Yarın PKK’nın tek taraflı ateşkesinin, kendi deyimiyle “eylemsizlik”in süresi doluyor. Ne olacak? Sıra silahların konuşmasına mı gelecek yine?
Bunun cevabı, İmralı’da Abdullah Öcalan’da. Ayrıca, Murat Karayılan’ın Kandil”de Ertuğrul Mavioğlu’ya anlattıklarını satır satır ve satır aralarıyla dikkatle okursanız, önümüzdeki sürecin karakteristiklerini anlayabilirsiniz. Elbette, Murat Karayılan’ı “nasıl okumamak gerekir” diye de bir kılavuz sahibi olmak gerek. Bunun cevabı ise gayet basit: Cemil Çiçek’in okuduğu gibi okumamalısınız. Niçin? Çünkü, Murat Karayılan’ın Ertuğrul Mavioğlu’na anlattıklarını Cemil Çiçek gibi okursanız, bundan çıkacak sonuç, sadece ve sadece “çatışmaya devam”, “kan ve gözyaşı” olur. En tehlikelisi ise, Cemil Çiçek’in “Tamil Kaplanları”nı telaffuz etmesi ve PKK ile Tamil Kaplanları arasında ilişki bulunduğunu öne sürmesi (üstelik, “bunu biliyoruz” dedi istihbarat bilgilerine sahip olduğu imasıyla) oldu. Pyrrhus zaferiyle sorun çözülmez Tamil Kaplanları, dönemimizin etnik temelli silahlı mücadeleleri içinde hükümet güçlerinin kesin bir askeri zaferle çatışmayı noktaladığı tek örnek. Sri Lanka hükümeti, bu sonucu elde ederken, binlerce insanın adeta katliam boyutlarında kanı döküldü, onbinlerce, yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu. Yani, çok ama çok maliyetli bir “Pyrrhus zaferi”dir Sri Lanka’da Tamil Kaplanları’na karşı elde edilen. Ayrıca, Tamil sorununun ertelenmediğini, yarın-öbür gün kendini bir kez daha ortaya koymayacağını kimse iddia edemez. Sri Lanka hükümetinin “askeri zaferi”, Tamil sorununun “nihai çözümü” anlamına gelmiyor. PKK konusunda Tamil Kaplanları analojisi, bu bakımdan, doğru değil. Hem Türkiye’de Kürt isyanlarına karşı Sri Lanka’da Tamillere uygulanmış olan benzeri yöntemlerle sonuç alınmıştı. PKK’ye karşı askeri yoldan sonuç alınamaz 1925 Şeyh Said İsyanı, 1929-30 Ağrı Dağı İsyanı ve en önemlisi 1937-38 Dersim İsyanı’nın bastırılma yöntemleri, esas olarak, Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları’nın başına gelen benzer biçimde oldu. Ne oldu? Kürt sorunu çözülmüş mü oldu? Ne münasebet. Kürt kimliğini inkar, baskı ve askeri yöntemlerle sonuç alındığına dair, devlet, kendini ve toplumu aldatmış oldu. Zira, Kürt isyanı, üçünün toplamından daha fazla bir güç ve coğrafi yaygınlık ve dahası sağlam bir kitle temeliyle, 1984’den sonra bir kez daha patlak verdi. PKK’yi, Sri Lanka hükümetinin Tamil Kaplanları’nı yendiği gibi yenemezsiniz. Bu, ortada. 1925-1929-1937 isyanlarının toplam gücünden daha güçlü ve 25 yıldan fazla bir süredir devam eden, üstelik “yenilmemiş” olan bir isyana ilişkin olarak, Tamil Kaplanları analojisi ile yol alamazsınız. PKK çöküyor mu, güçlendi mi? Bunca yıldır hiçbir şey anlamadıysanız, bunu anlamış olmanız gerekirdi. O bakımdan, Cemil Çiçek’in Murat Karayılan’ın Radikal’de yayımlanan açıklamalarından gerekli olanı anlamadığı besbelli. “Bunlar taktik açıklamalar” diye kestirip atmış, Karayılan’ın açıklamasının en can alıcı noktalarından biri “Devlet bizi yenemeyecek. Biz de devleti yenemeyeceğimizi anladık” sözleri. Bunu kimisi “PKK’nın artık çökmek üzere olduğunun belirtisi” olarak görüyor. Baştan aşağı, tepeden tırnağa yanlış. Karayılan’ın o sözlerini, Abdullah Öcalan, bana ta 1993 yılının Mart ayında Bekaa’daki özel görüşmemizde de söylemişti. O günden bugüne 40 bin insan öldü ve PKK, silahlı güçlerini 1993 yılındaki oranlarıyla koruyor. O yıl ve yıllarda, PKK nüfuzundaki Kürt siyasetinin seçimle işbaşına gelebildiği 100 belediye yoktu. Şimdi var. PKK’nin devleti, devletin de PKK’yi yenemeyeceği, yıllar öncesinden biliniyordu. Murat Karayılan, malumu bir kez daha ilam etti. Hepsi o. Ateşkes süresi uzamalı Murat Karayılan’ın Ertuğrul Mavioğlu’na yaptığı ve Radikal’de yayımlanan açıklamaları, bir “durum tespiti” ve oradan yola çıkılarak, “askeri çözüm dışında çözüm yollarının önünü açmak” girişimi olarak da değerlendirebilirsiniz. Öyle de yapmalısınız. Bu anlamda, elbette “taktik açıklamalar”dır ama bu “taktik açıklamalar”ı “stratejik sonuçlar’ çıkartmak için değerlendirmek gerekir. Sorumlu devlet adamlığı da odur zaten. PKK’nın “eylemsizlik” kararını, yani ateşkesi, “sorumlu devlet adamları”nın sahneye çıkmasına imkan verilmesi için uzatmasında, -kendisi dahil- herkes açısından yarar var.