Paylaş
Kabil’in batı yönüne, Vardak vilayetine gidecekmişiz. Oradaki PRT’lerden biri Türk. Orada kahvaltı edeceğiz. 30 küsur konuk ağırlayacaklar kahvaltıda. PRT’lerin Türkçesi İl İmar Takımı. Afganistan’ın yeniden inşasında görev yapıyorlar.
Günlerdir her gece en erken 01’de yatıp, erkenden fırlayıp bir yöne doğru yol alıyoruz. Kabil’deki büyükelçilik rezidansında “tekerlekler saat 06’da dönecek” dendiği için 05:30 dolayında toplandık. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu beklerken Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu, “Dün” dedi “İçişleri Bakanlığı’nda bize bir harita gösterdiler. Siyaha boyanmış vilayetlere gidilemiyor. Bunun anlamı tümüyle Taliban kontrolünde demek. Kırmızı, yüksek risk anlamına geliyor. Sarı, riskli. Yeşil, güvenli. Örneğin dün gittiğimiz Belh sarı renkli idi. Şimdi gideceğimiz Vardak ise kırmızı.”
Vardak, Taliban’ın başkent Kabil’e en fazla yaklaştığı vilayet. Tarih boyunca Kabil’i ele geçiren ordular o yönden kente ilerlemişler.
Bu bilgiler kimsenin kılını kıpırdatmıyor. Üzerlerine Türk bayrağı işlenmiş ve Arap alfabesiyle “Türkiye” yazılı zırhlı araçlar ve bizim polisin Özel Harekat timlerinin eşliğinde upuzun bir konvoyla yola koyuluyoruz. Sabahın altı buçuğunda Kabil uyanmış yoksul, peşmürde ama capcanlı bir kent. Çok iyi şehircilik planı ile tasarlanmış ama güvenlik önlemleriyle bir garnizon kenti görüntüsü veren Pakistan başkenti İslamabad’ın tam zıddı. Güvenlik, belirli binaların önünde mevcut ama şehir bildiğimiz tipik bir Üçüncü Dünya kenti. Ne Bağdat’a ve hatta ne de İslamabad’ı hiç hatırlatmıyor.
Konvoyumuz, Kabil kırsalından Vardak iline giriyor. Merkez kenti Meydanşehir’e geldiğimizde sola kıvrılıp alçak bir tepenin üzerindeki İl İmar Takımımızın karargahına geliyoruz. Askerlerimiz ve polislerimiz bizi karşılıyor. Cömert kahvaltı masasından, Dışişleri mensubu, Sivil Koordinatör Cüneyt Yavuzcan ve TİKA’nın Program Koordinatörü Dr. Salih Polat, Bakan Davutoğlu ve beraberindekilere büyük ekranda rakam rakam Türkiye’nin Afganistan’daki faaliyetleri hakkında brifing veriyorlar.
Türkiye, eğitim ve sağlık alanlarında Afganistan’ın toplam 34 ilinin 27’sinde faal. 2009 bitmeden 34’ün 34’ünde de olacak. Son üç yıl içinde Türkiye’nin imzasını attığı proje sayısı 550. Faydalanan insan sayısı 7 milyon. Afganistan’ın toplam nüfusu 33 milyon.
İnşaatı biten okullar 43. 56 bin Afganlı öğrenci, Türkiye’nin inşa ettiği okullara gidiyorlar. Bu sayı daha da artacak. Yapılan ve tasarlanan işleri sıralasak, gazete sayfaları yetmez.
Kırmızıya boyalı “yüksek riskli” Vardak ilinden, “piknik gezintimiz”i tamamlamış insanların ferahlığıyla Kabil’e dönüyoruz.
*** *** ***
Olaylara genellikle abartılı ifadelerden özellikle kaçınması ve serinkanlılığıyla tanıdığım Soli Özel, Vardak’tan ayrılırken, etkilenmiş bir yüz ifadesiyle kulağıma eğilip “Emperyal varlığın ayak sesleri” demekten kendini alamıyor. Kabil’e girdiğimizde gülerek “Centre de Culture Française” tabelasını gösteriyor bir binanın önündeki. Fransızlar, Afganistan’da en büyük kozlarını oynuyorlar anlaşılan, o yüksek kültürleri. “Herhalde Afganlara ilerlemeleri için Voltaire, Baudelaire, Rimbaud’yu filan anlatmanın önemini idrak etmişler” diyorum.
Diğer Batılı ülkelerin Afganistan’a yaklaşımının da özde bir farkı yok. Kabil Büyükelçimiz Ethem Tokdemir, “Amerikalıların bugün gittiğimiz Vardak’da inşa ettikleri ilk bina ne biliyor musunuz?” diye soruyor. “Hapishane!”
Afganistan’da 0-14 yaş arası nüfus, toplam nüfusun yüzde 44’ü. Neredeyse yarısı. 25 yaş altı nüfusla bu oran, ülke nüfusunun dörtte üçüne yaklaşıyor. Okuma-yazma bilme oranı yüzde 28. Ortalama yaşam süresi 44 yıl. Böyle bir ülkede eğitim ve sağlığı öncelik almazsanız, aynı zamanda böylesine muhafazakar ve gelenekçi, aşiret yapılı ve amansız dağlık bir coğrafyaya sahip bu ülkede, ömür boyu Taliban üretirsiniz, El-Kaide liderlerini aramakla ömür tüketirsiniz.
Pakistan’da da oranlar farklı değil. 0-14 yaş arası nüfus, 176 milyonluk ülkenin yüzde 37’si. 25 yaş altı nüfus, haliyle ülke toplam nüfusunun üçte ikisinden fazla. Pakistan’da 62 milyon kişi yoksulluk sınırının altında. 45 milyon, açlık sınırında. Nüfusun yüzde 30’u hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamıyor.
İşin ideolojik-siyasi yönü bir yana, bu temel göstergelere göre bir strateji geliştirilmezse, “Akpak ekseni”nin, “küresel sistem”in tümü bakımından bir “saatli bomba” halinde dünyanın bu “jeopolitik alanı”nda kalması önlenemez.
*** *** ***
Beş günlük dur-durak bilmeyen seyahat ve temas trafiğimiz, Türkiye’nin kendisini en rahat hissettiği coğrafyanın burası olduğunu hem “ironik” ve hem de “paradoksal” bakımdan bize gösterdi.
Navaz Şerif ve eyalet hükümetinin başındaki kardeşi Şahbaz Şerif ile görüşülen Pencap’ın merkezi Lahore’dan ayrıldık, iki gün sonra Şerif ailesine yakın, Pakistan’ın en önemli din adamlarından birinin bir terör saldırısı sonucu öldürüldüğünü öğrendik.
Swat Vadisi’nde yaşanan büyük insanlık dramının muhataplarının kamplarından birine, Kuzeybatı Sınır Eyaleti’ne gittik. Biz ayrıldıktan sonra, hayli yakınında bulunduğumuz Peşaver’de büyük bir terör eylemi gerçekleştirildiğini öğrendik.
Biz ayrıldıktan sonra bakalım Afganistan’dan ne haberler gelecek? Ama şurası kesin ki, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bizler, Pakistan ve Afganistan’da ciddi güvenlik önlemleri altında ama hiçbir güvenlik tedirginliği duymadan cirit attık. Her yerde halkın içine girdik. Dışişleri Bakanı’nın temasları, resmi temasların sınırlılığı içinde kalmadı.
Öğle yemeğini dün Kabil’deki Afgan Dışişleri Bakanlığı’nın bahçesinde açık havada yedik. Biliyorsunuz, Afgan Dışişleri Bakanı Rengin Sparta, Ankara SBF’nin 1981 mezunu. Beni görünce takılmaktan geri kalmadı, Ahmet Davutoğlu’nu işaret ederek, “Ne olacak bizim Mülkiye’nin hali. Şimdi de Dışişleri’nin başına bir Boğaziçi’li geldi” diye serzenişte bulundu.
İki bakan, Spanta’nın yer yer Türkçe konuştuğu ortak basın toplantısında, “Türkiye-Afganistan Strateji Yüksek Konseyi”nin kurulduğunu açıkladılar. Afgan Dışişleri memurları, Türk Dışişleri’nde yetiştiriliyor. Davutoğlu, “Türkiye’nin tüm uluslararası forumlarda Afganistan’ı da temsil edeceğini” ilan etti.
Yani, Afganistan ile de “Bir halk, iki ülke” durumu söz konusu. Afgan halkının yüzde 42’si Paştun, yüzde 27’si Tacik, yüzde 9’u Özbek, yine yüzde 9’u Moğol kökenli Hazara, yüzde 3’ü Türkmen ve bir dizi daha etnisiteden oluşuyor.
Ahmet Davutoğlu, bunların tümünün temsilcileriyle görüştü. Afganistan ziyaretine Tacik, Özbek ve Türkmen coğrafyasından başlamıştı. Kabil’de geri kalanlar ve bu arada Pakistan’da da yaptığı gibi, Cumhurbaşkanı Hamit Karzai’nın yanısıra Ağustos’ta yapılacak seçimlerde ona karşı aday olacak Abdullah Abdullah ve Eşref Gani ile de görüştü.
*** *** ***
Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, hem Pakistan hem Afganistan’da görüşmedik kimse bırakmadı. Bir başka deyimle, iki ülkenin “siyasi aktörleri” nin tümüyle, -buna Pakistan’ın bir numaralı askeri şahsiyeti Eşfak Kayani de dahil- görüştü. Görüşme trafiğinin kapsama alanının içinde her iki ülkenin eyalet valileri, belediye başkanları, yerel şahsiyetleri de dahil.
Görüşmedikleri sadece Taliban ile el-Kaide’nin Afganistan-Pakistan dağlık sınırının Pakistan tarafında bulundukları tahmin edilen Usama bin Laden, Eymen el-Zevahiri gibi el-Kaide liderleri.
İki ülkede faaliyet gösteren tüm Türk kurumları da bu temaslardan nasibini aldı. Kabil’deki öğle yemeğini bu yazıyı yazmak için biraz erken terkederken, Sefaret görevlilerinden biri “Kabil Türk-Afgan Lisesi’ne gidiyoruz. Gelmiyor musunuz? diye sordu. “Günlerdir Milli Eğitim müfettişleri benim kadar okul dolaşmadı. Buna da gitmeyeyim artık. Gidip yazımı yazayım” dedim.
Ve, bu yazıyı yazdım!
Paylaş