Paylaş
Hakkari’den söz ediyorum. Türkçe levhada yazılı haliyle Güzeldere Geçidi’ni, ahalinin Kürtçe Gedika Çux diye söz ettiği 3000 metreye yaklaşan yükseklikteki geçitten sonra, Van’la ilişkiyi kesip artık Hakkari coğrafyasına girmiş sayıyorsunuz kendinizi.
Daha önce her seferinde olduğu gibi, yine sadece Türkiye’yi değil, yeryüzünü terketmiş ve ayrı bir gezegene ayak basarak yol alıyormuşuz duygusu içimi kaplıyor.
Doğu ufkumuzdaki bembeyaz dağların üzerine akşamüstü güneşinin bakır rengi muhteşem ışık oyunlarıyla oynaşıyor. Zap’la buluşuyoruz. Hakkari’ye kadar birlikte akacağız. Çölemerik’li (Hakkari merkezin adı) dostlardan biri, kuzey yönündeki beyaz örtünün altında gizlenmiş kabartıları, yani yaylaları işaret ediyor, “Zap” diyor “bu zozanlardan doğuyor.” Sonra üzüntülü bir ses tonuyla, Zap’a kıyamadığını anlatır biçimde, “Gidip Musul yakınlarında çölde kalıyor…”
Hakkari toprağının güzel gerdanlığına duyduğu sevgiyi anlatmaya çalışan Çölemerik’li dostun nitelemesini teselli gereği duyuyorum, “Çölde kayboluyor sayılmaz. Behdinan’da olağanüstü güzellikler yaratıp, Musul yakınlarında Dicle’ye katılıyor” diyorum.
Behdinan, Hakkari vilayetimizin hemen Irak tarafında, Barzan’ı da içine alan bölgenin adı.
“Bölge”yi en geniş sınırları içinde konuşmaya başlıyoruz. Son 20 yıldır görülen kar, ortada hiçbir doğal sınır çizgisi bırakmayacak şekilde “sınırları” zaten silmiş. Sınırları zihinlerde ve coğrafya atlaslarında bırakmış. Bir başka Çölemerik’li kadim dostum, Hakkari-Şırnak karayolunun yer yer Irak topraklarına girip çıktığını anlatıyor. “Zaten” diye ekliyor, “buranın insanları için 1990’lardan önce sınır kavramı hiçbir zaman olmamıştı. İnsanlar, sınır neresidir bilmeden ve umursamadan gidip gelirlerdi. Sınırlar, bu bölgede 1990’larla birlikte ortaya çıktı…”
Sözü edilen dönem, PKK’nın giriştiği silahlı mücadelenin, “Kuzey Irak” yönünden gelip “Türkiye’nin kapıları”ndan içeri girdiği algısının ortaya çıktığı dönem.
Artık yakın tarihimizin bu kanlı ve acılı döneminin sonuna yaklaştık mı acaba?
“Bu ‘Süreç’ten bir şey çıkacak mı?”
Beni Van havaalanından alıp dört saatlik bir yolculukla Hakkari’ye götüren dostların söylediğine göre, Hakkari, bu sorunun cevabını benden duymayı merak ediyormuş.
Ben de onlara, “Tam tersine” diyorum, “ben de bu konuda Hakkari’nin ne düşündüğünü, Hakkarililerin ne dediğini merak ediyorum…”
Hakkari, “çok özel” bir yer çünkü. Türkiye’nin hem İran ve hem Irak’a bitişik olan tek ili. Üstelik, “sınır”ın öte tarafında, İran ve Irak’ta da Kürtler yaşıyor. Hakkarililerle aynı aşiretlerin mensupları.
Hakkari’nin “çok özel” yanı, PKK’nın silahlı mücadelesinin 1984’te buradan başlamış olmasının yanısıra, son yıllardaki en kanlı sonuçlara yol açan PKK eylemleriyle, askeri operasyonların bu vilayet sınırları içinde gerçekleşmesiyle de ilgili.
Hakkari’nin çıkarttığı üç milletvekili de, 2011 seçimlerinde BDP’li bağımsızlar olarak büyük oy farkıyla seçildiler. BDP’nin eş başkanı Palu’lu Selahattin Demirtaş, Hakkari Milletvekili. 2010 Anayasa değişikliği referandumunda en yüksek boykot oranı burada oldu.
Türkiye’de yüzde 50 oyla seçim kazanan iktidar partisinin, burada il merkezi olarak yerleşebildiği bir bina yok. Bulunamıyor. Kiralanamıyor. Hakkari “çok özel” bir Türkiye köşesi gerçekten.
PKK’nın silahlı güçlerinin Türkiye’yi terketmesi söz konusu olacaksa, Türkiye topraklarını terkedecekleri yer de, büyük ölçüde Hakkari sınırlarından olacak.
Hakkari ne diyor bu işe? Bu soruyu Hakkari’de sorup, Hakkarililerden dinlemek bana anlamlı geliyor.
Hakkari merkezinde kalabalık bir grupla hararetli sohbetteyiz. “PKK’lıların Türkiye topraklarını terketme hazırlıklarını burada farkediyor musunuz?” diye soruyorum yarı şaka-yarı ciddi.
Bir avukat omuz silkiyor, “Hakkari ilinde şu günlerde olduklarınıı hiç sanmıyoruz. Ortalık kar kıyamet. Zaten dışarıdalar.” Biri, müdahale ediyor, “Mart’tan sonra, yani Nevruz’dan sonra döneceklermiş…”
Yani, karlar eridikten sonra. “Nereden biliyorsunuz?” diye soruyorum. Bir “duyum”dan söz ediyorlar, bu yönde “söylentiler” kulaklarına geliyormuş.
Oysa, “Süreç” yakın gelecekte, onların dışarı çıkmasını hedef alıyor. Tersi bir gelişme olabilir mi? Tam da bu nedenle merak ediyorlar; “Bu iş nereye gidecek, bu kez ‘barış’ gelecek mi?” diye. Benim “bilgilerimi” yokluyorlar. Benden dinlemek istiyorlar.
Hakkari’ye hakim olan genel kanıyı aktarmışlardı; buna göre, Hakkarililer ağzıyla kuş tutsa, Başbakan’a dair kuşkulular. Attığı adımların, söylediği her şeyin “seçim taktiği” olabileceği kuşkusunu taşıyorlar.
Aslında, tersine ikna edilmek istiyorlar ama somut, elle tutulur gelişmelere tanık olmadıkları takdirde, bu çok da kolay değil. Abdullah Öcalan’ın ne diyeceği, konuya nasıl yaklaştığı Hakkari ve Hakkarililer açısından çok önemli.
Ama bu konuda ne Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları, ne de medyada yazılanlar, Hakkari’yi kesmeyecek.
Abdullah Öcalan’ın düşüncelerini, ne dediğini, ne istediğini kimden duyarlarsa, tatmin olacaklar?
Cevap basit ve kısa: BDP!
Bu nedenle, BDP heyetinin İmralı’ya gitmesi konusu, Hakkari için çok özel bir önem taşıyor.
O sırada, İmralı’ya gidecek BDP heyetinde yer alması kararlaştırılan isimlere ilişkin haber geliyor. İsimler çok ilginç bulunuyor. Bu isimleri Abdullah Öcalan’ın istemiş olduğuna dair bir “bilgi” Hakkarilileri rahatlıyor.
Hakkari’de seçilme garantisinin yüzde 100 olduğu derhal anlaşılan, Karadeniz olaylarıyla buradaki popülaritesi iyice yükselmiş olan Sırrı Süreyya Önder’in, yanısıra AltanTan’ın ve Pervin Buldan’ın yer alacağı BDP heyetinin İmralı’ya gitmesi bekleniyor şimdi.
BDP’liler İmralı’dan dönüp, Abdullah Öcalan’ın “sesi”ni dışarıya duyurmadan, “Süreç”e ilişkin “kuşkulu” ve “mesafeli” duran
Hakkari, tümden rahatlamayacak…
Paylaş