Paylaş
Biri Milliyet’in, diğeri Taraf’ın manşet haberlerinde örtüşen birçok nokta var, birinde olmayan diğerinde bulunan önemli bir “nüans” da var.
Ancak, her ikisini üstüstü koyup baktığınızda “PKK ve Kürt sorununda yeni strateji”nin aslında ve özünde kırk yıllık “strateji”den pek bir farkı olmadığı görülüyor.
“Devletin Yeni Kürt Planı”nın ise –eğer gerçek ise- pek “yeni” bir tarafı yok.
Her ikisi de, “güvenlik öncelikli politika”nın “yeni ambalaj” ile servis edilmesinden fazla bir anlam taşımıyor ve ne “PKK” ve ne de “Kürt sorunu”nu çözecek özelliklere sahip bulunmuyor.
“PKK ve Kürt sorununda yeni strateji” 10 madde ile özetlenmiş:
“1. Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset kanalı dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek, kullanılmayacak.
2. İmralı’da Abdullah Öcalan, Kandil’de veya Avrupa’da PKK muhatap alınmayacak, devre dışı bırakılacak.
3. Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK’nın baskısından kurtulacak.
4. Bu amaçla doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyaset kanalıyla çözüm aranacak.
5. Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek, ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan, demokratik yollardan seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisyatif kullanabilecek parti ve partilerle muhatap olunacak.
6. PKK, silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek.
7. PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silah bırakması için olacak.
8. PKK silahlarını Türkiye’ye teslim ettiğinde, yargısal sorumluluğu olmayanlarla nasıl bir prosedür uygulanacağı belirlenecek.
9. Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan hakları ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak.
10. Yerel yönetimler güçlendirilecek, uluslararası hukuka dayalı ilkeler esas alınacak.”
Şimdi de “Devletin Yeni Kürt Planı”na bakalım:
“1. İmralı-Kandil yok, BDP var. ‘Yeni strateji’de Öcalan, PKK sorununda devre dışı bırakılıyor. Devletin yeni muhatabı ise BDP ve zemini de parlamento olacak.
2. Yeni bir Oslo süreci başlatılmayacak. Devlete göre müzakerelerde PKK’nın taraf durumu, Türk-Kürt düşmanlığını körüklüyor. Kürt halkı, PKK’nın insafına bırakılmayacak.
3. PKK’nın silah bırakması çalışmalarında inisyatif Barzani’de olacak. Haziran’da Erbil’de toplanması planlanan Kürt Konferansı’nda Barzani, PKK’ya silah bıraktırma kararını açıklattırmaya çalışacak.
4. Hükümet kaynaklarına göre, artık Türk sorunu, Kürt sorunundan daha tehlikeli. PKK, Nevruz’da Türkleri kışkırtmaya, güvenlik güçleri önlemeye çalıştı.”
Bir de Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin “Kandil’den kripto: ‘Türk Sorunu Çıkarın’” başlıklı dünkü yazısındaki şu satırları, yukarıdaki “Plan” ve “Strateji”nin üzerine yerleştirip, “durumu” okuyalım:
“Kandil telsizlerinden gelen, ‘Halk savaşı çıkartın!’ talimatlarından sonra (Nevruz kutlamalarına) izin verilmemesi kararı alınmış. ‘Kürt-Türk çatışması çıkmaması için önlem alındı’ deniyor... Sertlik, serhildan, Türk-Kürt çatışması. Olumsuzluk adına ne denirse var. Ama, fotoğrafın tamamı bu değil. PKK’ya alan hakimiyeti sağlama imkanı verilmeyecek, psikolojik olarak üstünlük sağlanmasına fırsat tanınmayacak. PKK’nın psikolojik olarak sarsılmasına yönelik bir takım gelişmeler yaşanacak... Başbakan Erdoğan’ın elini güçlendirecek bir hazırlıkların olduğunu söylemekle yetineceğim. Haziran ayı içerisinde Barzani yönetimi, ‘Ulusal Kürt Konferansı’nı düzenleyecek. Konferansta, ‘Kürtler silahı bırakın, demokratik mücadeleyi esas alın’ şeklinde bir kararın çıkması bekleniyor... Böylece, PKK, Kürt Ulusal Konferansı’nın aldığı kararla karşı karşıya bırakılacak...
Peki Öcalan ne olacak? Kitlelerde karşılığı olan bir isim Öcalan. Ama geçen dönem diyalog sürecinde, örgüt üzerinde etkisinin sınırlı olduğu sonucuna varılmış. PKK işine geldiği zaman ‘önderlik’ diyor, istemediği zaman Öcalan’ı yok sayıyor. O nedenle, Öcalan’la bu dönemde bir süreç bu aşamada düşünülmüyor. PKK içerisinde diyaloga en açık isim olarak Murat Karayılan görülüyordu. Son zamanlarda onun da kimyasının bozulduğu sonucuna varılmış. Örgüt liderleriyle diyalog, yerini başka bir düşünceye bırakmış...”
Birbirinden çok farklı üç gazetenin Ankara temsilcilerinin kalemlerinden çıkan satırlar, aynı orkestranın değişik enstrümanlarının çıkarttığı sesler gibi. Orkestra şefi tek: Ankara!
Tümünün en çarpıcı ortak noktası, “PKK’yı ve Kürt sorununu PKK’sız olarak çözmek.” Zaten iniş-çıkışları, arada bir sapmalarıyla kırk yıldır benimsenen “strateji” ve “plan” da bu zaten. “Güvenlik öncelikli politika” dediğimiz de bu.
Ancak, “yeni strateji” ile “yeni plan” arasında önemli bir “nüans farkı” var. “Plan”da “Devletin yeni muhatabı BDP ve zemini de Parlamento olacak” deniyor; “Strateji”de ise, “Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek, ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan, demokratik yollardan seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisyatif kullanabilecek parti ve partilerle muhatap olunacak.”
BDP, her gün Başbakan tarafından “ipleri İmralı ve Kandil’in elinde” olarak ilan edilmiyor mu? “Siyasi inisyatif kullanamamak”la –yanlış bir değerlendirme olmasa da- suçlanmıyor mu?
Peki, BDP nasıl muhatap olacak?
Üstelik, “Strateji”, “Meclis’e gelmiş, siyasi inisyatif kullanabilecek parti ve partilerle muhatap olunacak” dediğine göre, sadece PKK’siz değil, “BDP’siz de bir çözüm arayışı” esas alınıyor olmayacak mı?
“Yeni Strateji”ye göre, “Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK’nın baskısından kurtulacak.” Selvi de, “PKK’ya alan hakimiyeti sağlama imkanı verilmeyecek, psikolojik olarak üstünlük sağlanmasına fırsat tanınmayacak. PKK’nın psikolojik olarak sarsılmasına yönelik bir takım gelişmeler yaşanacak” diye yazmış.
Devlet nazarında “PKK ve KCK’nın baskısı”nın ya da “psikolojik üstünlük sağlaması”nın aracısı ve taşıyıcısı BDP olarak görülmüyor mu?
BDP’yi eli kolu serbest bırakarak, sözü edilen amaçlara ulaşılamaz. Mantıken, BDP’nin de devre dışı bırakılması gerekecek.
Bütün bunlar başarılsa bile, “duygusal kopuş” durumunda olduğu görülen “Kürt halkı” nasıl kazanılacak ve “Kürt sorunu” nasıl çözülecek?
“Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan hakları ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak.”
Şu kurtulunmaya çalışılan 1982 Anayasası bile kağıt üzerinde “insan hakları ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini” esas alıyor.
Kürt sorunu böyle çözülebilir mi dersiniz?
Barzani’yle –nereye kadar olacağı kuşkulu- işbirliğiyle Türkiye’nin “Kürt sorunu”nun çözülebileceğine gerçekten inanıyor musunuz?
“Yeni” giysisiyle “eski güvenlik öncelikli politika”nın “otopsi”sine yarın devam...
Paylaş