Yıldönümleri: “Küresel” ve “Ulusal”...

İki gün üst üste anlamlı yıldönümleri. İlki “küresel” anlamda ve önemde; ikincisi “ulusal”. 11 Eylül, yani dün, 2001’de New York ve Washington’daki terör eylemlerinin yıldönümü idi. 11 Eylül, sonuçları itibarıyla tüm dünyayı ilgilendiriyor.

Haberin Devamı

Bugün, 12 Eylül’ün, “ulusal” ölçekte en derin izler kazımış bir olayın, 1980’deki askeri darbenin yıldönümü. 12 Eylül’ün Türkiye’ye bıraktığı sadece ipe giden birkaç genç, binlerce işkence mağduru, on binlerce insanın gözaltı ve tutukluluk ile tanışmasından, hatta Diyarbakır hapishanesindeki zulüm ile PKK’ya ebelik yapmış olmasından öte bir şey.

12 Eylül, Türkiye’ye bir “rejim zihniyeti” bıraktı. Bunu, 1982 Anayasası denilen hukuk metni ile bıraktı. 1982 Anayasası, üçte birine yakın maddesi değiştirilmiş olsa da, hala yürürlükte ve en önemlisi “ruhu”nu koruyor.

Öylesine koruyor ki, 12 Eylül askeri darbesinin yasaklayarak kapattığı ve şu andaki genel başkanını içeri attığı CHP, bugün 1982 Anayasası’nın kılına dokunulmasına karşı çıkıyor. 1982 Anayasası, Türkiye’nin şu sırada kazandığı “kutuplaşma ortamı”nda olduğu kadar, hiçbir vakit böylesine bir “Kitab-ı Mukaddes” gücü kazanmamıştı.

Haberin Devamı

Oysa, geçen yıl herşey ne kadar farklıydı.

Geçen yıl bu vakitlerde, Ak Parti 22 Temmuz’da tartışmasız, büyük bir seçim zaferi kazanmış, Ağustos sonunda, birkaç ay önce önü tıkanan Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirebilmişti. Geçen yıl, 12 Eylül’de “yeni, demokratik, sivil” bir anayasa yapım süreci, gündemin tepesine oturmuştu. Anayasa taslakları elden ele dolaşıyor, tartışılıyordu.

“Ruhu”, Cumhuriyet tarihimizde belki de ilk kez “bireye karşı devleti” değil, devlete karşı “bireyi” korumak olan bir anayasaya kavuşmanın heyecanı ortalığı kaplıyordu.

Bugün, aynı yıldönümünde, 12 Eylül’ün yıldönümünde neleri konuştuğumuza, nelerin öncelik aldığına bir bakın; Ak Parti iktidarının nereye vardığını, ne yapıp ne yapmadığını görün... 

***                      ***                         *** 

Küresel ölçekteki “büyük” olaylar, yeryüzünün herhangi bir köşesindeki herhangi bir insanın tüm yaşamını, kaderini tayin edecek güçte oldukları için “küresel büyük olaylar”dır ve 11 Eylül 2001 öyledir.

New York’un İkiz Kuleleri’ne ve Washington’da Pentagon’un bir kanadına çarpan uçaklar, “tek kutuplu” uluslararası sistemde yaşadığımız göz önünde alınırsa, zamanında dünyanın tek emperyal gücünün başkentinde, Roma’da birilerinin Coliseum’a ve Pantheon’a saldırmış olmalarından farkı yoktu.

Haberin Devamı

Süperdevlet’e saldırıp madara ederseniz, süper tepkiler göstermesi kaçınılmazdır ve en önemlisi anlaşılmaz değildir.

Öyle de oldu. İlk önce Afganistan’a çarptı Amerikan savaş makinesi ve ardından kendisiyle on yıldan fazla bir süredir açık bulunan hesabı kapatmak üzere Irak’a.

“Moral” açıdan sabaha kadar tartışın; bu tartışma “Realpolitik” açıdan ortaya çıkan olguları ve bunların belirleyici gücü ve önemini ortadan kaldırmıyor.

Dünyanın her yerinde, en başta Pakistan’da, Afganistan’da, yani “alt-kıta”da, Ortadoğu’nun her köşesinde, başta Irak topraklarında milyonlarca insanın yani milyonlarca bireyin hayatı aniden değişiverdi. 11 Eylül günü Türkiye’de bir öğleden sonra televizyon ekranlarından New York’ta çöken ikiz kuleleri izleyenler, belki de hayatlarının geri kalan kısmının o gördükleri manzaranın yol açacağı sonuçlara göre şekilleneceğini muhtemelen akıllarından hiç geçirmemişlerdi.

Haberin Devamı

Tabii sadece adı geçen ülkelerde yaşayan bireylerin değil. 11 Eylül, yol açtığı sonuçlar ile, bir süre sonra Madrid’de tren, Londra’da metro bekleyenlerin, Endonezya’da diskoteğe gidenlerin, Ürdün’ün lüks otellerinde kalanların, İstanbul’da bir sabah Galata ve Şişli’den, bir başka öğle vakti Beyoğlu ve Levent’ten geçenlerin de hayatına iniverdi... 

***                    ***                 *** 

11 Eylül günü doğan çocuklar, dünkü yıldönümünde artık ilkokula başlamış olmalılar. 12 Eylül 1980 sabahı, marşlarla uyandığımız o günde doğan çocuklar artık birer genç bireyler, 28 yaşındalar.

Tayyip Erdoğan’ın ya kişisel öfkesine yenik düşmesinin veya önümüzdeki bahardaki seçim hesaplarının tetiklediği söylem, belki de, şimdiden fark etmediğimiz ölçüde önemli gelişmeleri yola çıkartmıştır bile...

Haberin Devamı

En azından, Başbakan, bunca zamandır kendisini sakınan ve sakındıkları ölçüde kimisi hayasızca ithamlara maruz kalan insanlar ile kendisi arasında varolan güven köprülerine hasar verdi.

Bu “hasar” fazla vakit geçirilmeden giderilemezse, bir dahaki yıl, 12 Eylül’ün yıldönümünde kimler, kimbilir, nerelerde, ne durumda olacaklar?

Yazarın Tüm Yazıları