Paylaş
Öyle mi?
Öyle. 13 Haziran başlıklı yazımızın başlığı buydu ve nedeninin, nasıl olabileceğinin üzerinde o yazımızda enine boyuna durmuştuk.
Peki, “ülkeler parçalanarak sınırlar değişir” mi?
Bu da mümkün. Zaten genellikle öyle olur. Mesut Barzani’nin açıklamalarından sonra Irak’ın bu yönde yol aldığı daha kuvvetle seziliyor.
İkisi de, Irak için, giderek Suriye için ve tüm Ortadoğu için geçerli. Ya “sınırlar değişmeden ülkeler parçalanacak” veya “ülkeler parçalanarak sınırlar değişecek.”
Durum bu. Irak için özellikle bu.
IŞİD’in Musul’u aldığı gün (10 Haziran), belki de “Irak filmi”nin “geriye sarılmaması”nda bir “milat” oldu, çünkü aynı gün idari kontrolü zaten Kürtlerde olan Kerkük, askeri olarak da Kürtler’in eline geçti.
Musul’un IŞİD’in eline geçmesiyle “Şii-Sünni fay kırığı”nın parçaladığı Irak’ın “Arap-Kürt fay kırığı” üzerinden de parçalanmasının zemini döşenmiş oldu. Kerkük, her vakit, Kürtler’in nihai bir bağımsızlığı için gerekli “altyapı”yı ifade etmişti.
Öyle ki, Saddam, Kerkük’ün, merkezi Bağdat hükümeti kontrolünde, yarısı da “Kürdistan Bölgesi”ne bırakılacak ve “Kürt özerk yönetimi”ne geçecek şekilde ikiyi bölünmesini bile kabul etmiş, fakat Kerkük’ün “tümünü” isteyen Molla Mustafa Barzani tarafından bu “taviz” kabul edilmemişti.
Sonuç, Bağdat-Kürdistan savaşının yeniden patlak vermesi olmuş, savaş Kürtler için felâketle bitmiş, “Kürt ulusal hareketi “ ezilmiş, Molla Mustafa önce İran’a daha sonra ABD’ye sığınarak orada hayata gözlerini yummuş, hareket Barzani ve Talabani (KDP-KYB) şeklinde ikiye ayrılmış, Saddam, merkezi Erbil olmak üzere, “isyancı Kürtleri dışlayan” bir Kürt özerk yönetimi kurdurtmuştu.
Kerkük’ün tümü Kürtler’in eline, Musul, IŞİD-Saddamcılar ittifakının eline geçtiği gün, Mesut Barzani’nin sağ kolu Dr. Fuad Hüseyin “10 Haziran’dan sonra herşeyin Kürtler için artık geri dönüşü olmayacak biçimde değiştiğini” açıkladı.
En önemlisi, bizzat Mesut Barzani’ni CNN’in ünlü muhabiri Christiane Amanpour’a yaptığı açıklama.
“Son on yıldır yeni ve demokratik bir Irak inşa edebilmek için her türlü esnekliği ve çabayı gösterdik, elimizden gelen her şeyi yaptık. Fakat maalesef bu tecrübe, olması gerektiği gibi başarılı olmadı” ve daha da önemlisi “Bugünkü Irak, bildiğimiz ve yaşadığımız iki hafta önceki Irak’tan artık farklı” sözlerinin üzerine Christiane Amanpour’un, “Bu bağımsızlık isteyeceksiniz anlamına mı geliyor?” sorusuna Barzani’nin şu cevabı gelişmelerin yönünü fazla tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gösteriyor:
“Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti geldi. Biz de Kürt halkının kararı neyse onu destekleyeceğiz.”
Barzani, “Irak’ın dağılmasına neden olmaktan endişe etmiyor musunuz?” sorusunu ise gayet haklı biçimde şöyle cevapladı:
“2003’te rejimin yıkılmasından sonra, Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü biz Kürtler koruduk. Son on yıldır bu işi biz yaptık. Fakat şimdi Irak zaten bariz biçimde dağılıyor. Merkezi hükümet her şeyin üzerindeki kontrolünü kaybediyor. Ordu, polis ve her şey dağılıyor. Şu an IŞİD dediğimiz oluşumun ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Ortaya çıkan yeni bir devletle çok uzun bir sınırı paylaşıyoruz. Bu bizim suçumuz değil, Irak’ın çöküşüne biz neden olmadık. Bilinmeyenin esiri olmak istemiyoruz.”
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır ile başladığı ve IŞİD’in arkasından “Sünni desteğini çekmek” ve ayrıca Irak’ta Maliki’nin yerini alacak, bir “Şii-Sünni-Kürt uzlaşması”na dayalı bir hükümet oluşturulması amacıyla başlattığı Ortadoğu turunda, Erbil’e de uğradı. Mesut ve Neçirvan Barzani, Barham Salih ve Kubat Talabani ve Gorran lideri Nuşirevan Mustafa ile görüşecek.
Yani, KYB’nin “İran etkisi” altında bulunduğu ileri sürülen kanadının dışındaki veya “ABD’ye açık” tüm Kürt siyasi şahsiyetlerle yaptığı görüşmeden sonra, Kürtleri, “Irak’ın bütünlüğü”nü korumaya ikna edebilir mi?
Barzani, Amanpour'un kendisine “ABD'nin Kürdistan’ın bağımsızlığına sıcak bakmadığı” ve “ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Erbil ziyaret edeceğini hatırlatması” üzerine “Şiiler ve Sünniler arasında bir anlaşma ve yönetimde gerçek bir ortaklık olması halinde IŞİD’in bölgeden uzaklaştırılmasının mümkün olabileceğini” söylemiş, “Bunun sorumlusu her kimse, görevini bırakmalıdır” diyerek de Maliki’nin istifasını istemişti.
Barzani, “Maliki, siyasi otorite ve gücü tekelleştiriyor. (Bu özelliğin sadece Maliki’ye ait bir “defo” olduğunu söylemek herhalde gereksiz…cç) Yanlış politikalarının sorumluluğunu almalı” demişti.
Bütün bunlardan nasıl bir sonuca varmalıyız?
Kerry, eğer, Maliki’nin yerine bir Şii-Sünni uzlaşmasına dayalı hükümet oturtmayı ve bu çerçevede bölgedeki Sünni güçlerin (en önemlisi S. Arabistan, Katar ve Kuveyt’in) IŞİD ve benzeri güçlere desteklerini çekmelerini sağlayabilirse, ayrıca, gerçekleşmeye başlayan ABD-İran uzlaşmasını Suudilerin “bozması”nı önleyebilirse, vs. vs. Kürtleri de bir süre daha “Bağdat merkezli bir Irak” yapılanması tecrübesine devam etmeye ikna edebilir.
Kerry’nin bu “imkânsız misyonu” yerine getirebilmesi çok da muhtemel değil. Sadece, tümüyle kendi eseri olan ve mevcut duruma oranla “çok daha az karmaşık” olan “Filistin-İsrail barış süreci” bile yakın geçmişte başarısızlığa uğradı.
Obama yönetiminde Başkan Yardımcısı Joe Biden’a ait bulunan “Irak dosyası” karmakarışık olmuş ise bunun üstesinden John Kerry’nin gelebilmesi pek mümkün gözükmüyor.
Irak, 100 yıla yakın bir süre öncesindeki “sentetik” bir “imalat” idi. Dikişleri çoktan atmıştı. Suriye’de son üç yıldır cereyan eden gelişmeler, Suriye’yi içeriden çökerttiği gibi Irak’ın atmış olan dikişlerini de söktü.
Irak gibi bir “sentetik ürün” ancak Saddam tipi zalim bir diktatörlük ile -ruhen değil ama fiilen- “birarada” tutulabilirdi. 2003’te Amerikan güçleri ile müttefikleri, o “baskı çarkı”nı ve “dişlileri”ni kırınca, Irak’ın “kaçınılmaz çözülüşü” de başlamış oldu.
Şu günlerde bunun aşamalarından birini yaşıyoruz. “Musul’un düşüşü” (IŞİD’den Saddamcılara uzanan Sünni koalisyonu tarafından) ya da “düşürülüşü” ile Irak’ın toparlanamaz biçimde dağılması ve bu çerçevede Kürtler’in bir “bağımsız devlet”e doğru adeta önlenemez ilerleyişi hızlandı.
Peki, IŞİD’in askeri kazançları, ABD hava saldırıları desteğiyle geri çevrilse, “Kürdistan bağımsızlığı”nın önüne geçilemez mi?
Leslie Gelb, “Irak’daki durum, büyük bir altüst oluş” diyor, “ABD’nin insansız uçakları ya da hava saldırılarıyla geri çevrilemez. Sorun, yerde; gökte değil.”
Gelinen noktada, Irak’ta oluşacak bir “bağımsız Kürdistan”ı, en önce Türkiye’nin önlemeye kalkışması düşünülürdü. Oysa, “yeni Ortadoğu konfigürasyonu”nda, Türkiye’nin en yakın müttefiki, Irak Kürdistanı.
Türkiye’nin “bağımsız Kürdistan”a ebelik yapabileceği akla gelir miydi?
Olabilir. Olduğu vakit, “Kürdistan” kurulur; Ortadoğu’da sınırlar değişir…
Paylaş