Türkiye Erdoğan’la nereye?

İktidar, Türkiye’ye tamiri çok zor bir zararı, maalesef vermiştir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle bu zarar giderilmeyecek, artacaktır.

Haberin Devamı

Marc Pierini, Türkiye’yi iyi tanır. Türkiye’deki birçok insan da Marc Pierini’yi. Marc Pierini, Avrupa Birliği’nin (AB) 2006-2011 yılları arasında Türkiye Temsilcisi idi. Yani, ilişkilerin durduğu ancak AKP iktidarının 'vesayet rejimi'ne karşı mücadele verdiği ve kendi 'vesayet rejimi'ni kurmaya 2011 sonrasında henüz kalkışmadığı bir dönemde.
Marc Pierini, bir süredir Amerikan Carnegie Vakfı’nın Avrupa bölümünde Brüksel’de Türkiye üzerine çalışıyor. Yakın geçmişte 'Türkiye Nereye Gidiyor?' adlı kitabı yayımlanmıştı. Carnegie için kaleme aldığı ve dün yayımlanan 'Recep Tayyip Erdoğan: Turkey’s President-in-Waiting?' (Recep Tayyip Erdoğan: Türkiye’nin Beklemedeki Cumhurbaşkanı mı?' başlıklı kısa değerlendirmesi dikkat çekici. Hem, Batı’nın bugünkü Türkiye’ye bakışını yansıttığı için hem de Batı’ya bugünkü Türkiye hakkında yol gösterici bir rol üstlenme gibi açığa vurulmamış özelliğinden ötürü.
İşin derinine kafa yormaya meraklı olmayan, hayatı ve kendi çıkarlarını Tayyip Erdoğan’ın galibiyeti üzerinden okuma eğilimlerinde olan 'yandaş ahali' için Pierini’nin değerlendirmelerinde memnuniyet verici yanlar mevcut. Zira, Tayyip Erdoğan’ın günbegün cumhurbaşkanlığına yaklaştığı görüşünü savunuyor.
"Batı’da kaygılananlar kaygılanmaya devam edecekler ama bu beyhudedir. Yargısal yeni bir gelişme olmadıkça ve kendisi aksine karar vermedikçe, Erdoğan’ın bu yaz yapılacak seçimi kazanması garanti görünüyor" diye yazıyor.
Değerlendirmesinde değindiği bazı noktalar ise Batı’dakilerden ziyade Türkiye’nin önünü açık görmek isteyen Türkiye’deki birçok insanı kaygılandıracak nitelikte. Örneğin şu satırlar:
"Batı’nın bugünün Türkiyesi'yle ilgili sorunu oldukça basit: AKP’nin Mayıs 2013’ten beri seçtiği yol, bir liberal demokrasinin kriterleriyle artık uyumlu değil. Sadece kutuplaşma Türk toplumunu daha fazla bölmekle kalmadı, hukukun üstünlüğü önemli ölçüde geriledi.
Son günlerde gelen haberler, heyhat, bu trendi doğruluyor. Ve böyle bir trend ne kolaylıkla geri çevrilebilir ne de (ülke için) itibar hızla yeniden restore edilebilir. Hükümet, Türkiye’nin kaybolan prestijinin bir bölümünü telafi etmek amacıyla kozmetik önlemler alabilir ve dış politika girişimlerinde bulunabilir. Ama son dönemin olaylarının kalıcı sonucu, mali çevrelerde Türkiye’nin yaralı bereli imajı ve Türkiye’nin uzun süredir katılmak istediği liberal demokrasiler kulübü ile daha da genişlemiş bir uçurumdur."
Uzun süredir yazdığımız, anlatmak istediğimiz, Marc Pierini’nin şu birkaç satırına sığdırılmış olan halden ibarettir. Daha doğrusu, bu tür satırların bir Türkiye değerlendirmesi olarak yazılmasının önüne geçilmesine çalışıyorduk. Olmadı.
İktidar, Türkiye’ye tamiri çok zor ve zaman alacak bir zararı, maalesef vermiştir. Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde bu zarar giderilmeyecek, tersine daha da artacaktır. Nedenini, nasılını yine Marc Pierini’nin şu birkaç satırında yakalamak mümkündür:
"Üç dönem sınırlamasından ötürü, gelecek yılın seçimleriyle birlikte deneyimli siyasetçiler kuşağının tümü sahneden yok olacak. Yerlerini daha genç, her şeylerini yeni seçilmiş cumhurbaşkanına borçlu olacak gelen-giden milletvekilleri alacak. Temizlenmiş bir yargı, polis ve idare ve susturulmuş bir basınla Türkiye’de cumhurbaşkanlığı yetkilerinin boyutları görülmemiş ölçüde olacak.
Bu yeni siyasi çerçeve ve Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerinde hiç kuşkusuz uyumsuzluk söz konusu olacak. Türkiye’nin demokrasi tipi artık liberal olarak addedilmeyecek."
Pierini, şu 'not' ile yazısını noktalıyor: "Erdoğan, Amerika ve AB’nin hoşnut olmadığını biliyor. Ama son kertede hesap şu: Suriye, İran ve Rusya gibi daha çok kaygı verici rejimlerle çevrili olan Türkiye, Batı için kabul edilebilir bir ortak olarak kalacak. Yani, hesap o ki realpolitik geçerli olacak."
Son derece isabetli tespitler. Washington’daki genel 'Türkiye algılaması' da farklı değil. Bir süre önce Amerikan başkentinde en üst düzeyde temasta bulunmuş olan ve Türk-Amerikan ilişkilerinde uzman bir dostum, önceki gün bana, Washington’da Türkiye’ye karşı nasıl davranılması gerektiği konusunda tartışmalar yaşandığından ama giderek Türkiye’ye bir 'Avrupalı ülke yerine, ABD ile yakın ilişkilerinin korunmasına çalışılan bir Ortadoğulu, örneğin bir Ürdün gibi davranmak' trendinin ağır basmaya başladığını anlattı.
ABD’de Türkiye’nin bir 'Batılı demokrasi modeli' olarak değerlendirilmekten ziyade 'realpolitik gerekleriyle' ilişki kurulacak bir ülke olması gerektiği üzerinde duruluyormuş.
Türkiye’nin 'demokrasi eşiği'ni bir türlü atlayamaması, 'soğuk savaş' sayesinde Batı dünyasının güvenlik sisteminde –NATO- yer almasının üzerine, AB’yi ekleyememesi ve giderek Tayyip Erdoğan’ın 'tek adamlık' hesapları ile simgelenen bir 'Üçüncü Dünya' ülkesi olmaya doğru direksiyon kırması, ekonomide gerekli eşiği bir türlü atlayamamasıyla ilgili olabilir mi?
Örneğin, Daron Acemoğlu’nun da altını çizdiği, ekonomi teorisinde önem taşıyan 'orta gelir tuzağı'nı aşamamasıyla 'otoriterleşme'ye doğru savrulması arasında bir ilişki var mı?
Financial Times önceki gün dört sayfalık mükemmel bir Türkiye raporu yayımladı. Manşette Daniel Dombey’in 'Danger lies ahead on lonely road' (Yalnızlık yolunun üzerinde tehlike yatıyor) başlıklı yazısı var. Yazıda da çok önemli bir tespit. Ali Babacan’ın 2007-2008’de kişi başına düşen milli gelirde 10.000 dolara ulaşıldığını, ama o gün bugündür, 10.000 dolardan 11.000 dolara çıkabilmekte dahi çok sorun yaşandığını söylediğine gönderme yapan Dombey şu bilgiyi aktarıyor:
"Çok kez nüfus yapısıyla övünen ülke, OECD ülkeleri arasında 15-29 yaş grubu arasında işsizlik ve eğitimsizlik oranı en yüksek olan ülke. OECD ortalaması yüzde 16 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 35. Bu tür eğitimsel özellikler, ekonomide de yansıyor: Sanayi ürünleri ihracatında yüksek teknoloji ürünlerinin oranı yüzde 2. Bu oran, on yıl öncekinin altında, Polonya, Meksika, Güney Afrika ve Rusya’nın çok altında."
FT’nin söz konusu ekinde, gazetenin Dış Haberler Şefi David Gardner’ın, yanına Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafı iliştirilmiş 'Man who would be president may have squandered legacy' (Cumhurbaşkanı olacak adam, mirası çarçur etmiş olabilir) ve 'Country’s image and influence abroad had been tarnished' (Ülkenin dışarıdaki imajı ve etkisi zedelendi) başlıklı iki yazısı özellikle önem taşıyor.
Türkiye’nin sorunları, elbette, Tayyip Erdoğan’ın ötesinde ve çok derinlerde. Tayyip Erdoğan, sadece 'semptomatik' bir durumu ifade ediyor.
Öyle ki Türkiye’nin geleceğini onunla tasarlamak, hangi yönde yol alacağının ya da alamayacağının göstergesi olduğu için anlam taşıyor.
Yani?
Başa dönerek yazıyı bir kez daha okuyun...

Yazarın Tüm Yazıları