Paylaş
Eş zamanlı olarak, en az onun kadar önemli bir gelişme de Diyarbakır’da yaşandı. Diyarbakır’ta iki gün boyu toplanan Demokratik Toplum Kongresi’nin eş başkanlığına Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk getirildi.
Dikkatleri YAŞ’a yoğunlaşmış kamuoyunun dikkatlerinin, bu hayati önemdeki gelişmeyi yeterince kavrayamaması ve değerlendirememiş olması mümkün. BDP zaten varken, onlarca hatta yüzlerce mensubu cezaevlerinde bulunan KCK’nın ne olduğunu sökmeye çalışırsen, “Demokratik Toplum Kongresi” neyin nesi sorusu akıllara gelebilir. Bazı devlet kurumların nezdinde, Demokratik Toplum Kongresi, PKK’nın “yasama organı” olarak algılanıyor.
Bu, çok doğru bir tespit değil. Ancak, Kürt siyasi hareketi diye genelleyebileceğimiz ve PKK’nın kayda değer etkisi altındaki alanın yasal siyaset zeminini seçen kitlesel organı olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
DTK’nın başına Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un getirilmesinin bir anlamı ve kendiliğinden ifade ettiği bir “mesajı” var. DTK’nın daha önceki eş başkanları şu anda KCK’dan tutuklu bulunan Hatip Dicle ile 1999’da Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Türkiye’ye gelerek teslim olan ve beş yıl hapis yatan PKK dağ kadrolarından Yüksel Genç idi. Şimdi yerlerini Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk aldı.
*** *** ***
Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk, Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi’nin kapattığı ve siyaset yasağı koyduğu DTP’nin eş genel başkanlarıydılar. Her ikisinin Kürt siyasi hareketi içindeki konumları ve Türkiye genelindeki algılamalarına gelince, en çarpıcı özellikleri, Kürt siyasi hareketinin “makul” ve “kendileriyle görüşülebilir” kişilikler olmaları.
Özellikle Ahmet Türk’ün Anayasa değişikliği referandumunda “evet” yanlısı olduğu da bir sır değil.
Dolayısıyla, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk isimlerinin, birarada DTK eş başkanlığına seçilmiş olmaları, “Kürt açılımı”nın tıkandığı ve Türkiye gündeminde PKK’nın yeniden canlandırdığı silahlı tırmanışta, Kürt siyasi hareketinin yeniden “barışçıl ve siyasi bir Türkiye açılımı” yapma kararına işaret ediyor.
Nitekim, Demokratik Toplum Kongresi’nin sonuç bildirgesi, “çift taraflı ateşkes” çağrısında bulundu. Söz konusu bildirgelerin nasıl ciddi biçimde ve titizle hazırlandığını bilen birisi olarak, “çift taraflı ateşkes” çağrısında, PKK sözcüğünün daha öne yazıldığı gözümden kaçmadı.
Bunun anlamı, PKK’nın çok yakında bir “ateşkes ilanı”na gitmesi demektir. BDP yöneticileri de, bu ayrıntıya girmeden, sonuç bildirgesinin bu bölümünü “olumlu katkı yapan, önemli bir çıkış” olarak nitelediler.
Aldığımız duyuma göre, 15 Ağustos hatta daha da öncesinde 13 ya da 14 Ağustos’ta PKK’nın “ateşkes ilanı” ciddi bir ihtimal halinde. Gerçi bu Ramazan boyunca uygulanacak “geçici bir ateşkes” gibi olacak gözüküyor ama kalıcı olmaya dönüşmesi de yabana atılmaz bir ihtimal.
Şiddet tırmanışının hemen ardından, Diyarbakır’da 99 sivil toplum örgütü, son olarak Demokratik Toplum Kongresi ve aynı şekilde BDP, “ateşkes” çağrılarını yüksek sesle ifade ettiğine göre ve benzer “sinyaller” Kandil’den konuşan Murat Karayılan’dan da alındığına göre, çok yakında bir “ateşkes” duymak, sürpriz teşkil etmeyecek.
Elbette, Batman’da insan hakları savunucusu eski Batman Baro Başkanı ile HEP’li bir ailenin PKK mayınlarıyla hayatlarını kaybetmesi de, “artık yeter” duygusunu PKK etkisindeki Kürt kesimlerinde hissettirmiş ve bardağı taşırmış bir durumda.
PKK’nın Kürt halkı nezdindeki imajı ve kendi selameti açısından da, “ateşkes”e yönelmesi –karşılık göreceği beklentisiyle- mantıklı bir gelişme olacak.
Kuşkusuz, bütün bunların 12 Eylül Anayasa Referandumu açısından da önemi ve değeri bulunuyor. 12 Eylül referandumunun, silahların sustuğu bir ortamda gerçekleşmesi, Kürt halkının serbestlik içinde “evet” kullanmasına imkan verecek.
BDP, “boykot” kararından resmen dönmese bile, “boykot” için tüm güçlerini seferber etmediği ve “halkın kararına saygılı davranacağını” açıkladığı takdirde, Türkiye’nin kendi yararına olacak “demokratik gelişmesi”nin önünü açacak.
*** *** ***
Aynı sağduyuyu, İmralı’nın da göstermesi beklenmelidir. Özellikle, son YAŞ kararlarının, İmralı’ya kendiliğinden ilettiği bir mesaj söz konusu. İmralı, Türkiye’deki güçler dengesinin “asker ağırlığı”nı göz önüne alarak, “denklemi” ona göre kuruyor, kendisinin ve Kürt siyasi hareketinin geleceğini o “asker ağırlığı”nı göz önüne alarak oluşturduğu siyasi pozisyonlarla belirlemeyi esas alıyordu.
Gelinen nokta, Türkiye’nin ufkunda “sivil ve demokratik siyaset”in ağır basacağı hükmünü İmralı’ya verdirirse –ki, verdirmesi gerekir- oradan gelecek “mesajlar” da, gerek kendi bireysel geleceği ve gerekse Kürt siyasi hareketinin genel çıkarları açısından, “yeni denge” hesaplanarak verilecektir.
YAŞ kararlarıyla, Demokratik Toplum Kongresi’nin eş başkanlığa Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un birlikte okumak gerekiyor.
12 Eylül referandumununun ve o bağlamda “Türkiye’nin demokratik geleceği”nin önü, geçen haftaya oranla, şu anda çok daha açık.
PKK’nın ateşkes ilanı ve İmralı’dan gelecek sağduyulu mesajla daha da açılacak.
Paylaş