enstitünün misyonu, Ankara bürokrasisinin boş vakitlerini değerlendireceği bir "hobiye" indirgenmemeli!
Böyle bir kurum, bu yasayla Goethe'nin, Cervantes’in yaptıklarını yapamaz.
Bu proje, bu yasayla ölü doğar.
Üç buçuk yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya "bürokratik bir yumak" çıkmış.
Bunu, bu safhadan sonra sadece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çözebilir.
Vakti olur mu, çözer mi bilmem...
Kendisine düşüncelerimi aktarmak üzere, bu konuda özel bir görüşme de talep ettim.
Yasa çıkmadan önce görüşürsem, bu konudaki düşüncelerimi ayrıntılı bir biçimde aktaracağım.
Bana göre, buradan çıkacak sonuç şimdiden bellidir.