TBMM, yeni yasama dönemine bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çok önem verdiğine ilişkin sinyaller gönderdiği konuşmasıyla ve BDP’li olarak giriyor.
Vakit geçirmeden yeni anayasa çalışmasına girişeceği anlaşılan TBMM’nin önümüzdeki yasama dönemi bu nedenle “tarihi” olmaya aday. TBMM’nin yeni anayasa yapmak için kollarını sıvayacağı yasama dönemine BDP’li olarak girecek olması herşeyden önemli. Çünkü, BDP’nin herhangi bir düzeyde katılmadığı bir anayasa, Türkiye’nin içinde bulunduğumuz yılları itibarıyla anayasa olmazdı. Bu bakımdan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Makedonya yoluna çıkarken, yeni anayasa çalışmalarında “BDP ile randevulaşılacağı”na dair “büyük uzlaşma kapıları”na aralayan açıklaması da umut verici bir başlangıç olarak görülebilir. Bununla birlikte, BDP’nin TBMM’ye dönüşü “mutlu ufuklar”ın garantisini kendiliğinden sağlamıyor. Henüz son derece kritik bir zaman dilimindeyiz. Zira, “Kirli savaş”ın vicdanları isyana zorlayan kalleş cinayetler silsilesi halinde can alması ve geniş bir coğrafi alanda her gün dökülen kanların haberleri gelmeye devam ediyor. Böylesine bir kritik zaman diliminde, kan akmasının önüne geçilmez biçimde devam etmemesi için hem iktidar partisi Ak Parti’ye ve hem de BDP’ye olağanüstü sorumluluklar düşüyor. Her iki partinin temsilcilerinin dillerine dikkat etmeleri ve aralarında zorunlu diyalogu incelikle oluşturmaları gerekiyor. Aksi her davranışın, toplumu içinden yırtan ve parçalayan cenazeler halinde gündemi kaplamasının vebalidir. Kanlı yaz geride kalmalı Bugün gelinmiş olan nokta, bizim için çok şaşırtıcı bir manzara değil. Bunun böyle olacağını Temmuz ayı boyunca, “kırılma noktası” olarak kimilerinin nitelediği 15 Temmuz Silvan olayından önce de, sonra da yazmıştık. 12 Temmuz’da “.. BDP’nin TBMM’de yerini almama tavrını uzatması, ‘alternatifi’nin devreye girmesi için uygun bir zemin oluşturacaktır.Yani, ‘devrimci halk savaşı’ diye ifade edilen ’şiddet sarmalı’na geri dönüş ve bunun tırmanışına” demiştik. Ertesi gün, “... BDP’nin tatile girmek üzere olan Meclis’e gelmemesinin tek bir anlamı olacak: Sonbahara kadar şiddet tırmanışının öncelik kazanması.” Birkaç gün –ve Silvan’dan- sonra “TBMM’nin yaz tatiline ‘şiddet mesaisi’ne yol açacak biçimde girmesinde hiç kimsenin çıkarı yok. Ne Ak Parti’nin, ne BDP’nin.” Öyle olmadı mı? Varılan nokta, iki buçuk ay önce altını çizdiğimiz muhtemel gelişmelerin gerçekleştiğini kanıtlamadı mı? O günlerde şöyle de yazmıştık: “BDP, ‘TBMM boykotu’na ilanihaye devam ile varlık nedenini iptal etmiş olacak. TBMM’ye döndüğünde ise capcanlı biçimde yasama alanına girmeyi tercih edecek.” Sonbahar başladı. BDP, varlık nedenini iptal edmeden, TBMM’ye ve böylece “capcanlı biçimde yasama alanına girmeyi” tercih etti. Bu imkan değerlendirilmek ve beslenmek zorundadır. BDP’ye İmralı ve Kandil üzerinden dayak atmak için fırsat kollamak yerine, Kürt siyasi hareketinin, “şiddeti terkederek” meşru siyaset zemininde temsil edilmesi ve yer alabilmesi için BDP’nin siyaset sahnesindeki “rol alanı”nı genişletmek, en az kendisi kadar hükümetin ve iktidar partisinin yükümlülüğündedir. Sıra şiddete son vermekte Peki, şiddet nasıl durdurulacak?“Devrimci halk savaşı”nı başlatan PKK’nın “dağdaki merkezi” olduğuna göre –yaygın kanaat böyle- ve söz konusu unsurlar “devrimci halk savaşı” adı altındaki şiddet tırmanışını, seçimlerden sonra yürürlüğe konmak üzere, 12 Haziran seçimlerinden önce ve seçim sonuçlarından etkilenmeyecek bir şekilde kararlaştırmış olduğuna göre, bu kararını değiştirmesi için ortada ne sebep görünüyor? Bir yandan da, sınır boylarındaki askeri hareketlilik, yaylaların boşaltılması ve sınır ötesinde kesintisiz devam eden hava bombardımanlarını göz önüne alırsak, “kirli savaş”ın içinde bulunduğumuz aşamasına nasıl nokta koyulacak? Bu, cevabı basit olmayan bir soru. Ancak, BDP’nin TBMM çalışmalarına katılması ile “şiddet tırmanışı” arasında bir bağ varsa –ki var- BDP’nin TBMM’ye dönme kararını, PKK’nın “dağdaki merkezi”nden bu yönde gelen bir sinyal olarak düşünmek ve yorumlamak da mümkündür. Nasıl, BDP’nin yazbaşında TBMM’yi boykot kararı ile yaz aylarında şiddetin tırmanacağı arasında, sonuçları itibarıyla kanıtlanmış olan bir irtibat söz konusuysa, tersini de düşünebiliriz. BDP’nin TBMM’ye dönmesini, PKK’nın ellerini tetikten çekme eğiliminin öne çıkması olarak da görebiliriz. “Savaş” kararının alındığı bir ortamda, yaz başında, “dağ”dan BDP’ye “TBMM’ye gitmeyeceksiniz” mesajı gönderildiği takdirde, BDP’nin “Hayır, biz gidiyoruz” tavrı ortaya koymasını beklemek gerçekçi değildi. Sonbahar başında ise. TBMM’ye dönüş konusunda bizzat Murat Karayılan tarafından kamuoyuna yapılan açıklamada, karar, BDP’ye bırakıldı. BDP de bunu “TBMM’ye gidiyoruz” olarak doğru biçimde değerlendirdi. Karar, BDP’ye bırakılmış da olsa, kararın bu şekilde BDP’ye bırakılmış olması, zaten Kandil ibresinin, BDP’nin TBMM’ye dönmesine doğru eğik durduğu şeklinde anlaşılmaya uygundu. Silahların susturulması Bundan sonraki aşama, kaçınılmaz olarak, silahların susturulması olacaktır. Kan gövdeyi götürürken, Kürt siyasi hareketinin “TBMM’de rehin”bölümü gibi ya da aynı şekilde şiddetin gölgesinde “TBMM’yi rehin almış” gözüken bir BDP ile yol alınamaz. Silahların susturulmasında kullanılacak mekanizmalar olması ve bunların çalıştırılması gerekiyor. Bunların bir kısmı, sessizce yapılabilir. Ama, BDP’nin yasama faaliyetine ve yeni anayasa yapımına katılımı kadar, bu yönde de rol alması mümkündür. Böyle bir rol için kendilerini hazırlamalıdırlar, diğer siyasi partiler ve kamuoyu da BDP’yi bu yönde teşvik etmeliler. Bunların yanısıra İmralı kapılarının da artık açılması gerekli. Aynı şekilde, MİT-PKK kasetinin açıklanmasıyla varolduğu ve üstelik bir hayli yol alınmış olduğu anlaşılan temasların yeniden canlandırılması da gerekli. Hiçbir zorluk, Türkiye’nin herhangi bir santimetrekaresinde dökülen masum kanlarını durdurmaktan daha önemli, daha aşılmaz bir engel değildir. TBMM’nin yeni yasama dönemine başlaması, yeni umutların doğumuna eşlik etmelidir.