Paylaş
Seçim öncesi Türkiye kutuplaşması, seçim gecesi sonuçların açıklanmasında bile kendini gösterdi. 'Yarı-resmi' unvanı ile bilinen ama artık 'AKP’nin resmi sözcüsü' haline dönüşmüş bulunan Anadolu Ajansı ile bundan önceki seçimlerde verdiği sonuçlar güvenilir bulunan Cihan Haber Ajansı’nın sandıklar açıldıktan sonra verdikleri rakamlar arasında hiçbir yakınlık yoktu.
Türkiye’deki ‘kavga’, ajans haberlerinin seçim sonuçlarına bile yansımıştı.
AKP iktidarının uzunca bir zamandır sergilemiş olduğu 'anti-demokratik hoyratlık', seçim gecesi de kendisini akıl almaz sayılardaki ve uzunluktaki 'elektrik kesintileri'yle yine gösterdi. Seçim öncesinde, özellikle sosyal medya ortamında üzerine basa basa, seçim güvenliğine gölge düşürecek 'elektrik kesintileri'ne dikkat çekiliyordu.
Bunun aynen vaki olması, göstere göstere yapılması, iktidarın pervasızlığının yansıması olduğu gibi, önümüzdeki aylar için de hiç 'iç açıcı sinyal' değil.
Aslında, seçim günlerinin geceleri saatler 21’i gösterdiğinde, 'trend' bir hayli ortaya çıkmış olurdu. 30 Mart seçimlerinde böyle olmadı. Ne ülke çapında oy oranlarını isabetli biçimde kestirebilmek mümkündü ne de partilerin ülke çapındaki oy oranları kadar önem taşıyan İstanbul ve Ankara’da belediye başkanlığını kimin kazanmış olduğu kesinlikle anlaşılabilmişti.
Bu yazı yazıldığı sırada, Ankara’da Mansur Yavaş, seçimi kazanmış olduğunu televizyon ekranlarından ilan etmişti ve İstanbul’daki yarış kıran kırana devam etmekteydi.
'Trend'in bile ortaya çıkması, seçim gecesi gecikmiş olan
böylesine gecikmiş bir seçim fotoğrafının en ya da bu yazının yazıldığı an itibariyle tek net görüntüsü varsa, o da Türkiye’nin Güneydoğu’su, Kürtlerin 'Kuzey Kürdistan'ına ait sonuçlar. BDP’nin burada çok önemli bir seçim zaferi kazandığı pek tartışma götürmez.
Öyle ki 'Bölge'de, öteden beri BDP ile AKP’nin çekiştiği bir olgu idi ve bu seçimlerde BDP, zaten AKP’nin önünde seçim kazandığı yerlerde yine seçim kazanmış olmaktan gayri ama buna karşılık Bitlis gibi AKP’nin altında kaldığı yeri de CHP’ye karşı sürekli geri kaldığı Dersim’i de kazanmış durumda.
Bu 'Bölge' manzarası, Kürt siyasi hareketinin 'özerklik projesi'ne uygun bir zemin oluşturacaktır ancak yakın vade açısından bundan daha da önemlisi, Türkiye’nin yakın geleceğindeki 'siyasi denklemi' de etkileyecektir.
Türkiye’nin 'yakın geleceğindeki siyasi denklem'den kasıt, şüphesiz, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve bu bağlamda Tayyip Erdoğan’ın 'tek adamlık projesi'.
Tayyip Erdoğan, 30 Mart’ı bir yerel seçim olmaktan çıkartıp, kendisi için ve dolayısıyla geleceği ve 'siyasi projesi' için bir 'güven oylaması'na dönüştürdü.
Bu amaç uğrunda, zaten kutuplaşmış olan toplumu, iki yakası bir araya kolay kolay gelemeyecek şekilde yırttı. Hal böyle olunca, 30 Mart seçim sonuçlarının sağlıklı bir değerlendirmesinin ölçüsü bile zorlaştı.
Tayyip Erdoğan ve AKP açısından 'zafer' ya da 'başarı' ölçüsünü nerede aramalıyız?
Tayyip Erdoğan’ın yönünü değiştiren son seçim olan yani 2011’de genel seçimin, AKP’nin yüzde 50 aldığı seçim sonucunu mu, yoksa bir önceki yani 2009’daki son yerel seçimin –AKP, yüzde 38 küsur oy almıştı- sonucunu mu, 'baz' almalıyız?
İlki açısından bakılırsa, sonuçlar Tayyip Erdoğan açısından 'başarısızlık' sayılmalı; hele Ankara kaybedilmişse ve Tayyip Erdoğan’ın yükselişini ifade etmiş olan İstanbul da kaybedilmenin eşiğine gelmişse.
Ama AKP oyları yüzde 40’larda seyrediyorsa -Gezi ve 17 Aralık tahribatı da göz önüne alındığı takdirde- seçim sonuçları, pekâlâ, 'başarı hanesi'ne de kaydedilebilir.
Her ne olursa olsun, 30 Mart’ı 31 Mart’a bağlayan gece yarısı itibariyle bakıldığında, 'Türkiye’nin ufkunda görülen' odur ki Türkiye, sıcak bir 2014 yılı yaşayacak; 30 Mart sonrasında 2014 yazı her zamankinden daha sıcak geçecek.
Yani, Türkiye’de 'siyasi gerilim ve çalkantı' –güçlü bir ihtimal olarak gözüküyor- artarak devam edecek.
Bir nokta daha –daha önce altını çeşitli vesilelerle ve defalarca çizmiştik-: Türkiye, yönetenler açısından yönetilmesi çok zor bir ülke haline gelmiştir.
30 Mart seçimleri, bu 'gerçeğin' altını kalın çizgileriyle çizmiştir.
Öyle bir seçim ki kim nerede, hangi oranda kazanmış olursa olsun, bu seçim, her kazanan için –ve her yerde- bir 'Pyrrhus Zaferi'dir.
Kimse 'zafer' kazanmadı yani.
Ve Türkiye’nin 'öyküsü'ne bu seçimle nokta konmadı. Devam…
Paylaş