Paylaş
“Yanıbaşımızdaki düzlükler bir yandan almış başını Suriye’ye, bir yandan Kızıltepe’ye, bir yandan da Viranşehir’e doğru uzanıyor. Bir yanımızdan hafif hafif Derik’e yükseliyor. 19. yüzyıl yapımı dedesinden kalma taş konağın geniş terasında, Ahmet Türk’le sohbete koyulmuşuz.
Az önce Eruh’tan çatışma haberleri geldi. Nasıl duracak bu kan? Eller tetikten bir daha dokunmamak üzere ne zaman, nasıl çekilecek?
Kasrı Kanco’dan Mardin’e vuruyoruz kendimizi. Büyük Mardin Oteli’nin geniş bahçesinde sohbete devam. Aşağımızda Mezopotamya’nın ışıkları karanlıkta bize göz kırpıyor. Omuz başından bir bakış fırlattığımızda soluk sarı ışıklarıyla eski Mardin paha biçilmez bir gerdanlık gibi gecenin boynuna dolanmış. Avuçlarımızı açsak, gökten yıldız toplayacağız sanki.
Masanın bir başında Sırrı Sakık, az ötede Bengi Yıldız, aramızda Celal Talabani’nin Ankara Temsilcisi, ortamızda Ahmet Türk. Onlar sabahın erken saatinde Habur, oradan Erbil, Süleymaniye yoluna düşecekler. Biz daha da erkenden.Çünkü Van yolundan sapıp Siirt üzerinden Eruh’a gideceğiz. Gerisin geri dönüp, gece Van’da olmalıyız. Daha ertesi gün, ver elini Yüksekova ve Şemdinli.
Kalkmak mümkün değil. Konu, “perde arkası”nı konuşmaya gelip dayanmış, Ahmet Türk ile Tayyip Erdoğan gerçekte ne konuştular?
Ahmet Türk, giriyor konuya girmesine ama uyarıda bulunmayı ihmal etmiyor, ‘Siz gazetecisiniz. Bu gece konuştuklarımız burada kalsın...’
‘Buna kesin garanti veririm’ diyorum, ‘Ama bu gece konuştuklarımızın birkaç yıl sonra Hasan Cemal’in bir kitabında kesinlikle yayınlanacağının garantisini de veririm. Hasan, bu gece işittiklerini otelde odasına çekildiğinde, unutmamak için mutlaka not edecek ki, birkaç yıl sonra bir kitabında kullanabilsin.’”
Yukarıdaki bölüm bir kitaptan alıntı değil. Bir Hasan Cemal kitabı tarzı nasıl olur diye, Hasan Cemal taklidi bir giriş yazdım. O, o geceye bir kitabında nasıl yer verirdi diye düşündüm, öyle yazdım. Gece gerçek. Anlatılanlar gerçek.
Benim o gece, Hasan Cemal’e ilişkin Ahmet Türk’e söylediğim ise dün gerçekleşti.
Hasan Cemal’in “Kürt Sorununa Yeni Bakış – Barışa Emanet Olun!” kitabı yayımlandı. Dediğim çıktı.
Ben, o geceyi son kitabına geçirmemiş olduğunu görünce, “Hasanca” yazarak bir ek yapayım dedim.
Gerçi, o geceyi kitabına almamış ama bir gece öncesi, günler geceler öncesi ve sonrası; Hasan Cemal yazım tarzı ile insanı içine alıp götürerek, sık sık da düşündürerek, anlatılıyor.
Hasan Cemal’den ‘Hasan abi’ye ?
Meslek hayatının 40. yılı için çıkarılacak bir anı kitabına benden istenen yazının bir yerine, “Hasan’ın yazmayacağı, yazamayacağı hiçbir şey yoktur” diye yazmıştım. Hasan, yazmak için yaşar. Yaşadığını yazar. Heyecan duyacağı keyif alacağı bir yazıyı yazabilmek için altına girmeyeceği, üstüne kalkışmayacağı hiçbir şey yoktur.
Yazmak için mutlaka oturacağı bir yer arar; dünyanın neresinde, hangi şartlar altında olursa olsun. Ama en iyi tarafı, oturduğu yerden yazmamasıdır. Hasan, yazı konularının içine gider, yazı konuları onu nereye, hangi şartlara götürüyorsa, oraya kadar gider; gittiği kadar gider.
Okuyaraktan ziyade yaşayarak öğrenenlerdendir. Yaşayarak öğrendiği için yaşam bilgilerine kuvvetle sadıktır. Oradan elde ettiği bilgileri unutmaz. Unutturmamak için paylaşır. İşte o zaman kitap yayımlar.
Yine çok ama çok yararlı bir iş yaptı “Barışa Emanet Olun!” kitabıyla. Kürt sorununun yaklaşık son on yılı içinde geçirdiği evreye çok çarpıcı bir tanıklık sunuyor. Hasan Cemal’in “Kürtler” kitabı 2003 Nisan’ında yayımlanmıştı. Irak Savaşı sırasında. Hasan Cemal, henüz Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile görüşmemişti.
2003’ten beri Irak’ın statüsü, orada Kürtlerin konumu çok değişti. Hasan, çok gitti geldi; Bağdat’ın yanısıra Erbil’e, Irak’a göre “Kuzey”in, bize göre “Güney”in çeşitli köşelerine de. Kandil’e iki kez çıktı, indi; Türkiye’de “Bölge”ye çok girdi çıktı.
Oradaki ve buradaki değişimi yakaladı. Değişimle birlikte konuya ilişkin görüşlerini, yaşayarak, belli ölçülerde değiştirdi. Yaşadı, öğrendi. Öğrendiklerini sindirdi. Şimdi bize sunuyor.
O, İngilizce’de “chronicler” denilen, sadece “günce” tutan ve yansıtan bir kalem sahibi değil. “Günce”si onu belli görüşler edinmeye yöneltiyor. Buradaki en önemli, en değerli yanı “vicdanı”dır Hasan Cemal’in.
Hasan Cemal’i aynı işi yaptığı birçok kişiden çok farklı kılan “vicdan sahibi” olmasıdır. Tam da bu yüzden, ayağını Diyarbakır havaalanına attığı noktadan “Bölge”nin en ücra köşelerine uzanan her yerdeki isimsiz çok insanın “Hasan abi”sidir.
“Büyük adamlar” ve “ünlüler”in yanısıra, yazılarında mutlaka o isimsiz insanlara kulak verdiği, onlara saygı gösterdiği için, kağıt-kalem önlerine dikilip seslerini yazıya dökmek amacıyla onlarla zaman geçirdiği için, nihayetinde onlar da ona “Hasan abi” muamelesi yapıyorlar.
Bu karşılıklı dürüst ilişki, haliyle, etkili, çarpıcı ve sahici bir kitap çıkartıyor ortaya.
Sorunu doğru dürüst anlamak için...
Hasan Cemal ile 42 yıl geriye giden yakın dostluk ve tanışıklığım var. Onunla dünyanın birçok coğrafyasında birlikte bulundum, bulunmaya da devam ediyorum. Onun bulunmaktan pek hoşlandığı birçok yere ondan önce ayak bastım. Bazılarına o benden önce. Rekabetçi bir yanın gizliden gizliye içinden kıpırdandığını sezsem de, ikimiz arasında bunu yani mesleki rekabeti yaşadığımızı hatırlamıyorum. Mesleki ortaklıklar kurduk oysa.
Köken itibarıyla “Türk siyasi eliti”nden olup, “Kürt sokağı”nda en yüksek itibara sahip iki kişiden birinin ben, diğerinin o olduğunun gayet iyi farkındayım.
Bağımsız kişileriz biz; kimi konularda farklı konumlarda da bulunduğumuz oldu. Daha olabilir de.
Ama, iş “Kürt Sorununa Yeni Bakış”a gelince, “Kürt sokağı”nda en itibarlı ikili olma halinin kendiliğinden bağlayıcılığı oluyor. O nedenle de, kitabını heyecanla bekledim. Bir çırpıda okudum.
Kitapta vardığı sonuçlar hem çok doğru, hem de şu içinde yaşadığımız günler açısından çok önemli. Nerede olduğumuzu, nereye nasıl gideceğimizi ya da gidemeyeceğimizi anlamak isteyen herkesin okuması şart Hasan Cemal’in kitabını.
Kitabının adını, bugünlerde, tüm halkımıza çağrımız sayabilirsiniz:
“Barışa Emanet Olun!”
Paylaş