Paylaş
Önceki gün (30 Ocak) NYT’de ‘Talking Troubled Turkey’ (Sıkıntılı Türkiye’yi Konuşmak) başlıklı yazısında Türkiye’deki son gelişmeleri ve dünyada ekonominin gidişini inceledi.
‘Talking Turkey’, Amerikan İngilizcesinde kullanılan bir deyimdir; konuşulan konu neyse, onu ‘ciddi konuşalım’ anlamında kullanılır. Paul Krugman, ‘Talking Turkey’ şeklindeki Amerikan deyimini, kelime oyunu yaparak, Türkiye’deki gelişmeler üzerinden dünya ekonomisinin durumunu yorumlamak amacıyla başlığa taşımış.
Yazı, “İhtiyacımız olan en son şey, zaten siyasi karışıklığın patırtısını yaşamakta olan bir ülkede bir de yeni bir ekonomik krizdir. Doğru, Los Angeles büyüklüğündeki ekonomisiyle Türkiye’deki durumun doğrudan küresel ekonomiye taşması büyük olmayacaktır. Ama o korkutucu ‘bulaşıcı’ sözcüğünü işitiyoruz. Tıpkı Tayland’daki bir krizin tüm Asya’ya, daha yakınlarda Yunanistan’daki bir krizin tüm Avrupa’ya yayılmasındaki gibi bir bulaşıcılık halinden söz ediliyor. Şimdi herkes Türkiye’nin sıkıntılarının dünyanın yükselen pazarlarına yayılmasından korkuyor” cümleleriyle başlıyor.
Ve “Asıl sorun ne Türkiye’dir ne de Güney Afrika, Rusya, Macaristan, Hindistan ve şu sırada başka her kim darbe yiyorsa, odur” dendikten sonra -Türkiye örneğinin özellikle ortaya koyduğu şekilde- ‘yükselen pazarların balonunun patlamakta olunduğuna tanıklık edilen’ şu günlerde, dünya ekonomisindeki asıl sorunun başta ABD ve Euro Bölgesi olmak üzere dünyanın zengin ekonomilerinin zaaflarından ve siyasi yanlışlardan kaynaklandığı yazıda vurgulanıyor.
Yazı, sözü yine Türkiye’ye getirerek “Dolayısıyla Türkiye, ciddi sıkıntıyla karşı karşıya ve çok daha büyük bir oyuncu olan Çin de biraz sallantıda gözüküyor. Ama bu sıkıntıları korkutucu yapan Batı ekonomilerinin, temel zayıflığıdır. Bu zayıflık, gerçekten ama gerçekten kötü politikalarla daha kötüleşmiştir” paragrafıyla son buluyor.
Krugman’ın zengin Batı ülkeleri için söylediği Türkiye için haydi haydi geçerli: Türkiye de ‘gerçekten ama gerçekten’ berbat siyasi kararlar sonucunda ekonominin çökertildiği ve ‘sorunlu’ bir ülke halinde.
NYT, bu yazıdan iki gün önce, ‘Türkiye’nin Hatalı Dönüşü’ başlığı altında bir başyazı yayımladı. Şöyle noktalanıyordu:
“Türkiye’nin, ekonomik büyümesine katkıda bulunan ve zor elde edilmiş demokrasisini mi geliştireceği yoksa otoriterliğe mi sapacağı, Türkler kadar bölgesel istikrar ve NATO müttefikleri için kritiktir.”
Türkiye, ekonomisi ile de siyasi konumuyla da kendi sınırlarının çok ötesini etkileyen bir ülke. Tam da bu nedenle Türkiye gibi, son Osmanlı yüzyılı da dahil olmak üzere 200 yıla yakın bir süredir ‘Batı sistemi’ içinde yer almış, Batı kurumlarına –NATO, AB aday üyeliği, Avrupa Konseyi, OECD gibi- üye bir ülkenin ‘milli irade’ demagojisinin arkasına saklanarak başına buyruk, ‘Ali kıran başkesen’ biçimde davranması mümkün değildir.
Ne olur?
‘Fatura’ çıkartılır. Ekonomik faturayı ‘milletçe’ ödemekteyiz ve bir süre daha ödemeye devam edeceğiz. Kötüleşen ekonominin çıkartacağı ‘siyasi fatura’yı ise her zaman, her yerde iktidar kimse, en başta, o öder. ‘Fatura tahsilatı’, 30 Mart’a ne kadar yetişir, 30 Mart’ta ‘hangi taksidi’ ödenir, ‘ne kadar’ ödenir? Bilmiyorum. ‘Kaç taksitli’ bir fatura; onu da bilmiyorum.
Ama iktidarın ve başının bu ‘fatura’yı mutlaka ödeyeceğini biliyorum. Zira, zaten siyasi kriz yaşayan bir ülke ekonomik krize de adım atmışsa ve iktidarın en tepesi ‘yolsuzluğa batmışsa’ ve o ülke ‘demokratik’ kalacaksa iktidarın ve başının ‘siyasi faturayı ödememesi’nin imkânı yoktur.
Niçin mi yoktur? Basit örneklerden hareket edeyim.
Salı akşamı ‘Haramzadeler’ diye sosyal medyada bir site kurulduğunu öğrendim. İktidarın en tepesinin bulaştığı ‘yolsuzluk’ tapeleri yayımlıyormuş.
Siteye baktım, çarşamba sabahı 7000 dolayında izleyicisi vardı. Durdurulması için yapılan teknik müdahalelere rağmen bir şekilde devam etmenin yolunu buluyorlar; dün öğle vakti izleyici rakamı 30 bine dayanmıştı.
Bu arada, ‘Haramzadeler’ adlı sitedeki ses kayıtlarından duyulan ve öğrenilen birtakım hususları, CHP’li Umut Oran, TBMM’de Başbakan’a “Sabah ve ATV için satın alma talimatı verdiniz mi” sorusunu yönelten bir önerge verdi. Bunu haber olarak yayımlayan T24 internet sitesine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ile TİB’den gelen bir yazıda İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı gerekçe gösterilerek habere ‘yayın yasağı’ konuldu.
T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, anında ‘Yolsuzluk sorularını da TBMM’nin sitesinden kaldıracak mısınız?’ başlıklı bir yazı ile ‘sansür’ü teşhir etti ve “Haberde, yayın yasağı getirilen –ki bu da çok sorunlu bir karar- soruşturmalarla ilgili hiçbir telefon tapesi bulunmuyor” cümlesine yer verdi.
Doğan Akın’ın yanı sıra Ergun Babahan da T24’te ‘sansür’ müdahalesi üzerine yazdığı ‘Yuh Artık!’ başlıklı yazıda şu cümleleri kullandı:
“Günlerdir Twitter’da, YouTube’da Sabah ve atv’nin Turkuaz Grubu’ndan Kalyon Grubu’na satışına ilişkin tapeler yayımlanıyor. Polis tarafından takibi yapılmış ve soruşturma dosyasına konulmuş dinleme kayıtları olduğu açık…
Aslında ülkenin önemli bir medya grubunun en hafif deyişle tartışmalı bir şekilde satılmış olması, bu amaçla kamu bankaları kaynaklarının devreye sokulduğu iddiası, demokrasi açısından da halkın bilgi alma özgürlüğü açısından da çok önemli bir durum.
Normal demokrasilerde ve hukuk devletlerinde kıyamet kopması, sorumluların yargı önünde hesap vermesi gerekir...”
T24’te habere ‘sansür’ kondu ama Doğan Akın ile Ergun Babahan’ın CHP’li miletvekilinin soru önergesinden çok daha ayrıntılı bilgiler ve iddialara yer veren yazılarına konamadı. Ben bütün bunlardan cuma gecesi, internet sayesinde haberdar oldum.
Bütün bunları daha da ayrıntılı biçimiyle dün de Zaman’da okudum. Yüksek satış rakamları olan Zaman gazetesi, üstelik ‘Haramzadeler’ adlı siteden de söz ederek ve alıntılar yaparak ve birinci sayfasından ‘Sabah ve ATV için işadamlarından ihale karşılığı para toplanmış’ başlıklı upuzun ve ayrıntılı bir haberi yayımladı. Bildiğim kadarıyla gazete bu nedenle toplatılmadı. Zaten toplatılsa, söz konusu ‘iddialar’ daha da hızla ve üstelik ‘doğrulanmış olduğu algısı’ ile yayılacak. Kaldı ki, birçok internet sitesi bu kez Zaman’ın haberini iktibas ederek internette dolaştırmaya başladı.
Yani, ‘internet çağı’nda, ‘küreselleşme dönemi’nde, ‘Batı kurumları’na üye bir Türkiye’de ‘yolsuzluklar’ın üzeri örtülemez. Yönetimi ağır ‘yolsuzluk şaibesi’ altında ve bunu bastırmak amacıyla her türlü ‘anti-demokratik yöntem’e başvuran bir ülke hiçbir ekonomik krizi çözemez. Ama mutlaka ‘siyasi fatura’ öder.
Türkiye’de olacak olan da budur. Hadise budur. Bundan kaçış yok.
Paylaş