Paylaş
Cuma gecesi Kobani’nin düşmesi kaçınılmaz görünüyor, adeta saatler sayılıyordu. Şimdi ise askeri denge değişebilir.Türkiye-Suriye Kürtleri, IŞİD’e karşı Kobani’de kazanacak gibi.
Türkiye-Suriye Kürtleri diye bilinçli olarak yazdık, zira “Kobani direnişi”, aradaki sınırı sadece ruhen değil “fiilen” de ortadan kaldırmıştır.
Kürtler, IŞİD’in Kobani’nin doğu, güney ve batı cephelerinden saldırdığını görüyor ve Türkiye’nin ise sınırı kuzeyden “koruyarak” IŞİD’e destek verdiğine inanıyorlar. Son bir hafta içinde, onbinlerce Suriyeli Kürt, Kobani civarından gelip, Suruç ve çevresine sığındı, akrabalarının evine yerleşti. Gençler Suruç’tan Kobani’ye geri dönmek istedi. Ayrıca, İstanbul’dan Van’a kadar uzanan alandan, yüzlerce Türkiyeli Kürt, Kobani’ye destek için sınıra yığıldı.
Bir haftadır, güvenlik kuvvetlerinin bu insanlarla çatışması ve gaz kullanması, Kürtlerde, Kobani’nin ellerinden alınması için AKP iktidarının IŞİD ile işbirliği yaptığı algısına neden oldu.
Bu yüzden, Kobani’deki gelişmelerden ötürü, Kürt siyasi hareketinin “askeri-siyasi merkezi”nde AKP’ye dönük güvensizlik en yüksek düzeyde –Cemil Bayık ve Murat Karayılan’ın açıklamaları- dışa vuruldu. Kobani’deki durum, Türkiye’deki “Çözüm Süreci”nin AKP’nin istediği şekilde yol almasını tehlikeye soktu.
Nitekim, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın telaşla dün Mardin’e koşmasından, Ahmet Türk’ü ziyaretinden ve “Suriye Kürtleri, tarihi olarak, Esad’ın değil, Türkiye’nin dostu ve müttefikidir” açıklamasını yapmasından, hükümetin telaş ve paniği anlaşılabiliyor.
Suriye Kürtleri, tarihi olarak, Türkiye Kürtlerinin bir parçasıdır ve önemli bir kesimi, 1925 Şeyh Said İsyanı’nın ardından “sınır”ı aşarak Suriye topraklarına sığınmışlardır. Yani, “tarihi” olarak Türkiye’deki “hükümetlerin” –buna AKP de dahil- hiçbir zaman “dostu ve müttefiki” olmamıştır. Ayrıca, aynı Yalçın Akdoğan, daha birkaç gün önce Kobani Kantonu’nu yöneten ve IŞİD’e karşı direnen PYD için “önce Esad ile ilişkisini kessin” gibisinden hasmane uyarılarda bulunmuştu.
Bir gece önce PKK liderlerinden Mustafa Karasu, Sterk TV’de “Yalçın Akdoğan blöf yapıyorlar, taktik yapıyorlar diyor. Doğru yaklaşmazsa biz ona ne yapacağımızı göstereceğiz” diye konuşuyor; ertesi gün Yalçın Akdoğan, “hidayete” erip Mardin’de “Suriye Kürtleri, Türkiye’nin tarihi olarak dost ve müttefikidir” sözlerini sarfediyor.
Önemini vurgulamak için öncesinden defalarca anons edilen aynı tv söyleşisinde Mustafa Karasu, “DAİŞ” diye söz ettiği IŞİD ve Türkiye ilişkisine ilişkin olarak, “DAİŞ bu kadar cesareti nereden aldı? Hepsini Türk yönetiminden aldı. Halâ AKP yandaşı basında tutum yoktur. ABD-Avrupa bastırdığı için şimdi biraz tutum alıyor. Nedeni de PYD’dir. Çünkü PYD savaşıyor DAİŞ’e karşı… Benim bölgedeki etkim ortadan kalkar mı kaygısıyla şimdi DAİŞ’e tutum aldı… DAİŞ’in saldırısının amacı Kobani’yi boşaltmak. Türkiye de bunu istiyor. Türkiye tampon bölge kurarsa buna karşı direnilecektir” diye de konuşmuştu.
Karasu, bu sözleri söylediği sıralarda, Kobani’nin düşmesi an meselesiydi. Cuma gecesi, kente hakim Zorava tepesinin IŞİD’in eline geçtiği haberi gelmişti. Sabaha karşı Kobani’yi kuşatan IŞİD güçlerine karşı girişilen hava harekâtının ardından dün öğle saatlerinde PYD’nin silahlı kolu olarak anlaşılan YPG’nin Zorava tepesini tekrar ele geçirdiği haberi geldi.
Kobani’nin “simgesel” ve “psikolojik” önemini günlerdir vurguluyoruz ama AKP çevreleri bunu anlamayı da, kabullenmeyi de reddettiler. ANF’de dün yayımlanan “Kobani’nin gerisinde başka bir yer yok!” başlığını taşıyan yazının şu cümleleri, Kürtler nezdinde Kobani ile ilgili herşeyi özetliyor:
“Stalingrad nasıl ki sosyalizmin ideolojik simgesiydi. Kobani de Rojava devriminin ideolojik simgesi. Çünkü Rojava devrimi, Kobani’de örüldü. Esad rejimi ilk önce Kobani’den kovuldu. Kobani’yi Afrin, Derik, Amude, Derbesiye, Serekani, Çil Axa, Tirbespiye ve Rumelan takip etti…”
Dolayısıyla, Kobani’de dün sabaha karşı ortaya çıkan “yeni askeri denge”, Kobani’nin “Kürtler için Stalingrad konumu”nu öylesine tahkim edecektir, bundan sonra, gelişmeler hangi yönde ilerlerse ilerlesin, Türkiye’deki AKP iktidarı açısından bir tür “Kobani milâdı” oluşturmuş olacaktır.
Bu gerçeği, bir dönemin Radikal 2’sinin değerli yazarlarından İrfan Aktan, internet sitesi Zete’de “Çözüm Süreci biterken…” başlıklı çok önemli tahlil yazısında irdeledi:
“Bir taraftan Batı’dan gelen tazyik, öbür taraftan Kürt hareketinin çatışmasızlığın anlamsızlaştığını açıklayarak yaptığı hamle, Türkiye’ye yeni bir hatta zorluyor. Davutoğlu’nun ‘stratejik derinliğinin’ bu labirentteki makul yolu görmeye yetmemesi, IŞİD’in Kobani kuşatmasını desteklemesi, Kürtlerin büyük savaşını beraberinde getirebilir.”
İrfan Aktan’ın yazısının en vurucu bölümü, yukarıdaki cümleleri izleyen şu son cümleleri:
“Deneyimler göstermiştir ki, barış müzakerelerini başarıya ulaştıramayan ülkeler, müzakere öncesindekilerden çok daha büyük yıkımlarla karşılaşırlar. Bu yıkıcı dönüşe müsaade etmemek, AKP’yi IŞİD’le savaşmaya zorlamak, barış isteyen herkesin boynunun borcu.”
Uzun süredir yapmaya çalıştığımız işte tam da bu, bir tür “imkânsız”ın peşinde koşmak: AKP’yi IŞİD’le savaşmaya zorlamak!
AKP’nin IŞİD’e karşı böylesine net bir tavır alması, birçok sonucu birarada ve beraberinde getirecek:
1. Dünyadaki İslam algısını olumlu biçimde yerli yerine oturtacak.
2. Yirmibirinci yüzyıl’ın içinde bulunduğumuz dönemine işaret eden “Sünni iç savaşı”nda Selefi-Vahhabi geleneğin yenilgisine işaret edecek. (Ki, Erdoğan ve Davutoğlu gibi AKP’li ileri gelenlerin sürekli gönderme yaptıkları Osmanlılar, 19. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde Arabistan Yarımadası’nda kendilerine karşı ayaklanan Vahhabilere aman vermemiş, ezmişlerdi. “Modern Mısır”ın kurucusu olarak kabul edilen Kavalalı Mehmet Ali Paşa (Arap ve Batı tarihlerinde Muhammed Ali), Vahhabi ayaklanmasını başarıyla ezmiş olan Osmanlı komutanıydı.)
3. Böylelikle, bir yandan Sünni Müslümanlığı, Ortadoğu’da cereyan etmekte olan “Müslümanların 30 Yıl Savaşları”nda, bir başka deyimle “mezheplerarası savaş”ta rahatlatır ve demokratikleşmeye açık hale sokarken, Türkiye’yi de ağırlıklı Sünni kültürel özelliğinin yanısıra “laik siyasi kimliği” ile mezheplerüstü ve dolayısıyla gerçek bir “bölge gücü” konumuna taşıyacak.
4. Türkiye ile başta ABD olmak üzere Batı dünyasının rayından çıkmakta olan ilişkilerini rayına sokacak.
5. Şu anda gerek Irak ve gerekse Suriye coğrafyasında “Kürt varoluşu”nu ve “Kürt uyanışı”nı tehdit eden bir numaralı unsur haline gelmiş olan IŞİD’in bertaraf edilmesinde oynayacağı rol ile Türkiye ile Kürtler (tüm Kürtler) arasında güçlü bir barışın zeminini oturtacak.
Bütün bunları bu AKP iktidarından bekleyebilir miyiz?
Sorun burada zaten. Onun kafasında –ABD Genelkurmay Başkanı’na göre “acil olmayan” ve uluslararası destek alması pek kuşkulu olan “tampon bölge” ya da Tayyip Erdoğan’ın dilindeki “güvenli bölge” var. Bu ise, IŞİD’e karşı değil, Kürtleri hedef alıyor.
Açık söyleyelim: Kürtlerle birlikte IŞİD’e karşı durmadan olmaz.
Hele Kobani’den sonra.
Paylaş