Paylaş
Türkiye’nin Kürtler nezdindeki güvenilirliği, Kobani ile birlikte çok ağır yara aldı. Kobani düşmese de –ki, düşmeme ihtimali artık çok güçlenmiş halde- bu böyle. Ama, düşseydi, “Çözüm Süreci”nin “ölümcül bir darbe” alacağı kesin olacaktı.
O nedenle, AKP iktidarının temsilcileri, bugüne kadar yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri gibi, YPG’lilere dil uzatacaklarına ve Kürt siyasi haretekinin bileşenlerini aşağılayacaklarına, kalksınlar, sabah-akşam Kobani’de direnenlere ve IŞİD’e karşı işbirliğindeki ayak sürüdükleri ABD’nin hava harekâtına dua etsinler ve teşekkür etsinler.
Kobani’nin düşmesi, Türkiye’nin esenliği için gerçekten felâket olacaktı. Halâ risk var ama azalmış vaziyette. YPG’nin hamle üstünlüğünü ele geçirdiği, özgüveninin arttığı ve moralinin yükseldiği yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.
Pentagon Sözcüsü Amiral John Kirby, Kobani’nin risk altında bulunmaya devam ettiğini açıklarken, “IŞİD ilerlemesinin durdurulduğunu” belirtmeyi ihmal etmedi.
Son günlerde özellikle yoğunlaşmış olan hava saldırılarının bu durumun elde edilmesindeki rolü açık. CENTCOM kaynaklarının yayımladığı hava harekâtı haritası herşeyi zaten açıkça anlatıyor. Önceki gün itibarıyla Kobani’deki IŞİD hedeflerine yönelik hava saldırısı sayısı 122’yi bulmuştu. Buna dün öğlene kadar gerçekleştirilen 14 saldırıyı da ekleyebilirsiniz.
Bu rakamı, Musul Barajı çevresindeki 102 sayısı izliyor. Ardından Erbil geliyor; 40 sayısı ile ve Şengal 29 ile. Günler önce, “Koalisyon”un Erbil’e tehdit ve Musul Barajı’nı eline geçirmesi üzerine IŞİD’e gösterdiği hava saldırısı tepkisini Kobani’de tekrarlaması halinde durumun çok değişik olacağına ilişkin tespitimiz böylece doğrulanmış oluyor.
Gelinen nokta ve Kobani savunucularına egemen olan hava, YPG’nin Kobani’deki üst düzey komutanlarından Mahmud Berxwedan’ın ANF ile uzun mülakatında gayet net biçimde görülüyor. Türkiye’ye (daha doğrusu AKP hükümetine) bakış açısının da yansıdığı söz konusu mülakattan bölümler:
“… İlk günlerde yardım yapılmadı. Eğer ilk günler bu son günlerdeki gibi destek verilmiş olsaydı, DAİŞ (yani IŞİD) kente ulaşamazdı. İlk 15-20 günde de DAİŞ’e karşı oluşturulan bu koalisyondan herhangi bir destek gelmedi. Ama bu son on günde önemli bir rol oynadılar. YPG ile koordineli bir şekilde önemli bir rol oynadılar. Büyük bir dikkatle çalıştılar. Şimdiye kadar hedeflerinde herhangi bir şaşırma olmadı.
“Şimdiye kadar DAİŞ yenilmiştir. Bir haftada Kobani’yi alacaklarını hesaplamışlardı; ama direnişimiz ikinci ayına girdi… Başta Türkiye ve DAİŞ’e destek veren birçok gün, bu saldırıları bilinçli olarak planladı. İrademizi burada kırmak istediler. Burada başarmak istediler. Eğer burada başarıya ulaşsalar adım adım diğer bölgeleri de hedef alabilecekler ve Afrin’i de, Cezire’ye de hedef alabileceklerdi… ‘Düştü, düşecek’ diyen ve onları destekleyen devletler de yenildi. Esasında onlar yenildi.
… Bir süredir savaş kentte devam ediyor. Erdoğan’ın dediği gibi ‘düştü, düşecek’ şeklinde tahmin ediyorlardı. Bayram günü kentte namaz kılacaklarını tahmin ediyorlardı… Kobani düştü diyenlerin hayalleri ve umutları kırıldı burada. Son üç gündür artık bir adım bile ilerleyemiyorlar. Son üç gündür artık geri çekilmiyoruz ve adım adım ilerliyoruz. DAİŞ helak oldu, yoruldu, güçten düştü, gücü tasfiye oldu, operasyonel gücü kırıldı… Onların o saldırgan ve profesyonel güçlerinin yüzde 70’i öldü…
DAİŞ, o 3-5 günde gittiği her yeri alma stratejisinin Kobani’de tutmayacağını anladı. Kobani sahası Musul, Irak ya da Suriye’nin bazı sahaları gibi değil… Bir aylık direnişten sonra artık ilerliyoruz… Bu adım adım ilerleyerek zafere gidecektir.”
ABD Sözcüsü PYD ile doğrudan ilişki kurduklarını açıkladı. Mesut Barzani, “Bizim için Erbil neyse, Kobani odur” dedi. Barzani, PYD lideri Salih Müslim ile biraraya geldi. YPG, peşmerge üzerinden Erbil’deki Amerikan harekât merkezinde askeri işbirliği yapıyor. YPG’liler, Amerikalılara teşekkür ediyor.
Bu arada, NATO komutanlarına Bosna ve Afganistan’da danışmanlık yapmış olan George Petrolekas, Howard Coombs ile birlikte The National Interest dergisinde “Kobani: A Metaphor For the Contradictions Facing the West” (Kobani: Batı’nın Yüzyüze Kaldığı Çelişkilere dair bir Metafor) başlıklı yazısında, Kobani’den söz ederken, “Hava saldırıları ile birleşerek, Kürt savaşçılarının cesareti ve azmi, şehrin dayanabilmesini mümkün kıldı. Kobani, ayrıca, ruha sahip direniş karşısında çok güçlü olmadığını da kanıtladı. Tam tersini kanıtladı…” satırlarıyla Kürtlere övgü yağdırıyor.
Günler öncesinde, “Kobani Kürtlerin Stalingrad’ı” diye tanımlanmıştı. Bu, giderek, bir “temenni” olmaktan çıkıp, “gerçeklik” haline geliyor.
Kobani ile birlikte, “bölge dengeleri” ve “uluslararası siyaset sahnesi”nde farklı bir “Kürt imajı”nın ve dolayısıyla onunla birlikte farklı bir “Kürt siyasi hareketi”nin olacağı besbelli.
Kobani’nin sonuçlarından biri, “düşmediği için” ve “düşmemesi halinde”, Türkiye’deki “Çözüm Süreci”ni de batmaktan kurtaracak olması olacak.
Ne var ki, bu, Kürtler nezdinde mevcut iktidarının “üstü kapalı biçimde IŞİD’i kollamış” ve “aslında Kobani’nin düşmesini istemiş olduğu” algısını ortadan kaldırmayacak. Örnek, yukarıda alıntıladığımız Kobani’deki YPG komutanının sözleri.
Kürtler, Türkiye’deki iktidarın Abdullah Öcalan’a taviz vermeye, “konumunu geliştirmeye” mecbur kaldığına, o nedenle iki yıl önce bu “Süreç” başladığı vakit ortaya konması gereken “Yol Haritası”nın devreye sokulmakta olduğunu ve Öcalan için AKP’lilerin ağzından bal damladığını görüyorlar.
“Çözüm Süreci”nin Kobani’nin düşmemesi sayesinde kurtulması, elbette, çok iyi bir şey. Ancak, “Çözüm Süreci”nin bundan sonraki aşamalarına gidecek olan yolda, Kürtlerin daha güçlü, AKP iktidarının daha zayıf bir noktadan yola koyulacağı gerçeğini de görmeliyiz.
Yani, şöyle de söylenebilir: Kobani’de Batı ile işbirliği halinde bir “Kürt zaferi” kazanılması durumunda, Kürtler, Türkiye’ye karşı, bırakın “borçlu” olmayı, kendilerini “alacaklı” hissedebilecekler.
O bakımdan, AKP iktidarının, bundan böyle “oyalama taktikleri” ile zaman harcamasının, Öcalan’ı “överken”, PKK’ya (Kandil), PYD’ye, HDP’ye, vs. yönelik sürekli saldırgan ve hakaretamiz bir dil tutturarak “sövmesi”nin anlamı olmaz. Abdullah Öcalan’ın “PKK lideri” olduğunu unutarak ya da unutturmaya kalkarak, sürdürülecek bir “böl-yönet” politikası vakit kaybetmekten ve acıları arttırmaktan başka sonuç vermez.
Öyle yaparlarsa, “Çözüm Süreci”ni “Kobani’nin düşmemesi” bile kurtaramaz…
Paylaş