Tunus’tan…

TUNUS- “Arap Baharı’nın açan ilk çiçeği”ne, “Arap Devrimi’nin fitilini yakan ilk ateş”e gelmeyeli o kadar zaman olmuş ki, en son ne vakit gelmiş olduğumu hatırlayamıyorum bir türlü.

Haberin Devamı

Filistin Kurtuluş Örgütü, Beyrut’u ve Lübnan’ı terkettikten sonra Yasir Arafat “karargåhı”nı buraya taşımıştı, benim yolum da sık sık Tunus’a düşer olmuştu.

Filistin liderliği 1982’den sonra 12 yıl, Lübnan’da kaldığı süre kadarını burada, Tunus’ta geçirmişti. Ta ki “Oslo Süreci”yle Filistin topraklarının bir bölümüne, Batı Şeria ve Gazze’ye dönene dek.

Filistin mücadelesinin efsanevi ismi Abu Cihad (Halil el-Vezir), o güne kadar görülmemiş, o günden bugüne dek de yapılmamış bir İsrail komando baskınında hayatını bu şehirde kaybetmişti.

Yakın tarihin dünyadaki en büyük “değişim dalgası”nı başlatan bu şehirde (ve de ülkede) hiçbir şey öylesine değişmemiş gibi ki, Tunus’u bıraktığım gibi buldum. Unutmamışım.

Tunus, sanki zamanı durdurmuş, çeyrek yüzyıl öncesinde nasılsa öyle gibiydi.

Haberin Devamı

Bir yönüyle öyle. Bir yönüyle inanılmaz derinlikte bir değişim yaşamış ve yaşamaya da devam ediyor. Bunun farkına, en güçlü biçimiyle bir gün içinde vardım. Cumartesi sabahı Başbakan Hamami Cibali’yi, aynı günün akşamüstü  ise dönemin en çarpıcı İslam düşünürlerinin başında gelen, Nahda (Aydınlanma) Partisi’nin Genel Başkanı Raşid Gannuşi’yi dinledim.

Mühendislik öğrenimi görmüş olan Hamami Cibali yaşıt sayılırız. Benden üç ay daha genç. Tunus’a oldukça sık aralıklarla, Filistin Kurtuluş Örgütü’yle buluşmaya, liderleriyle görüşmeye geldiğim ve uzunca süreler kaldığım yıllarda ya başı belada, ya da hapisteymiş. Toplam 15 yıl hapis yatmış. Bu 15 yılın 10 yılından fazlasını tecrit hücresinde geçirmiş. Raşid Gannuşi, “İtticah İslami”, Fransızcası ile “Tendance Islamique”i yani “İslami Eğilim” Hareketi’ni oluşturduğunda, onun yayın organını çıkartmış ve “örgüt üyeliği” suçlamasıyla ömrünün en verimli yıllarını demir parmaklıklar ardında bir başına geçirmek zorunda kalmış.

Bugün “Arap Devrimi”ni başlatan ülkenin Başbakanı. Başka bir partiden gelen Cumhurbaşkanı Monsef Marzuki de işkenceden geçmiş, eski bir tutuklu.

Tunus’ta, bu örneklerden daha çarpıcı nasıl bir “değişim ölçüsü” olabilir ki?

Başbakan Cibali’ye, “Tunus’un Arap Devrimi’nin başını çeken ülke olarak, bugünkü Suriye’ye nasıl baktığının önemli olduğu”na işaret eden bir soru sordum; cevabına “Tunus’un tutumu Arap Devrimi’ni başlatmış olan ülkenin olması gereken tutumudur” mealinde bir cümleyle başladı. Suriye’yi yerden yere vurdu. Türkiye’nin tutumunu övdü.

Haberin Devamı

Ama, bütün bu örneklerden Tunus’ta bir “ateşli devrimci hava” estiği gibi bir yanılgıya kimse kapılmasın. Uzun yıllar süren diktatörlük rejimini kısa sürede alt eden bu ülke, “Arap Devrimi”nin sonuç elde ettiği ülkeler arasında belki de “en istikrarlı ve sakin geçiş dönemi”ni yaşıyor; sakin, kavgasız, şiddet ortamından son derece uzakta bir ülke Tunus. Suriye’nin tam tersi.

Böyle olmasında, muhtemelen, en büyük pay, “lideri olmayan Devrim’in lideri” ve “beyni” Raşid Gannuşi’nin kişiliğinden geliyor ve onun düşünce tarzıyla ilgili olmalı.

Raşid Gannuşi, 1941 doğumlu. Toplam dört yıl hapiste yatmışlığı var. Londra’da tam 22 yıl yaşadıktan sonra ülkesine döndü ve doğrudan yönetici sıfatı almak yerine, Müslüman Kardeşler’in Tunus versiyonu sayılan An Nahda Partisi’nin Genel Başkanı sıfatıyla yetindi. Müslüman siyasi kimliğiyle çoğulculuğu ve demokrasiyi ta 1980’lerde savunuyor olmasıyla, İslam siyasi düşüncesine ilginç yeni bir soluk getirmişti.

Haberin Devamı

Tunus, hararetli anayasa tartışmaları içinde yeni anayasa yazımıyla meşgul. “Din-devlet ilişkileri”, “laiklik”, “kadın-erkek eşitliği”, “temel hak ve özgürlükler”, “anayasanın değiştirilemez maddeleri”, vs. bizlerin Türkiye’den tanıdık ve alışık olduğumuz ve özellikle son  on yıldır tartışma gündemimizde olan ne kadar konu başlığı varsa, Tunus’ta ciddi ve düzeyli tartışmanın konusu.

“Tunus’ta devletin dini İslam’dır, dili Arapça’dır, yönetim biçimi Cumhuriyet’tir” şeklinde “kimlik hükmü” bile tartışmadan nasibini alıyor ve Raşid Gannuşi, bu konuda ortaya atılan sorulara çarpıcı cevaplar veriyor.

SETA’nın ve Arapça yayımlanan “Ru’ye Türkiye” dergisinin “Ortadoğu’da Yeni Toplumsal Sözleşme Arayışı” başlıklı toplantısının son konuşmacısı olarak, Anayasa ile ilgili her soruyu, “Önemli olan toplumdur” temasıyla savuşturuyor.

Haberin Devamı

Raşid Gannuşi, varlığıyla öyle etrafına “karizma saçan” biri de değil. “Toplum”, “Özgürlük” ve “İslam” kavramları dışında hiçbir şeyin abartılmaya değer olmadığı gibisinden bir dil kullanıyor. “Anayasalar davranışları belirlemez. Bir ilandır sadece. Devlet, demokratik midir; değil midir, bunun ilanıdır” diyor ve ardından “devlet”i de yerli yerine oturtacak şekilde, “en çarpıcı” saptamasını dile getiriyor:

“İslam dini, hiçbir zaman devlete verilmiş bir emanet değildir. Ümmete verilmiştir. Peygamber’in Veda Haccı konuşması buna örnektir. İslam dini, bir fıtrat dinidir. İnsan doğasına göredir. Özgürlük, insan doğasıyla ilgilidir…”

Gannuşi’nin zihninde, “İslam”, “özgürlük” ve “toplum” –kimi yerde insanlar vurgusuyla ümmet- kavramları eş anlamlı hatta içiçe geçmiş vaziyette oldukça berrak biçimde yer alıyor, karmaşık felsefi açılımı oldukça basit bir dille ağzından dökülüyor.

Haberin Devamı

Tunus’ta Türkiye, Nahda’da Ak Parti sempatisi gizlenecek şeyler değil. Bununla birlikte, Türkiye’ye dönük “Türkiye modeli” diye övgü ve okşama hali de yok. Üstelik, Tunus, Türkiye ile tam ters yönde, “Başkanlık sistemi”nden “Parlamenter sistem geçiş”  arayışı içinde.

Yani, Türkiye’nin bir tarafında olacağı, “Ortadoğu’da yeni toplumsal sözleşme” –şayet toplum eksenli olacak ise- zor iş. Bu, Tunus’ta bile görülebiliyor.

Özellikle, Tunus’ta…

Yazarın Tüm Yazıları