Paylaş
Görüşmenin önemli ayrıntıları gözlerden kaçtı. Beyaz Saray kaynakları, “iki önemli ayrıntı”yı bazı kulaklara fısıldadılar:
1. Obama-Erdoğan görüşmesinin fotoğrafı basına servis edilmedi;
2. Görüşme, Başkan Obama’nın günlük faaliyetlerinin yer aldığı Beyaz Saray internet sitesine konulmadı.
Bu “iki ayrıntı”nın anlatmak istediği bir “diplomatik mesaj” söz konusuydu: Washington, Tayyip Erdoğan’dan memnun değil.
Amerikan tarafı bakımından “öne çıkarılmaması”na özen gösterilen bu görüşmeden kısa bir süre önce, bugünden birkaç gün önce Obama’nın Mart ayında burnunu sürttüğü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray’da bir kez daha kabul edildi. Netanyahu görüşmesi, ABD-İsrail ilişkilerinin “sıcaklığı”nı yansıtan bir atmosferde gerçekleşti.
Oval Ofis’teki görüşmenin ardından taraflar öğle yemeğinde biraraya geldiler; ayrıca Netanyahu, Amerikan Yönetimi’nin önem verdiği konukları için ayrılan, Beyaz Saray’ın hemen karşısındaki Blair House’da kaldı.
Bu “ayrıntılar” da “diplomatik mesaj”dı; Amerika, İsrail’e özel önem veriyor ve dostluk gösteriyor.
Beyaz Saray terazisinin iki kefesine, Türkiye ve İsrail başbakanları yerleştirildiğinde, İsrail Başbakanı (adı Netanyahu olsa bile) şu ara ağır basıyor.
Gerçi Amerika, kasım ayındaki seçimlere gidiyor ve hiçbir Amerikan Yönetimi, iç politika hesapları nedeniyle İsrail ile ters düşmeyi –“lobi” faktörü yüzünden- göze alamaz denebilir ama bütün bu doğrular, şu “konjonktür”de “Obama ibresi”nin Erdoğan-Netanyahu tercihinde ikincisinden yana döndüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Peki, buradan Washington’da Tayyip Erdoğan fotoğrafının üzerine çarpı işareti konulduğu sonucunu çıkartabilir miyiz?
Orada durun.
* * *
Madem Beyaz Saray’ın her “jest” ya da “mimiği”nin “diplomati mesaj” ifade ettiğini göz önüne almak gerekiyor; o takdirde Obama’nın Oval Ofis’te İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği mülakatı da “diplomatik mesaj” olarak okumalıyız.
Türkiye’nin “Batı tarafından kaybedilip kaybedilmediği”ne ilişkin son günlerin moda ve basmakalıp konusuna ilişin olarak Obama, “Türkiye, NATO’da müttefik olan, ekonomisi büyük gelişme gösteren bir ülke. Halkının çoğunluğu Müslüman olmakla birlikte demokratik oluşu, Türkiye’yi bölgedeki diğer İslam ülkelerine de bir modele dönüştürmektedi. Bu nedenle Ankara ile ilişkileri geliştirmeyi önemli addediyoruz” diyor ve Türkiye’nin “AB’ye tam üye olması gerektiğini” güçlü cümlelerle vurguluyor.
Bu konuda son derece de gerçekçi davranıyor. “Bunun Avrupa’da güçlü tepkilere yol açtığını biliyorum. Süreçteki yavaşlamanın ya da Avrupa’daki isteksizliğin Türkiye’de yakın geçmişte gözlenen kimi yönelim değişikliklerinin kökenindeki tek ya da baskın unsur olduğunu sanmıyorum. Bunun Türkiye’deki demokrasinin iç diyalektiğiyle ilgili olduğuna inanıyorum. Ama bunun elbetteki Türk halkının Avrupa algılamasına etkisi olduğu da kesin. Kendilerini Avrupa ailesinin hissetmemeleri durumunda, ittifak ve bağlantı açısından başka yerlere bakmaları doğaldır.”
Bu sözler, Obama’nın son zamanlarda fazlasıyla ve gerçek bağlamından kopartılarak Türkiye’de (ve de Washington’da) tartışılan Türk dış politikasını anladığını ve doğrultusunu “meşru gördüğü”nün ifadesidir.
En ilginci ise birçok Amerikalının, Türk-Amerikan ilişkilerindeki “hayal kırıklığı”nın gerçek nedeni olarak gördükleri Türkiye’nin İran konusundaki tavrı ve son BM Güvenlik Konseyi’ndeki Türkiye’nin “Hayır” oyu ile ilgili söyledikleri.
Obama bu konuda şunları söylüyor:
“İran nükleer programı konusunda İran ile bir anlaşma için arabuluculuk girişimi gibi nahoşluklar yaşandıysa da, bunların Türkiye’nin İran ile uzun bir sınırı olan komşu bir ülke olması ve o bölgede herhangi bir çatışma istememesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bunda, yükselen bir güç konumunda olarak, Brezilya ile birlikte bir güç gösterisi yapma arzusu da rol oynamış olabilir.”
Hadise budur zaten. Türkiye ile Brezilya’nın “yükselen güçler” olarak uluslararası hiyerarşide, hak ettikleri yeri aramakta olduklarını, Tahran Anlaşması’nın bunun yansımalarından biri ve başlıcası olduğunu bu köşede kaç kez dile getirdik, hatırlayabilirsiniz.
Obama, Türkiye’yi doğru anlıyor ve doğru anladığı Türkiye’ye bir itirazı yok. Bu “olumlu” yaklaşımını ise şu sözlerinde bulabiliriz:
“Bizim Ankara ile yapabileceğimiz tek şey. Onları desteklemeyi ve onlara Batı’yla bütünleşmenin avantajlarını açıklamayı sürdürmektir. Bunu, onların büyük bir Müslüman demokrasi olma biçimindeki özgün niteliklerine saygı esasında ve bundan dolayı korkuya kapılmaksızın yapmalıyız. Eğer onlar, evrensel haklara ve devletin laikliğine saygı gösteren bir İslam anlayışını somutlaştırabilirlerse, bu bizler açısından çok iyi olabileceği gibi, muhtemelen İslam dünyasını da olumlu etkileyecektir.”
* * *
Obama’nın İtalyan Corriere della Sera gazetesine Türkiye için söyledikleri, Türkiye’nin ve bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümetinin yakın geleceği açısından, Anayasa Mahkemesi’nin referanduma yolu açan kararından daha bile önemlidir.
Nedenini tartışmak gereksiz.
Obama’nın Netanyahu ile son yakınlaşması, “konjonktürel” ve “taktik” niteliktedir; Türkiye’nin yeni dış politikasıyla ortaya çıkan bugünkü fotoğrafına bakışı ise “stratejik” niteliktedir.
Türkiye’nin yakın geleceğinde “vesayet rejimi”ni sürdürmek isteyenlere ve onların payandalarına Obama’nın başında bulunduğu Washington’dan “ekmek” yoktur.
"Türkiye, NATO'da müttefik olan, ekonomisi büyük gelişme gösteren bir ülke. Halkının çoğunluğu Müslüman olmakla birlikte demokratik bir ülke oluşu, Türkiye'yi bölgedeki diğer İslam ülkelerine de bir modele dönüştürmektedir. Bu nedenle
Türkiye'nin AB'ye tam üye olması gerektiğini belirten Obama, konuya yaklaşımını şu cümlelerle özetledi:
"Bizler her ne kadar AB üyesi olmasak da, öteden beri Türkiye'yi AB'ye
İRAN İLE İLİŞKİLER
Obama, İran'ın nükleer programı konusunda ABD ile Türkiye arasında gözlenen yaklaşım farklılığını konusunda ise, "Nükleer konusunda İran ile bir anlaşma için arabuluculuk girişimi gibi nahoşluklar yaşandıysa da, bunların Türkiye'nin İran ile uzun bir sınır bölgesi olmasından ve o bölgede herhangi bir çatışma istememesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bunda, yükselen bir güç konumundaki Brezilya ile kas gösterisi yapma arzusu da rol oynamış olabilir" dedi.
ABD Başkanı Obama, Türkiye'nin İslam ile demokrasiyi bağdaştırma konusunda bir model ülke olabileceği imasında da bulunarak, "Bizim Ankara ile yapabileceğimiz tek şey, onları desteklemeyi ve onlara Batıyla bütünleşmenin avantajlarını açıklamayı sürdürmektir. Bunu, onların büyük bir Müslüman demokrasi olma biçimindeki spesifik niteliklerine saygı esasında ve bundan dolayı korkuya kapılmaksızın yapmalıyız.
Paylaş