Paylaş
Ankara –yani devlet ve hükümet mahfilleri- bu haberden nasıl bir sonuç çıkarttılar bilinmez ama İstanbul’daki medya çevreleri acele yorumlara gitmekte gecikmediler.
En kestirme ve en fazla rağbet gören yorum, Cemil Bayık’ın “şahinliği”ne gönderme yapılarak, Murat Karayılan’ın yerini almasının “çözüm süreci”nin bundan böyle zorlaştığı ve PKK’nın “savaş hazırlığına başladığını” öne sürüyor.
Haber, ANF’de (Fırat Haber Ajansı) yukarıda belirttiğimiz manşetten haberden ayrı ama “flaş” olarak sabah 09:30’da verilmiş ve aynen şöyle:
“KONGRA GEL 9. Genel Kurulu’nda KCK sisteminde değişikliğe gidildi ve eş başkanlar değişti. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ve Besê Hozat gelirken, KONGRA GEL Eşbaşkanlığına ise Hacer Zagros ile Remzi Kartal seçildi.
30 Haziran-5 Temmuz tarihleri arasında, Kürdistan’ın dört parçası ile yurt dışından 162 delegenin katıldığı Genel Kurul’da KCK sistemi yeniden ele alarak KCK Genel Başkanlık Konseyi ile Eşbaşkanlık’tan oluşan iki yeni organın oluşumuna gidildi.
Tarihi kararlar alınan 9. Genel Kurul’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan oybirliğiyle yeniden KCK Genel Başkanlığı'na seçildi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ve Besê Hozat seçilirken, iki kadın ve iki erkekten oluşan toplam dört yardımcı da seçimlerle belirlendi.”
Sözünü ettiğim “sembolizm”, ANF’nin foto galerisinde de yansıyordu. Cemil Bayık’lı kongre fotoğraflarında Murat Karayılan’a Cemil Bayık ve yeni “Eş Başkan” Bese Hozat ile birlikte, tek başına ayrı ayrı yer verilmişti. Ayrıca, Duran Kalkan’ı konuşma yaparken gösteren, Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Sabri Ok, Murat Karayılan hepsini yanyana birarada otururken gösteren fotoğraflar.
Yani, gerçekten “KCK sisteminde değişikliğe” gidilmiş durumda. Bir “kanat” diğerini “tasfiye etmiş” değil. Bu gibi örgütlerde değiştirilen, kaybeden ve tasfiyeye uğrayanın fotoğrafı “örgüt albümü”nden de çıkartılır. Murat Karayılan için böyle bir durum söz konusu değil. Daha sonra ulaşan haberlerde, Murat Karayılan’ın HPG’nin başına getirildiği bilgisi yayıldı. HPG, PKK’nın silahlı gücü. Murat Karayılan, daha önce de o konumdaydı.
Murat Karayılan, yıllardır, KCK Yürütme Kurulu Başkanı sıfatıyla, Abdullah Öcalan’ın dışında PKK’nın hiyerarşik olarak görünürde en yüksek otoritesi gibi görünse de, PKK’yi yakından izleyenler bakımından Abdullah Öcalan’dan sonra gelen ismin Cemil Bayık olduğu biliniyordu.
Cemil Bayık, PKK’nın 1978’deki kuruluş kongresinde yer alanlar arasındaki, hayatta kalan ve PKK’yi şu ya da bu nedenle terketmemiş birkaç kişiden biri. Biri Abdullah Öcalan, diğerleri ise Cemil Bayık’tan gayrı Duran Kalkan ile Ali Haydar Kaytan. Sonuncusu hayatta (ve Kandil’de) ama artık faal bir konumu yok. PKK’nin kuruluş toplantısında Abdullah Öcalan Genel Sekreter, Cemil Bayık ise Genel Sekreter Yardımcısı seçilmişti.
Cemil Bayık, ayrıca, PKK’nin Lice kırsalındaki kuruluş toplantısından çok daha önce Ankara’da üniversite yılları sırasında Abdullah Öcalan’ın çevresindeki ilk halkada yer almış olanlardan biri. PKK camiasında “Ankara Grubu” diye adlandırılan ve kendilerine özel bir önem atfeden “kıdemli PKK liderleri” arasında kıdemi, Öcalan’dan hemen sonra gelen isim. Bunlar arasında, halen etkili durumda, Duran Kalkan ve Mustafa Karasu bulunuyor.
Cemil Bayık, diğer iki isimden birazcık daha kıdemli. PKK tarih kayıtlarında özel bir yeri olan 1974 sonundaki “Tuzluçayır Toplantısı”ndan bugüne Abdullah Öcalan’la birlikte kalan tek kişi.
Murat Karayılan, “Ankara Grubu”nun 1976 başında örgütlenmek üzere bölgeye açılması sırasında, bölgeden katılan ilk dalgadan. İşin ilginç yanı, o sırada Gaziantep’te yüksek okul öğrencisi ve Gaziantep’e örgütlenme sorumlusu olarak giden de Cemil Bayık.
Yani, Cemil Bayık-Murat Karayılan ilişkisi 40 yıla yakın. Keza, Karayılan’ın Öcalan ile ilişkisi. Öcalan-Bayık ilişkisinin mazisi ise neredeyse tam 40 yıl.
Buradan ne mi çıkar; ne mi anlamalıyız?
Şunu: PKK gibi tüm ömrü yeraltına ve ömrünün büyük bölümü silahlı mücadeleyle geçmiş bir örgütün bu tür isimleri arasında on yıllar gerisine giden ilişkiler ve aradaki “yoldaşlık” ve en önemlisi “lider”e mutlak sadakat ve bağlılık; olan-biteni bir “bölünme” ya da “barış süreci”ne dair “şahinler-güvercinler çatışması” olarak yorumlamaya engeldir.
Ayrıca, o tür bir örgütte, bu tür bir “görev değişikliği”nin, tartışmasız liderin yani Abdullah Öcalan’ın bilgisi, hatta isteği olmadan gerçekleşmesi söz konusu değildir.
Bu değişikliğin ipuçları dikkatli gözler ve zihinler açısından kısa bir süre önce zaten verilmişti. Murat Karayılan, PKK’lilerin sınır dışına çekilmesi konusunda yaptığı basın toplantılarından birinde, Türkiye’den gelen bir grup gazeteciye bunun sinyalini vermişti. Ayrıca, Hasan Cemal’in 24 Mayıs’ta başlayan ve 30 Mayıs’a dek süren T24.com.tr haber sitesinde yayımlanmış röportajları bir kez daha okunsa, ilginç ipuçları bulunabilir. Hasan Cemal’in o röportajları, Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Sabri Ok ile, üçüyle birlikte yapılmıştı.
Yine de ortada bir “değişiklik” söz konusu. Abdullah Öcalan’ın bilgisi ve hatta isteği dışında böyle bir değişiklik yapılamayacaksa, niçin yapıldı ve bundan ne anlamak gerekir?
Sanırım, KCK’nın tepesindeki bu değişikliği, “çözüm süreci” ile illa irtibatlandıracaksak, o takdirde, söz konusu değişikliği, Abdullah Öcalan’ın “çözüm süreci”ne dönük bir mesajı olarak anlamamız gerekecektir.
Öcalan’ın bir süredir “gidişat”tan pek de hoşnut olmadığı anlaşılıyor. O, “Birinci aşama bitmiştir; hadi ikinci aşama başlasın” derken, Tayyip Erdoğan’dan “Hayır bitmedi, PKK’nin daha yüzde 15’i çekildi. Anadilde eğitim ya da seçim barajını düşürmek gibi bir şey gündemimizde yok” gibisinden tepkiler verdi.
Adı “şahin”e çıkmış ve hakkında “İran ile yakın ilişkileri” olduğu spekülasyonları yapılan –gerçek olup olmaması önemli değil, böyle bir algılama Ankara’da mevcut- Cemil Bayık’ın KCK Yürütme Kurulu Eşbaşkanı olması ve Murat Karayılan’ın parladığı alana, HPG’nin başına kayması, şayet Öcalan’ın “çözüm süreci”nin “gidişatı”na dair bir mesajı olarak okunacaksa, ne ve nasıl okunacağını anlamak, böylece, mümkün.
Bu arada, dikkatten kaçmaması gereken bir husus, “Eşbaşkanlık” ihdas edilmesi ve diğer “Eşbaşkan”ın Bese Hozat olması. İsim, PKK kadrolarının hiç yabancısı değil. Takma adından anlaşılabileceği gibi, Hozat’lı yani Dersim’li. Önemli değişikliğin yaşandığı kongrede “Özgürlük mücadelesinde binlerce Alevi Kürt gencinin şehit düştüğünden” söz edildikten sonra, “Bu açıdan Alevilerin yeri demokrasi güçlerinin yanıdır. Bundan başka her tutum Alevi gerçeğine ve tarihine ters davranmak olur. Bu açıdan demokrasi karşıtı güçler ve CHP gibi çevrelerce manipüle edilmek istenen Aleviler; üzerlerinde oynanan oyunları da görüp bu tür istismarcı çevrelere tutum almalı, özgürlük mücadelemizle yan yana demokrasi güçlerinin içinde yer almalıdır. Alevilerin tek politikası Türkiye’yi demokratikleştirme mücadelesi olmalıdır. Bu da ancak en başta Özgürlük Hareketi olmak üzere demokrasi güçleriyle birlikte olmakla gerçekleşir” deniliyor.
“Özgürlük Hareketi”nden kendini kastediyor olduğuna bakılırsa, PKK, Alevileri CHP’den çekip almaya, kendi ittifak sisteminin içine çekmeye çalışacak.
Sonuç olarak, “tepedeki değişiklik”le birlikte, PKK’nın “Süreç”te Tayyip Erdoğan’ın karşısında pazularını şişirerek oturmak istediği sonucuna varabiliriz.
Bu, “barış”tan ayrılıp “savaş hazırlığı” anlamına gelmiyor ama iktidara, “işler artık senin tam tasarladığın tarzda yürümeyecek” mesajının gönderilmiş olduğu da açık.
Paylaş