Paylaş
Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Tahran’a getirdiği hava ise hiç öyle değil. Bambaşka. Cumhurbaşkanı Gül, Ankara-Tahran arası iki buçuk saate yakın uçuşta kendisiyle sohbet ederken, geleceğe yönelik gayet iyimser bir hava verdi.
Gül’ün iyimserliğini besleyen, Amerika’nın Obama ile değişen havası. Obama’nın kitaplarını iki yıl önce kendisine Amerika’da yaşayan bir dostunun ilettiğini, “Dikkat et, Başkanlığa adaylığını koyarsa seçilir” diyerek kendisini uyardığını naklediyor. “O zaman inanamıştım Başkan seçilebileceğine” diyor ve “Kitaplarını okuduğum için Obama’nın düşüncelerini bliyordum. Şimdi yeni yönetim ile tanık olduğumuz Amerika’nın yeni yaklaşımı iki yıl önce okuduklarımla uyuşuyor” diye devam ediyor.
İki kağıt verilse ve ilgi alanlarınızı yazın dense, Türkiye ile Amerika’nın hemen her konuda ilgi alanlarının kesiştiğine işaret eden Abdullah Gül, Obama ile ortaya konmaya başlayan yeni Amerikan dış politika yaklaşımının birçok sorunun çözüm şansını beraberinde getirdiğine inanıyor. ABD’nin bu yeni yaklaşımında “samimi” olduğuna da.
Bu çerçevede, Obama’nın Başkanlık döneminin ilk gezisinde, üstelik “ikili ziyaret” çerçevesinde Türkiye’ye gelecek olmasını da önemsiyor. Malum, Obama, Türkiye’den önce Londra’ya AB, Strasbourg’a NATO, Prag’a AB nedeniyle uğrayacak. Türkiye’ye ise Türkiye için gelecek.
Peki, Obama’nın Türkiye’ye kısa süre sonra geleceğini duymak bir “sürpriz” oldu mu?
“Hayır” diyor Cumhurbaşkanı Gül. “Hillary Clinton Ankara’da bunu açıklamadan önce biz biliyorduk. Washington’dan bildirildi.”
Obama’nın seçiminden sonra kendisiyle yaptığı telefon konuşmasının bir tebrik konuşması boyutunu çok aştığı, birçok sorunu konuştuklarını ve Obama’yı Türkiye’ye davet ettiğini açıklıyor. Davet, ardından yinelenmiş de. Dolayısıyla, Obama’nın bu davete gayet kısa süre içinde ve “sembolizm”i çarpıcı biçimde olumlu yanıt vermesi, Abdullah Gül’ün 2009 yılında Türkiye’nin geniş çevresinde olumlu gelişmeler gerçekleşeceğine dair iyimserliğini besliyor.
*** *** ***
“İklim müsait”... Cumhurbaşkanı Gül’ün 2009 için, İran-Amerika ilişkilerinden Türkiye’nin Ermenistan’la normalleşmesine, Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ’da çözüme yönelinmesine, Ortadoğu’daki gelişmelere ve en önemlisi Afganistan’a, Afganistan-Pakistan hattına uzanan geniş yelpazede olumlu ilerlemeler sağlanacak bir yıl olma ihtimaline dair değerlendirmesi böyle. İklim müsait.
“Kimi zaman ne yapsanız olmaz, konjonktür müsait değildir. Konjonktür müsait olarak liderler ona uygun olmaz. Bu kez, iklim müsait. Amerika’da değişik bir politika yaklaşımı başlayacağına göre, herkesin buna göre hazırlanması gerekir. Amerika’yı da beklemek gerekmez. Herkes, yeni döneme göre kendi politikalarını, önerilerini geliştirmek zorunda” diye konuşuyor.
Bir süre önce Türk devlet sisteminin Afganistan üzerinde yoğunlaşma kararı aldığını, tüm birimler ve kurumların Afganistan’la ilgili çalışmaya başladığını haber veriyor.
Afganistan’ın “Amerika’nın ajandasında birinci konu olduğunu” da daha önce hatırlatmıştı.
Laf arasında, 2009’da Kürt sorununa ilişkin önemli gelişmeler olabileceğine de dikkat çekiyor. “Dış boyutuna ilişkin mi, iç boyutuna mı; yoksa her ikisine de mi?” soruma, “Her ikisine de” karşılığını duraksamadan veriyor. Kuzey Irak iması ile “Sorunun sadece dış boyutu yok. Çok boyutlu. İşi hep dış boyutuna yükleyerek nereye gelindiğini gördük” diyor.
Tebriz’i aştık, Tahran’a yaklaşıyoruz... Bizim için hayati bu konunun ayrıntısına girilmiyor ama 2009’da Kürt sorununa ilişkin çarpıcı ve olumlu gelişmeler belki de sürpriz olmayacak.
Aynı şekilde, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi, öğrendiğimize göre “teknik çalışmaları” tamamlamış, “siyasi iradeyi bekler” kıvama gelmiş. Bu konunun Karabağ sorununa ilişkin Azerbaycan-Ermenistan ilerlemesine bağımlı bir yönü de var. Anlaşılan orada da bir “kıvam”a ulaşılmış. “Ancak” diye bu noktada uyarıyor Abdullah Gül, “Kendi haline bırakamazsınız. Devreye girmeniz ve harekete geçirmeniz lazım.”
Buradan ne anlamak gerekiyor?
Abdullah Gül’ün bugün yapacağı en önemli görüşmenin Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile yapacağı görüşme olduğunu ve bu görüşmenin doğrudan Türkiye-Ermenistan normalleşmesi ve Karabağ’da Azerbaycan-Ermenistan uzlaşmasıyla ilişkili olduğunu.
Önceki gece yarısına doğru Türk Dışişleri’nin “Ermenistan dosyası”nı çalışan ekibi, Çankaya Köşkü’ne gidiyordu. Hillary Clinton’un ziyaretinin ardından yayımlanan “Ortak Açıklama”daki “Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmeye ABD’nin, Karabağ sorununun çözümüne ilişkin Minsk Grubu’nun çalışmasına her iki ülkenin katkısı” sözcüklerinin yer almasının verdiği bir “mesaj”ın üzerinde durulması gerektiğine dikkatimiz çekiliyor.
Nisan’da Kafkasya’dan gelecek önemli haberleri bekleyebilirsiniz.
*** *** ***
Tahran’dayız. Gezinin İran faslı düne ait idi.
Herkesin kafasındaki soru “Türkiye, ABD ile İran arasında ‘arabuluculuk’ mu yapacak?” veya “Abdullah Gül, ABD’nin mesajını İran’a mı iletecek?”
Tahran’da yaklaşık 30 yıldır aşinası olduğum Esteghlal (İstiklal-Şah dönemindeki Hilton) otelinde elime geçirdiğim “Iran News” gazetesinin manşeti: “Türkiye İran ile ABD arasında arabuluculuğu ciddi olarak düşünüyor”.
Haber, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın Tahran’a hareket etmeden önce bu yönde yaptığı açıklamalara dayandırılmış.
Cumhurbaşkanı Gül, uçakta “arabuluculuk yapacağız” diye bir cümle kullanmadı ama anlattığı her şey, Türkiye’nin, şu sıra uluslararası gündemin en önüne oturan konusu olan İran ile ABD arasında temasların başlamasını teşvik edeceğini ortaya koyuyordu.
Bu yazıyı Abdullah Gül ile Mahmud Ahmedinejad görüşmesi sırasında yazıyorum. Bu görüşmenin ardından daha önemli ve bize verilen programda yer almayan bir başka görüşme var. İran’ın bir numaralı karar mercii olan “Rehber” ile, Khamenei ile görüşmesi.
Abdullah Gül’ün “Obama dönemiyle açılan fırsat penceresini İran’ın kullanması gerektiğini” Khamenei’ye söyleyeceğini, İran’ın ABD’nin çağrıda bulunduğu Afganistan Konferansı’na katılacağını açıklamasını telkin edeceğini ve geleceğe yönelik “olumlu jest” olarak tutuklu İranlı-Amerikalı iki kişinin serbest bırakılmasını isteyeceğini biliyoruz.
Türkiye’nin rolünün sonuçlarını yakında görmeye başlarız.
Abdullah Gül’ün Tahran ziyaretinin daha geniş “İran boyutu” yarına...
Paylaş