Paylaş
Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmeyi, “diplomatik ilişkilerin kurulması-sınırların açılması” diye, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmeyi ise “Karabağ sorununda ilerleme” diye tercüme edebilirsiniz.
Dışişleri Bakanı, Türkiye-Ermenistan maçının ardından gece yarısı görüştüğü Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan’a, daha sonra Azerbaycan Dışişleri Bakanı Memetyarov’a yaptığı “üçlü görüşme” önerisinin her ikisince kabul edilmesi sonucunda Cuma günü New York’ta bir araya geleceklerini de duyurdu.
İki gün sonra New York’ta bir “ilk” gerçekleşmiş olacak ve Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan dışişleri bakanları aralarındaki ikili ilişkilerin ve Kafkasya’daki tıkanıklığın önünü açmak için “üçlü” olarak görüşecekler.
Ancak, gerçekçi olmak gerekiyorsa, -eğer aradan geçecek zaman zarfında, “ayrıntılardaki şeytan” duruma hakim olmaz ise- 15 Ekim Azerbaycan seçimleri sonrasında, 2008 sonuna dek, kasım ya da aralık ayında Karabağ sorununda Azerileri tatmin edecek bir sonuca ulaşılacak ve o gelişme ile eş zamanlı olarak Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulduğu ve sınırların açıldığı ilan edilecek.
*** *** ***
Böyle bir resmi açıklamayı kimse yapmadı ama Erivan’dan beri aldığım işaretler ile önsezimi buluşturduğumda çıkan sonuç bu ve Ali Babacan da bunu doğruladı.
Bana doğrudan doğrulamadı, “off-the-record” olmayan açıklamalar yaptığı CFR (Council on Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) konuşmasında David Philips’in sorusuna verdiği cevap ile ifade etti.
David Philips, 2001-2002 yıllarında Ermeni sorununda resmi kanallar dışında en önemli umutlu gelişme olarak bilinen TARC’ı (Türkiye-Ermenistan Uzlaşma Komisyonu) oluşturmuştu. Bu girişimi CFR’dan da sağladığı destekle yapmıştı.
Amerikan dış politika elitinin en önemli kuruluşu kabul edilen, başkanlığını birkaç yıldır Richard Haass’ın yaptığı CFR’ın Park Avenue ile 38. Sokak köşesinde yer alan tarihi merkezinde, Ali Babacan’ın konuşması öncesinde bir kokteyl verilmişti. David Philips ile orada karşılaştık. Türkiye-Ermenistan arasındaki son gelişmeleri konuştuk. Ben, benim aldığım işaretlerden 15 Ekim’deki Azerbaycan seçimlerinden sonra Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve sınırların açılması kararının çıkabileceğini söyledim. Babacan’ın konuşmasında yan yana oturduk. Dışişleri Bakanı’na ilk soruyu, 15 Ekim Azerbaycan seçimlerine gönderme yaparak o sordu ve kendisine aktarmış olduğum izlenimime Ali Babacan’dan “teyid” cevabı almış olduk.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den dinlediklerim de bu izlenimi güçlendirmişti. Gül, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı çözüm konusunda samimi bulduğunu ve Karabağ’a ilişkin olumlu gelişmelerden umutlu olduğunu kendisine söylediğini aktarmıştı.
Gül ve Babacan, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini, sadece Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri bağlamında görmekle kalmıyorlar; Kafkasya’daki tüm sorunların, özellikle “donmuş sorunlar”ın Gürcistan’daki son gelişmeler sonrasında birbirinden tecrit edilemeyeceğini, birlikte ele alınması ve çözüme bir “paket” içinde gidilebileceğini vurguluyorlar.
Ali Babacan CFR’daki konuşmasında bu konunun altını özenle çizdi. Amerikalı dinleyicilerden gelen sorularda öncelik sıralamasında Kafkasya’nın ve “enerji güvenliği”nin, Rusya’ya yaklaşımın nasıl olması gerektiğine ilişkin soruların ön alması, Kafkasya’nın Amerikan gündeminde nasıl öne çıktığı konusunda uyarıcı idi ve ipucu veriyordu.
Bununla birlikte, Ali Babacan’ın CFR’daki dinleyici kitlesine baktığımızda, Türkiye’nin Amerikan siyaset elitinde çok özel bir yer tuttuğuna kuşkuyla bakmamız için yeterli sebep vardı. 50 kişiye yakın topluluğun çok büyük bölümü, ağır kriz içindeki “Corporate America” yani Amerikan iş dünyasının temsilcilerinden oluşuyordu. Onlar hemen hemen hiç soru sormadı.
“Siyasi ağır sikletler”den pek kimse yoktu. İzleyici yaş ortalaması 80 mi, 90 mı olduğu bir ara kafama takıldı. O yaş grubundaki dinleyiciler, dikkatlerini Ali Babacan’ın konuşması üzerinde toplamakta zorlanıyorlar, başları mütemadiyen önlerine düşüyordu.
CFR’da yapılan önemli bir konferanstan ziyade, “CFR malul gaziler” buluşmasını andırıyordu toplantının yapıldığı salon...
*** *** ***
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM Genel Kurulu’nda dün 8. sırada konuştu. İkili temaslarının yanı sıra en ilginç temasını, ABD Başkanı George W.Bush ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile birlikte katıldığı “Irak Brifingi”nde gerçekleştirdi.
Cuma günü Ali Babacan, Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları ile bir araya gelirken, Gül ile Talabani “ikili görüşme”de buluşacaklar.
Cuma gecesi (ABD saati ile) başkan adayları Barrack Obama ile John McCain arasında ilk televizyon tartışması hem de dış politika görüşlerine ilişkin yapılacak. Bunu sadece on milyonlarca Amerikalı değil, yüz milyonlarca dünyalı da dikkatle izleyecek.
Türk dış politikası açısından özellikle Kafkasya bakımından “önemli cuma” ile yakın gelecekte Amerika ve dünyanın kaderinin nasıl şekilleneceğinin ipuçlarının alınacağı “ilginç cuma”nın 48 saat öncesinde, bir yandan mali piyasalar ilişkin gelişmeleri de izlemeye çalışıyoruz.
Dünya borsalarını müthiş çalkantılar içine sokan kuruluşların, iflas eden, batan Lehman Brothers, Merrill Lynch, yatırım bankacılığını terkedip normal bankacılık işlemlerini yapmaya dönüştürülen Goldman&Sachs ve Morgan&Stanley gibi dev kuruluşların merkezleri New York’ta bizim kaldığımız yerin çok yakınında, bizim “mahalle”de.
Yine cuma günü, Abdullah Gül ile Wall Street’e, şehrin en güneyine inip, NYSE’i yani New York Borsası’nın açılışını izleyeceğiz. Borsayı Türkiye Cumhurbaşkanı açacak.
“New York Raporu” bugünlük bu kadar.
New York, hâlâ “dünyanın merkezi”nde bulunulduğu duygusunu veriyor ve dolayısıyla Ergenekon’a ilişkin son göz altına alma dalgasından haberdarız.
Ergenekon’u izlemeye de devam...
Paylaş